Son yıllarda yayımlanan Çağdaş Çincenin Sözlüğünün ve Çincedeki Yabancı Sözler Sözlüğünün taranması bile, oldukça ilgi çekici sonuçlar doğurmuştur. Bir Uygur Türkü olan Alimcan İnayet, sağlam bir Çince ve Türkçe bilgisine sahip olmanın verdiği ehliyetle, bu sözlükleri taradığında ilgi çekici sonuçlara ulaşmış ve Çincede 307 Türkçe söz olduğunu tespit etmiştir .

2. Türkçe-Farsça İlişkileri

Asya ve Avrasya'nın bilinen en eski kavimleri olan ve İranî olup olmadıkları halâ tartışılan Kimmerler (M.Ö. 12.-8. yy.) ve İskitler (M.Ö. 8.-3. yy.) istisna tutulursa, bildiğimiz ilk Türk-İranî kavim ilişkisi, Hunlar ile Alanlar arasında M.S. 370'lerde olmuştur. Bu tarihlerde doğu-batı yönündeki bir Hun akını, Orta Asya steplerindeki İranî kavimlerin hakimiyetine günümüze kadar son verdi. Daha sonra tarih sahnesine çıkan ne Partuşlar, ne Soğdlar, ne de Sâsânîler, Asya steplerinde söz sahibi olabildiler.

Çinlilerden sonra en eski komşuluğumuz İranlılarla olmuştur. Sâsânîlerden yirminci yüzyılın ikinci çeyreğine kadar İran'ın dâimâ bir Türk devleti tarafından yönetildiğini ve bugünkü devletin sınırları içinde yaşayan halkın yarıdan çoğunun Türk olduğunu düşünürsek, bu ilişkinin sadece çok uzun değil, aynı zamanda çok derin bir ilişki olduğunu anlarız. Hele son bin yılda Türklük dünyasının ortasında kalan İranlılar ile Türkler, bu uzun komşuluk ilişkisi sırasında birbirlerinden pek çok şey öğrenmişlerdir. Ankara'da, 1995 yılında yapılan bir yayın, bu ortaklaşalığın bugün bile sürdüğünü göstermektedir. A. Dilberipur'un “Türkçe-Farsça Ortak Kelimeler Sözlüğü”, bize, bugünkü Fars ve Türk dilleri sözlüklerinin 7.000 sözünün ortak olduğunu göstermektedir

2.1. Türkçedeki Farsça Unsurlar:

Sâsânîlerin sonuna kadar sürdüğü kabul edilen Eski ve Orta Farsça ile Sanskritçe, Tohorca, Soğdca gibi diğer Hint-Avrupa dillerinden Türkçeye geçen unsurlar konusu, hemen hemen, Türkçe-Çince ilişkileri kadar zor ve çetin bir konudur.

Türkçe ve Altayca çalışmalarının yetersizliği yüzünden, bugün, bu dillerde ailesi ilk anda göze çarpmayan kelimeleri, bu Hint-Avrupa dillerinden birine mal etmek moda haline gelmiştir. Bu moda, tabii olarak, zaman zaman tenkitlere uğramaktadır. Hattâ bu modaya çok uyanlardan bile zaman zaman bu tür tenkitler yükselmektedir. .

Farsçadan Türkçeye geçmiş unsurlar konusunda bugüne kadar epeyce çalışma yapılmıştır. Türk ve Fars toplumları arasında sanıldığından daha kuvvetli bir iç içelik, dolayısıyla da bu diller arasında daha geniş çaplı bir alış-veriş söz konusu olmalıdır. Bu konuda sözlük yazarlarının çok kısa sürede koydukları teşhisleri, sözlüklerinin madde başlarında işaretlemeleri dışında, komşu dillerdeki Türkçe alıntılar üzerine yapılan çalışmalarda, Türkçe aracılığıyla bu dillere geçmiş Farsça sözler gösterilmiş, yani Türkçeden alınan bu sözlerin ilk kaynaklarının Farsça olduğu işaretlenmiştir. Türkçedeki Farsça unsurları başlı başına bir konu olarak ele alan incelemeleri ise, geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz türkolog Andreas Tietze başlatmıştır . Bu çalışmada, Farsçadan Türkçeye geçmiş 136 söz incelenmiştir. Bu konudaki son çalışmaları Stanislaw Stachowski yapmış, 1972-1979 yıllarında yedi bölüm halinde yayımladığı çalışmalarını, daha sonra kitaba dönüştürmüştür . Bu çalışmada Farsçadan Türkçeye geçmiş 686 söz incelenmiştir.

