Balkanlar:Güzelligin, askin ve nefretin bir arada oldugu cografya
Güzelligin, askin ve nefretin bir arada oldugu cografya 27 Kasim 2006 Hürriyet Gazetesi Evrim SÜMER Bu röportajin yapilma sebebi pek komik. En kestirme tabiriyle, kiskançlik. Geçenlerde bir elektronik posta aldim, söyle diyordu: "X ile yaptiginiz röportaji okudum, X’i çok severim, yakin arkadasimdir ama ben ondan daha iyi bir gezginim.
Üstelik benim yaptigim Balkanlar gezisi, onun anlattigi yerlere bin basar." Bu nasil bir özgüvendir dedim tabii ama meraklandim da... Kreatif direktör Atakan Sevgi ve esi bir gün isi çikisinda otomobile atladiklari gibi, Balkanlar’a atmislar kendilerini. Yunanistan, Makedonya ve Bulgaristan’i kapsayan bir yolculuga çikmislar. 10 günde üç ülke gezmis, 2 bin 500 kilometre yol yapmislar. Üstelik köklerinin pesindeki bu seyahat, Atakan Sevgi’nin hayatta en çok istedigi seylerden biriymis...
YUNANISTAN
Suyun öte yani
Ilk gece Dimetoka’da kaldik. Çocukken yasadigim köyden oraya bakardim, bu sefer tersten baktim. Dimetoka’nin özelligi, Osmanli hanedaninin sürgün ve emeklilik yeri olmasi. Osmanli padisahlarinin çogu Dimetoka’da dogmus. Bugün 50 bin kisi yasiyor, Osmanli-Türk mimarisi hakim. Tepede eski kalesi var, oldukça etkileyici. Çok az Türk yasiyor çünkü Yunanistan, sinira yakin yerlerde Türk yogunluguna izin vermiyor. Sinirdan üç adim ötede ama orada, Avrupaliligi gördük. Orta büyüklükte bir kasaba ve neredeyse gece yarisi olmasina ragmen, merkezindeki bütün kafeler, lokantalar doluydu. Mini etekli kizlarla, gençlerle, motosikletlerle doluydu sokaklar. Benim yasadigim Uzunköprü’de hiç böyle seyler olmazdi.
Dimetoka’dan sonra 20 kilometre güneydeki Sofulu’ya gittik. Sofulu, zamaninda dünyanin en büyük ve en kaliteli ipeklerinin üreticisiymis. Ama simdi sadece turistik anlamda yapiyorlar. Eski imalathaneler otele dönüsmüs. Türkiye’yle arasinda Meriç nehri olan Sofulu’nun ailem için anlami büyük. Balkan Harbi sirasinda, 1912’de, Bulgar askerleri Türkiye’ye giriyorlar. Sofulu’nun karsisindaki, yani nehrin öte yanindaki köyde de o zaman çocuk olan anneannemin ailesi yasiyor. Bulgarlarin geldigini duyan ailem kaçmaya basliyor ama sonra birileri "Yok canim, bu kadar çok kisiyi katletmezler" deyince köye dönmeye karar veriyorlar. Bilmiyorlar ki, Bulgar askerleri ve çeteleri köyde onlari bekliyor. Topraklari ve imalathaneleri ise Sofulu’da. Onlarin bu gidis gelisini karsi kiyidaki Sofulu’dan izleyen Rum dostlari, köydeki Bulgarlari görünce, sandalla karsiya geçip, anneannemi, kardeslerini, babasini ve halasini alip Sofulu’ya geçiriyor. Ve daha sonra anneannem, köye dönen diger akrabalarinin ahirlarda ve camide toplanip yakildigini izliyor. Ilk günümüz karisik duygular içinde geçti anlayacaginiz.
Ertesi günkü duragimiz, deniz kiyisinda, acayip keyifli bir yer olan Dedeagaç’ti. Sofulu’dan Dedeagaç’a giderken yoldan saparak Dadia ormanlarina gidebilirsiniz. Bu ormanlar Yunanistan ve Avrupa’nin önde gelen kus gözlem yerlerinden biri.
Dedeagaç’in hemen disinda Makri köyü var. Makri, uzun demek. Makri’de köyün merkezindeki büyük lokantada harika deniz mahsulleri yedikten sonra Gümülcine’ye geçtik. Eski Türk mahallesini gördük, çok hosumuza gitti. Ardindan Iskeçe üzerinden Kavala’ya gittik. Iskeçe’nin bir kismi çagdas, modern mimarinin egemen oldugu bir sehir. Diger kismi ise eski, Türk-Osmanli mimarisinin etkisinde. Bu iki sehirde de Türk mahalleleri hemen ayrisiyor. Eski evler, camiler, yasam tarzlari eskiden nasilsa simdi de öyle. Uzaktan camisi görülen her köy, Türk köyüdür. Kahvesine girip bir çay için, memleketten selam götürün.