2.2. Farsçadaki Türkçe Unsurlar:

M. Fuad Köprülü, 1938'deki Şarkiyatçılar kongresine sunduğu bildiride bu konunun önemini vurgulamış ve 280 sözü liste halinde örnek olarak vermiştir. Bundan çeyrek yüz yıl sonra da bu konu geniş ve ayrıntılı bir şekilde Gerhard Doerfer tarafından incelenmiş ve "Yeni Farsçada Türkçe ve Moğolca Unsurlar" adıyla yayımlanmıştır. Bu eserde Türkçeden Farsçaya geçtiği müzakere edilen 2545 Türkçe ve Moğolca söz yer almaktadır.

Bu kabarık sayıya bakarak Farsçadaki Türkçe unsurların belirlenmesinin sona erdiği düşünülmemelidir. Bugün Farsçada kullanılan ve Türkçe oldukları açık olan pek çok söz, bu eserde yer almamaktadır. G. Doerfer'in emek mahsulü bu eseri hakkında iki hususu belirtmek gerekir. Birincisi, araştırmacının Türkçe oldukları son derece açık olan bazı kelimeleri tereddütle karşılamış olması, hattâ bu kelimeleri başka dillere ait göstermesidir. Meselâ o, birçok tarih yazarının Türkçeliğini kabul etmedikleri, al ~ yal değişmesinin henüz inandırıcı şekilde açıklanmadığı ve kelimenin bilhassa İran'la sınırı olan Türk illerinde yaşadığı gibi hafif gerekçelerle Farsçada da kullanılmakta olan alev kelimesinin Türkçe olmadığını ileri sürer. Aslında, Fars. alav <Tü. alev 'alev' kelimesi, sadece Türkçenin bir kelimesi değil, diğer Altay dillerinde, hattâ Ural dillerinde de ortak olan bir kelime ailesinin üyesidir: Tü. alap 'alev' ~ alış- 'tutuşmak; alışmak' ~ yalap 'alev' ~ yalabı- 'alevlenmek' ~ yalın 'alev' ~ yal- 'yalınmak, alevlenmek' ~ yalaz 'yalaz, alev' ~ yıldız 'yıldız' ~ yıldırım 'yıldırım' ~ yaldrı- / yaldra- 'ışımak, parlamak' ~ yaşu- 'ışımak' ~ ışık 'ışık' ~ yaşna- 'parlamak, şimşek çakmak' ~ yaşın 'ışık, parıltı, yıldırım' (EDPT, VEWT) ~ çaş(ı)- > çeş(i)- > çeşmek 'şimşek' (DS) > çemşek > şemşek 'şimşek' (DS) > şimşek 'şimşek' , vb. ~ Moğ. ulal- 'kızarmak, kırmızı olmak' ~ ulabur 'kırmızılık' ~ ulabtur “kırmızımsı, pembe” ~ ulabalza- 'kızarmak' ~ ulagan / ulaan 'kırmızı, kızıl' ~ ulayma 'kızgın, kızıl' ~ gilay- ‘ışıldamak, parlamak' ~ gilab “ışıklı, alevli” ~ gilalza- “ışıldamak” ~ gilbay- ‘ışımak, ışıldamak' ~ gilas ‘ışıklı; ışıkla' ~ gilaski- ‘ışıldamak” ~ ayungga “şimşek, yıldırım, nayzagay, çakın, çakılgan” vb. (Lessing) ~ Kor. pul / bul 'ateş' ~ pyel 'yıldız' ~ Jap. foshi / hoshi 'yıldız' // Mac. vil- kökünden: villámlik 'ışıldamak' ~ villán 'parıltı' ~ villamós 'elektrikli, tramvay' ~ villámlás 'yıldırım', villány 'elektrik' ~ világ 'dünya' ~ csillág 'yıldız' ~ Fin. valo 'ışık' ~ valoisa 'ışıklı, aydın' ~ valoisuus 'aydınlık' ~ valaistus 'parlatma' ~ valaiseva 'parlatıcı, ışık'.

G. Doerfer'in adı geçen eseri hakkında belirtilmesi gereken ikinci husus, bugün Farsçada kullanılan pek çok Türkçe kelimenin eserde yer almamasıdır. Öyle görünüyor ki bu yolda bilhassa konuşma dilini kaynak alarak yapılacak daha ileri çalışmalar, Farsçadaki Türkçe unsurların sayısını daha da arttıracaktır. Meselâ G. Doerfer'in eserinde yer almayan ve Redhouse dışında bütün sözlüklerde Farsça olarak işaretlenen atiş 'ateş' kelimesi Türkçeden alınmıştır: Tü. ot > od 'ateş' ~ ota- 'ısınmak, odun yakmak' (EDPT, VEWT) ~ otaş/öteş > ataş ‘ateş' (kelime Farsçaya muhtemelen bu şekliyle geçmiş ve Farsçada atiş telâffuzunu alarak daha sonra bu Farsça telâffuzu ile tekrar Türkçeye alınmıştır) ~ otlan- 'ateşlenmek, öfkelenmek' ~ otlug 'ateşli, öfkeli', otung 'odun' ~ oçak ‘ocak' ~ otag ‘otağ' ~ uçkun ‘kıvılcım” ~ kotar- “pişirmek” (EDPT) ~ Moğ. odu(n) 'yıldız' ~ oçı(n) 'kıvılcım' ~ modun ‘ağaç' ~ koço/hoço ‘şehir' (Lessing).

Bu konudaki çalışmalar sürdürülmektedir. Al-Sayyid ‘Addi Shir, “Arap Dillerindeki Farsça Alıntılar Sözlüğü” adlı araştırmasını 1980 yılında yayımlar . Bu sözlüğün üçte birini Türkçe sözler oluşturur. Araştırmacı, bu sözlerin Türkçe olduklarını belirtmiş ve bunların Arapçaya Farsça yoluyla geçtiğini ileri sürmüştür.

Yine son yıllarda da, A. Ershadi Fard, “Fars Dil ve Edebiyatında Türkçe Alıntılar Sözlüğü” adlı çalışmasını yayımlamıştır .

3. Türkçe-Urduca İlişkileri

Bir Ural-Altay dili olan Türk dili ile Hint-Avrupa dil ailesinin Hindî dilleri arasındaki ilişkiler çok eski dönemlere kadar uzanır. Hindistan, Türklerin benimsediği dinlerden biri olarak, budacılığın merkezi olması yanında, çeşitli Türk boylarının da göç yeri olmuştur. Hint kavimleri, tarihin her döneminde, bir veya birkaç Türk kavmiyle komşuluk yaşamıştır. Son olarak da, islam dindaşlığının Gazneli Mahmud ile komşuluk ilişkisine ve nihayet Kutbettin Aybek'in 1192'de Delhi Sultanlığı'nı kurmasıyla da yöneten-yönetilen ilişkisine dönüşmesi, 665 yıl süren bir birliktelik yaratmış ve bu ilişkiler, İngilizlerin 1857'de Hindistan'ı işgaliyle sona ermiştir.

3.1. Türkçedeki Urduca Unsurlar

Böyle bir çalışmaya rastlayamadık. Türkçede Urduca unsurların bulunabileceği düşünülmediği gibi, Türkçeye Hint dillerinden girmiş her sözü Farsça kaynaklı göstermek gibi bir yanlışlık da sürekli tekrarlanmaktadır.