KAVALA VE HALKIDIKI
Kavala, bence dünyanin en güzel yerlerinden biri. Selanik bile onun yaninda sönük kalir. Kayalarin üzerine kurulmus. Ön tarafi uçurum gibi ve harika bir manzaranin kiyisinda. Sehrin arkasinda Mimar Sinan’in yaptigi su bentleri var. Kavala’nin en çok önem verdigi ve sahip çiktigi degeri, Mehmet Ali Pasa. Osmanli’nin Misir valisi olan Pasa, Kavalali oldugu için daha çok "Kavalali" diye taniniyor. Kavalali, Osmanli’ya kafa tuttugu ve imparatorlugun basina bela oldugu için, Yunanlilar seve seve sahiplenmisler. Otele gitmeden önce onun simdi otele dönüstürülmüs olan evine gittik.
Sonraki duragimiz, harita üzerinde üç parmaga benzeyen ve üç yarimadadan olusan Halkidiki idi. O yolda inanilmaz güzel kumsallar var. Orasi Yunanlilarin favori tatil bölgelerinden biri. O parmaklarin birincisine, Atos’a giris yok. Daha dogrusu sadece erkekler girebiliyor. Bütün yarimada, erkek manastirlariyla dolu ve tarih boyunca hiçbir kadin girememis. Kadinlar, tekneyle açiklardan görebiliyor ancak.
O gece Mudanya’dan gidenlerin kurdugu Nea Mudanya’da kaldik. Nea Mudanya’nin denizi Maldivler gibiydi resmen. Binalar, tipik Yunan mimarisinde insa edilmis. Afitos, bu üç yarimadadaki en güzel ve tarihi dokusunu korumus kasaba.
SU SEHRI EDESSA
Selanik bekledigim kadar etkilemedi beni. Izmir gibi, Kordon gibi diyorlar. Evet benziyor gerçekten ama sonuçta burasi büyük bir sehir. Küçük yerin dogal ve rahat hayat tarzi yok Selanik’te. Otomobille gezerken büyük sehirler keyif vermiyor. Park yeri zor bulunuyor, pahali... Atatürk’ün evi, Selanik’te ziyaret edilmesi gereken bir mekan. Sehrin en önemli yeri ise, Osmanli zamaninda hapishane olarak kullanilan ünlü Beyaz Kule ile liman arasindaki kordon boyu. Deniz kiyisinda tavernalar, lokantalar ve kafeler var. Ayrica limanin biraz arkasinda yakin zamanlarda düzenlenmis Ladadika bölgesinde de Yunan tavernalari ve lokantalari bulunuyor.
Selanik’ten çiktiktan sonra rotayi kuzeye çevirdik. Ben araba kullanirken bir ara esim "Inanmiyorum," dedi, "sehrin içinden selale akiyor." Hemen direksiyonu oraya kirdik tabii. Makedon daglarinin hemen basladigi noktada, tepede kurulmus bir sehirdi burasi. Ismi Edessa. Yunanca, bol su anlamina geliyormus. Urfa’nin eski adinin anlamini da ögrenmis oldum böylece. Büyükçe bir sehir, tam ortasindan bir sürü selale akiyor. Her kösesinden su fiskiriyor, tam bir su sehri. Edesa’da bin yillik kiliseler, eski Yunan evleri gördük.
Makedonya’ya girmeden önce, sinirdaki Florina’yi gördük. Florina benim için çok önemliydi, çünkü Necati Cumali’nin dogdugu yer. Bu geziyi planlarken ilham kaynaklarimdan biri oydu. Florina ikiye ayrilmis. Derenin üst tarafi yeni sehir, yani gelismis kisim. Eski Türk mahallesi ise derenin alt tarafinda. Necati Cumali’nin adinin verildigi bir caddesi de var.