Eski devirler söz konusu olduğunda, Budacılığı benimseyen eski Uygurların dilindeki Sanskritçe sözler üzerinde epeyce durulmuştur. Eski Uygur metinlerinin her yayınında, hatta ilk Türkçe islami metinlerin ve Kuran çevirilerinin yayınında Sanskritçe sözler gündeme gelmiştir. Aracı dil sözlükleriyle de olsa, Eski Uygurcadaki Sanskritçe sözler çözülmeğe çalışılmıştır. Bu sözlerin büyük kısmı, Budacılık terimleri oldukları için, Uygurların yeni bir din olarak müslümanlığı benimsemeleriyle canlılıklarını yitirmişler ve tarihsel sölükteki yerlerini almışlardır. Tabii ki budacılık dininde kalan Moğolların sözlüğünde önemli bir yer işgal ederler.

3.2. Urducadaki Türkçe Unsurlar

Günümüzde Pakistan devletinin resmi dili olan ve Hindistan'ın da resmi dilleri arasında yer alan Urduca, günümüzde başta Pakistan ve Hindistan olmak üzere dünyanın değişik ülkelerinde yüz milyonlarca kişi tarafından konuşulmaktadır. Urduca ile Türkçenin ilişkisi üzerine bazı çalışmalar vardır .

Türk dilinin etkilediği sahalardan Hindistan yarımadasında, Hindî dillerle Türk dili ilişkileri konusundaki ilk çalışma, Otto Spies'in yayımladığı Hindî dillerdeki Türkçe kökenli sözlerle Türkçe üzerinden bu dillere geçen sözlerin yer aldığı 135 sözden oluşan bir listedir.

Bu konuda Abidin İtil tarafından yayımlanan makalede ise Türkçe-Sanskritçe ilişkileri değerlendirilerek, Sanskritçeden Türkçeye ve Türkçeden Sanskritçeye geçen birtakım sözlerin üzerinde bu iki dil arasındaki linguistik paralellikler gösterilmiştir. Türkçe-Sanskritçe ilişkilerinin çok eskilere dayandığını vurgulayan bu yazıda, Türk hanedanların kuzey Hindistan'da kurdukları uzun süreli yönetimlerde resmî dil olarak Farsçayı kullanmalarına rağmen günlük dil olarak Türkçeyi kullandıklarını, bunun sonucu olarak da gerek Farsçaya gerek Hindistan'daki değişik lehçelere, hatta modern Sanskritçeye çok sayıda Türkçe kelimenin yerleştiği ve Hindûstânî dilinde 80, Bengal dilinde de 40 kadar Türkçe kökenli sözün bulunduğu belirtilmiştir.

Türkçe- Hintçe ve Urduca arasındaki ilişkilerle ilgili olarak, “eski ve büyük sözlükleri taramanın uzun zaman alacağını” söyleyen Erkan Türkmen, başlıca iki pratik sözlüğü tarayarak hazırladığı 118 kelimelik bir listeyi, iki yazı olarak yayımlar .

Bu konuda son çalışmayı yapan Münevver Tekcan ise şunları söylemektedir: “Yukarıdaki araştırmacılar tarafından daha önce tespit edilen Hindî dillerdeki ve Urducadaki Türkçe sözlere ek olarak 77 söz daha tespit ettik. Daha önce yapılan çalışmalarda taranan eserlerin dışında, Urduca-Urduca , Türkçe-Urduca olarak hazırlanmış üç sözlük ile Delhi Sultanlığı'nın saray hayatını konusunda yazılan Bezm-i Âhir adlı eseri taradık. Bu sözlerin etimolojik ve morfolojik özelliklerini başka bir çalışmanın konusu olarak bıratık. Elde edilen yeni sözler ile daha önce yayımlanan sözler, yapı özelliklerine göre ve tematik olarak değerlendirildi. Tespit edilen sözlerin sayısı 227'dir. Sosyal hayatla ilgili 140, yönetimle ilgili 61, beslenme ile ilgili olanlar 17; giyimle ilgili olanlar ise 9'dur .

4. Türkçe-Arapça İlişkileri

Sâsânîleri aşıp geçerek Kafkaslardan Şiraz dolaylarına kadar uzanan Avar Hunlarını veya hanedanlarının adıyla Heftalitleri ayrı tutarsak, ilk Türk-Arap ilişkisi, M.S. 630'larda, bugünkü İran topraklarında başlamıştır. Bu ilişki, coğrafî sebepler yüzünden, Selçuklular devrine kadar Farslar kanalıyla olmuştur. Ayrıca Ruslardan satın aldıkları Türk köleler vasıtasıyla Kafkaslar üzerinden gerçekleşmiş sınırlı bir Türk-Arap ilişkisi de söz konusudur.

Arapça, Türkler için sadece bir komşu dili olmaktan daha fazla şeyler ifade etmiştir. Bu dil, Türklerin yeni dinlerinin ve Farslardan öğrendikleri Arap edebî geleneğinin taşıyıcısıydı. Dolayısıyla komşuluğun ötesinde, yöneten ve yönetilenin dili ilişkisi, Farsça-Türkçe arasında olduğu kadar Arapça-Türkçe arasında da mevcuttur.

Bu yoğun ilişkilere rağmen, gerek Türkçedeki Arapça unsurlar, gerekse Arapçadaki Türkçe unsurlar konularında yapılmış monografik çalışmalar olsa da, bu çalışmalar, her iki konunun da geniş ve hacimli olmasından ötürü, yapılacak yeni çalışmalarla tamamlanmaya muhtaçtırlar.

Türkçeye Farsçadan geçmiş bir çok söz gibi, Arapçadan geçmiş sözler de Türk dil ve düşünce dünyasının birer üyesi olmuşlardır. Bu sebeple, yukarıda söylenen ve komşu dillerdeki Türkçe unsurları araştıran yüzün üzerindeki kitap ve on binlerce makalenin malzemesi arasına, Türkçeden alınmış Türkçe kaynaklı sözler yanında, Türklerden öğrenilmiş bilgilerin adları oarak Farsça veya Arapça kaynaklı sözler de dahil edilmiştir.

Her ikisi de geniş coğrafyalara yayılmış bulunan Türkçe ve Arapça ilişkileri, din, sanat, bilim ve kültür, yöneten-yönetilen ilişkisi gibi oldukça etkili temellere dayanmaktadır. Türkçe ile Arapçanın ilişkilerini ele alan monografik bir kitap bulunmamakla birlikte, çeşitli araştırmacıların bu konuda epeyce makalesi vardır. Bu iki dil arasında söz alışverişinin ötesinde işler de olmuştur. Türkler yeni ulaştıkları bilgileri Arapça köklerden türettikleri sözlerle karşılarken, Araplar, sokağı, çarşı pazarı, esnaflığı, sosyal ve askeri kurumlarıyla bütün sosyal hayatı Türklere ve Türkçeye bırakmış gibidirler. Bu yüzden, Türkçenin kavram eki ve sıfat eki yanında, meslek eki de Arap konuşma dilinde büyük bir yer tutmuştur.

4.1. Türkçedeki Arapça Unsurlar:

Gerek Türkçedeki Arapça unsurlar, gerekse Arapçadaki Türkçe unsurlar konularında ayrıntılı ve konuyu bütünüyle kucaklayacak bir çalışma bulmak mümkün değildir. Belki bunun sebebi, her iki konunun da geniş ve hacimli olmasıdır.

İnayet, Alimcan: 'Doğrudan ve Dolaylı Olarak Çinceye Geçen Türkçe Kelimeler Üzerine”, 4. Uluslararası Türk Dili Kurultayı, Çeşme 2000.

Czeglédy Károly: Nomád Népek Vándorlása, Budapest 1969, 10. s. vd.

Dilberipur, A.: Türkçe-Farsça Ortak Kelimeler Sözlüğü”, Ankara 1995, 236 s.

Bazin, Louis: Structures et Tendances Communes des Langues Turques, PhTF I, 1959; Türkçesi: Gemalmaz, Efrasyap: Türk Dillerinin Müşterek Tarafları ve Temayülleri, Tarihî Türk Şiveleri (Mehmet Akalın), Erzurum 1976, 15.-29. s.