MAKEDONYA
Hemen degisen görüntüler
Makedonya’ya girmemizle daglar basladi, cografya degisti. Burada Yunanistan’in AB’den gelen zenginligi yok tabii. Ama bu hal, kendine özgü bir hava da yaratmis. Makedonya’da ilk duragimiz, sinira çok yakin olan Manastir’di. Mustafa Kemal ve Enver Pasa’nin zamaninda egitim gördügü askeri idadiyi ve eski saat kulesini gördük. Tüm sehrin ilginç bir mimarisi ve degisik bir havasi var. Sonra Resne’ye geçtik. Resne’nin önemi su: Enver Pasa, henüz askerken, Arnavut olan Resneli Niyazi ile daga çikiyorlar ve Abdülhamid’e 2. Mesrutiyet’i ilan ettiriyorlar. Resneli Niyazi, bir özgürlük kahramani olarak taninmis ama ondan üç-bes yil sonra milliyetçi Arnavutlar tarafindan öldürülmüs. Resne’de onun yasadigi evi ve tam karsisinda yaptirdigi kültür-sanat merkezini görebilirsiniz. Burada artik Türk’ten çok Arnavut yasiyor.
Ohri, bu seyahatte en uzun kaldigimiz yer oldu. Ohri Gölü, Avrupa’nin en yüksek ve derin gölü, dev gibi. Inanilmaz güzel bir dogasi var. Yagmurdan Önce filminin çekildigi yer. Çok turistik bir sehir ama bir bölümüne özel bir kartla girebiliyorsunuz. Sadece oradaki otellerde kalanlara izin veriyorlar. 1200 yillik kiliselerin arasinda, eski Osmanli konaklarindan dönüstürülmüs oteller var. Bu kisim, sehrin gelismis bölümünden çok daha güzel. Manzaralari da farkli. Ohri ve etrafi Makedon Ortodokslarinin eski ve etkileyici kiliseleriyle dolu.
Üsküp yolunda Kalkandelen’de mola verdik. Kalkandelen, çok sayida Müslüman’in yasadigi ve Balkanlar’daki Bektasi kültürünün merkezlerinden biri. Üsküp, zamaninda Osmanli’nin en prestijli sehirlerinden biriydi. Halkin yarisi sanki hálá Osmanli zamanini yasiyor. Sehrin iki yakasini tarihi Tas Köprü (Kameni Most) bagliyor. Köprünün yeni sehir tarafina açilan tarafi, sehrin en büyük ve hareketli meydani. Ortadan geçen Vardar Nehri’nin bir tarafinda Türkler ve Arnavutlar, diger tarafinda Hiristiyanlar yasiyor. Neresi neresi diye bilmeden gittiginizde hemen anliyorsunuz kimin nerede oldugunu. Müslümanlar, yapabilecekleri en yüksek minareleri yapmis. Hiristiyanlar da "Madem öyle, iste böyle" deyip, Vodna Dagi’nin tepesine dev bir haç dikip isiklandirmislar. Kör gözüne parmak gibi duruyor.
BULGARISTAN
FILIBE SOFYA’DAN DAHA ILGI ÇEKICI
Bulgaristan’da Sofya ve Filibe’de kaldik. Sofya’da Osmanli izi bulmak zor. Etkileyici kiliseleri var, ama Makedonya gibi eski degil, çogu yeni yapilmis. Sehirde heykellerin çoklugu dikkat çekici. Filibe, Sofya’dan çok daha ilginç geldi bize. Balkanlardaki en eski Trakya yerlesimlerden biri. Üst üste kültürlerin izlerini görüyorsunuz. Roma döneminden kalma harka bir antik tiyatrolari var mesela, yani basinda Osmanli evleri duruyor.
seyahatte ne okuyorlar
Seyahat için hazirladigi notlarini ve tarihle ilgili kitaplar okuyor.
ne yiyor, ne içiyorlar
Her seyi deniyor ama begenmedi mi hemen tanidigi yemeklere yöneliyor.
ne giyiyorlar
Yazin yandan cepli sort ve tisört, soguk havalarda fermuarli hirka, ceket giyiyor.
neyle seyahat ediyorlar
Kendi kullandigi otomobille.
nerede kaliyorlar
Eskiden daha ucuz yerlerde kalirken, artik standardi biraz daha yüksek yerleri seviyor. Bir de tüyo veriyor, "Yüksek sezonda çok pahali olan yerlerde sezon disi çok ucuza kalabilirsiniz. Türk oldugunuzu unutmayin, sonuna kadar pazarlik yapin!"
kimle seyahat ediyorlar
Esi Didem ile.
çantalarinin olmazsa olmazlari
Bir dijital, bir analog fotograf makinesi, haritalar, dürbün, mp3 çalar, otomobille geziyorsa birkaç yüz CD!
oradan ne aliyorlar
Her seyahatte bir sapka aldigini fark edince, sapka sevdigini anlamis. Yerel kiyafet ve müzik CD’leri de aliyor.
|