Rona-Tas, A.: Tocharische Elemente in der Altaischen Sprachen:Language and History Contributions to Comparative Altaistics (Andras Rona-Tas), Szeged 1986.

Aalto, P.:Iranian Contacs of the Turks in Pre-Islamıc Times, Studia Turcica, Budapest 1971, 29.-37.s.

Schaeder, H.H.:Über einige mitteliranische und osttürkische Ableitun gen aus altir. kavi. ZDMG 7, 1928, XCV s.

Tezcan, Semih: En Eski Türk Dili Ve Yazını: Bilim, Kültür ve Öğretim Dili Olarak Türkçe, Ankara 1978, 271.-323. s.

Doerfer, Gerhard: Türkische und Nongolische Elemente im Neupersischen I - IV, Wiesbaden 1963-1975. Bak. III, 411. s.

Tietze, Andreas: “Persian Loanwords in Anatolian Turkish”, Oriens 20 (1967), s. 125-168.

Stachowski, Stanislaw: Wörterbuch der neupersischen Lehnwörter im Osmanisch-Türkischen (Osmanlı Türkçesinde Yeni Farsça Alıntılar Sözlüğü), İstanbul 1998, 303 s.

Köprülü, Fuad: Yeni Farisîde Türk Unsurları, Türkiyat Mecmuası VII - VIII / 1, İstanbul 1942, 1.-16. s.

Doerfer, Gerhard: a.g.e.

Doerfer, Gerhard: a.g.e. , III, 358. s.

Bizim bu etimolojimiz, Hasan Eren tarafından ağır biçimde eleştirilmişti. Hasan Eren ‘şimşek' sözünü şöyle açıklamıştı: “süğüş-(ek) > süğşek > *şüğşek > *şiğşek > *şivşek > şimşek” ve ilave edilmişti: “Süğşek ile şimşek arasındaki köprünün *şüğşek > *şiğşek > *şivşek ayaklarına dayandığı açıktır”. Bir doçentlik sınavında kendisinin , meslek ahlakıma sığmayan sözlü emirlerini dinlemediğim için bu yazıyı yazan hocamıza gerekli cevabı bize yakışır bir biçimde vermiştim. Sayın hocamız, geçen aylarda yine genç bir meslektaşımıza saldıran yazısında, -belki söz konusu doçent o günlerde profesör olduğu için-, biz aklına gelivermişiz ve hocamız, şu satırları yerli yersiz araya sıkıştırarak rahatlamak istemiştir: “Bu bağlamda Türkçe şimşek sözü de üzerinde durulmaya değer bir örnektir. Benim bildiğime göre, bu sözün kökeni son yıllara değin meçhul kalmıştı. Düzeltiyorum: Son yıllarda genç bir çalışma arkadaşımız şimşek sözünün kökeni üzerinde sık sık durdu, bu yolda birtakım savlar ortaya attı (bildirimizin şimşek biçiminin kökenine ilişkin bölümü Türk Dili'nde 1999/II, 835-843) yayımlanmıştır”. Sizi sevdiğim, size özendiğim ve sizi yürekten alkışladığım için, “bir dalgınlık eseridir” diyerek, ses bilgisinden birazcık anlayanların bile yapmayacağı bir yanlışınızı düzeltmeğe kalkışmamıştım. Bu fırsatı verdiğiniz için teşekkürler… Şimşek sözü hakkında yazdıklarınızı bir daha görelim: “ süğüş-(ek) > süğşek > *şüğşek > *şiğşek > *şivşek > şimşek”… Süğşek ile şimşek arasındaki köprünün *şüğşek > *şiğşek > *şivşek ayaklarına dayandığı açıktır”. Değerli l ocam, böyle “ayak” olmaz. Olmadı hocam…Hayal kırıklığına uğratıyorsunuz beni…Sizin bana verdiğiniz ad ile, Türk dilletantı olarak, Türk Dilinin etimolojik sözlüğünü yazmak üzere gönderilmiş anlı şanlı profesörümün yanlışından utanıyorum. Bizim Türk Dili Tarihi derslerinde birinci sınıf öğrencilerimize öğrettiğimiz bilgilere göre, bu “ayak”, ancak ve ancak şöyle olabilir: *şüğşek > *şiğşek > *şingşek/*şinşek > şimşek . İç ve son ses durumundaki kapanma seslerinin macerasını okumadınız mı yoksa? Zekanıza ve donanımınıza rağmen, dersinizi niye çalışmadınız hocam? Kısacası, ne Türkçede ne de başka bir dilde -v/-v- > -m/-m- türü bir değişiklikten söz edilebilir. Tersini kanıtlayın, bırakın Türkçeyi, dünyanın herhangi bir dilinden tek bir örnek gösterin, ben dil ile ilgilenmeyi bırakacağım. Buna karşılık sizden küçük bir isteğim var: Sonradan doğanların son konuşucular olacakları için sizden ve bizden daha şanslı olduklarını unutmadan, ümitvar olunuz ve gençlere saldırmayınız, onlara köstek değil destek olunuz.

Türkçenin etimoloji çalışmalarını anlamı ve anlam alanlarını ihmalden, bütün dillerde ortak olan seslerin değişme yollarına dayanarak kurgulamalar yapma alışkanlıklarından uzaklaştırmak gerekmektedir. Etimoloji çalışmalarının ana hedefi olan anlam örgüsünü, eski-yeni bilgi ilişkilendirmesini, etimoloji çalışmalarının en güvenilir dayanağı saymalıyız. Yoksa, her ses her sesten gelebilir; tabii ki önce telaffuz yeri veya telaffuz tarzından birini ayak olarak kullanmak şarttır. Bu yüzden, Hasan Eren'in –v-/-v > -m-/-m ayağı, ses biliminin bilmediği bir “ayak”tır.

Shir, Al-Sayyid ‘Addi: Mucemu'l-Alfazu'l-Farisiyyetu'l- Muarrebiye (A Dictionary of Persian Loan-Words in the Arabic Laguages), Beyrut 1980, 195 s.

A. Ershadi Fard: Farhang-I vajgan-i Turki der-Zeban u Adabiyyat-i Farisi (Turkish Lexicon in Persian Literature”, Erdebil (?), 334 s.

Msl. Nuriye Bilik, Urduca'ya Türkçe'den Geçmesi Muhtemel Olan Bazı Gramer Kuralları , S.Ü., Fen-Ed.Fak., Edebiyat Dergisi, 1998, Sayı: 12.; N. Bilik, Urdu Dili'nin Tarihçesi ve Türklerin Bu Dile Katkıları , Ankara Üniversitesi, Dil Dergisi, Haziran 1999, Sayı: 80.

Spies, Otto: “Türkisches Sprachgut im Hindûstânî“, Studia İndologica, Festschrift für Willibald Kirfel, zur Vollendung senies 70. Lebenjahres, Bonn 1955, s. 324-344.

İtil, Abidin: Türkçe- Sanskrit Arasında Lenguistik Paraleller, Doğu Dilleri I, Ankara 1970, s. 139-150.

İtil, Abidin: a.g.m.

Türkmen, Erkan: “Türkçe İle Urduca Arasındaki İlişkiler”, Türk Dili, (Ocak 1985) Ankara 1985, s. 25-37 ve “Urducada Türkçe Kelimeler”, Türk Dili, (Mart 1985) Ankara 1985, s. 157-171.

Sarhindî,V â ris: İlmî Urdu Lugat, Lahor 1979.

Sabir, Muhammed Sabir: Türkçe- Urduca Lûgat, Karaçi 1968.

Zafer Hasan Aybek, Türkçe- Urduca Sözlük, İslamabad 1989.

Dillevî, Münşî Feyzûddîn: Bezm-i Âhir , Lahor 1965.

Tekcan, Münevver: “Urducadaki Türkçe Sözler ve Bunların Tematik İncelemesi“, Türkçenin Dünya Dillerine Etkisi- V. Lefke Edebiyat Buluşması-, Ankara 2004, s.

Czegledy, Karoly: a.g.e. , 19. s.

 

1 2 3 4 5 6

 

.....
sayfa başına dön