Balkan maglubiyeti hakkinda bilmemiz gerekenler
Ahmet Turan Alkan - a.alkan@aksiyon.com.tr - Sayi: 635 - 05.02.2007
Balkan maglubiyeti hakkinda bilmemiz gerekenler
Okutulmasi ve iyi anlatilmasi gereken maglubiyetler vardir ki, iyi tahlil edildiginde zaferleri ve basarilari ögretmis olmaktan daha müsbet sonuçlar dogurur. Tarih egitimimizde Balkan hezimeti, üstü küllenmesi gereken, arizi bir basarisizlik gibi gösterilmektedir ve bu tutum yanlistir. Bu maglubiyet, âdeta bir destan tâlim edercesine okutulmali, bütün detaylariyla ögretilmelidir.
Ivo Andriç, meshur eseri ‘Drina Köprüsü’nde, Türkiye’nin ugradigi Balkan Harbi felâketi’nin Visegrad kasabasinda nasil algilandigini tasvir ediyor. Visegrad kasabasi, ortasinda meshur köprünün yer aldigi ve roman karakterinin yasadigi yerdir.
Diyor ki Ivo Andriç...
***
“Uvats’da, Avusturya-Macaristan ile Türkiye arasindaki sinirin ayrildigi yerden ayni isimde bir çay geçiyordu. Çayin üstündeki köprü ise Avusturya ile Türk karakolunu birbirinden ayiriyordu. Iste bu köprünün basinda bir Türk subayi ile bir bölük asker göründü ve Avusturya tarafina geçti. Subay teatral bir jestle kilicini köprünün korkuluguna vurarak kirdi, sonra da Avusturya jandarmalarina teslim oldu.
Ayni anda tepeden asagi grili Sirp piyadeleri indi, Bosna ile Sancak arasindaki eski hudut boyuna yerlesti. Eski tarzda donatilmis Türk askerinin yerini aldi. Artik Avusturya, Türkiye, Sirbistan arasindaki sinir noktasi kaybolmustu. Daha dün Visegrad’in onbes kilometre ötesinde bulunan Türk siniri bin kilometreden fazla gerilemis, Edirne’nin ötesinde bir yere çekilmisti.”
***
Balkan Savasi, birakiniz tarih derslerinin içinde bir konu olarak üzerinde durulmayi, baslibasina bir ders ismi olacak derecede önemli sonuçlar dogurmus bir felâketti. ‘Modern Türkiye’yi doguran dizi olaylarin içinde Balkan Savasi ayrica çok önemli bir yere sahiptir.
Bu savas, hep kahramanligiyla, vuruskanligiyla, cesaret ve metâneti ile taninmis Türk Ordusu’nun ugradigi en zelîl, en berbat ve en kat’i maglubiyeti teskil eder. Öyle ki, dört küçük ve önemsiz Balkan devletinin ilk defa kendi aralarinda çekismeyi birakip ittifak ettikleri ve Osmanli Devleti’ne karsi savas açtigi duyuldugunda, Bati dünyasinin agabeyleri, yani “Düvel-i Muazzama” hemen harekete geçerek, bu savas sonucunda olusabilecek sinir degisikliklerini tanimayacaklarini açiklamislardi. Bu kararin anlami o gün için suydu: Düvel-i Muazzama savasi kesinlikle Osmanlilar’in kazanacagini hesab ediyor ve Balkanlarda yeniden genislemelerine müsaade etmeyecegini pesinen açikliyordu. 1897 Osmanli-Yunan Harbi’nde de öyle olmustu. Yunan birliklerini Dömeke mevzilerinde perisan eden Osmanli ordusunun zaferi siyasi sonuçlara dönüstürülmemis ve Türkler lehine sinir degisikligine gidilmemisti. Bu askerî zaferin Osmanlilara kâri, Sultan Abdülhamid’in kazandigi “Gazi” unvanina ilâveten kamuoyunda morallerin düzelmesinden ibaret kalmisti.
Ne var ki beklenenin aksine Osmanli ordusu -üstelik kâgit üstünde tek basina dört rakibinden daha üstün nitelikler sergilemesine ragmen- feci bir maglubiyete ugradi. Bu maglubiyetin baslica ve en önemli sebebi, ordu içinde siyasi kamplasmanin husule getirdigi zaaftir. Iyi donatimli, karni tok, sirti pek Osmanli birlikleri bu savasta âdeta arkalarina bakmadan Istanbul’a dogru kaçtilar; bazi topçu bataryalari tek mermi yakmadan cephane sandiklari, katirlar ve arabalarla düsman eline terkedildi. Tren hattiyla beslenen ikmal yollarinda vagonlarla erzak bekletilirken bazi birliklerin açliktan agaç kabuklarini kemirmek zorunda kaldiklari görüldü. Devletin bati sinirlari, neredeyse Istanbul’un Yedikule semtine kadar geriledi.
Sadece yenilmedik, sadece maglubiyetin utanciyla kalmadik, Balkan sinirlarimiz, Andriç’in dedigi gibi birdenbire bin kilometre civarinda doguya kaydi. 14. yüzyildan bu yana devletin akcigerlerini teskil eden Rumeli cografyasi, bütün zenginlikleriyle devletten koptu ve böylece milletlerarasi iliskiler tarihinde “Balkan meselesi” diye isimlenen bir büyük problem ortaya çikti.
***
Balkan Savasi’ndan sadece iki sene sonra Osmanli ordusu, 1. Cihan Harbi’ne girdi ve savastigi her cephede dostun da düsmanin da takdirini kazanacak bir cesaretle dövüstü. Iki sene zarfinda küçücük Balkan devletlerinin derme-çatma birlikleri önünde dökülen bir ordunun gösterdigi performans sasirtici bulundu ama asil sasirtici olan Balkan Savasi’ndaki maglubiyeti doguran o anlasilmaz zaaftir.
Osmanli devleti, Balkanlar olmaksizin ayakta duramazdi; “devletin cigeri söküldü” sözü, bu anatomik imkansizligi güzel özetler. Balkanlar’in kaybindan sonra devletin yikimi, sadece 6 seneye sigmistir ve Balkanlar olmaksizin devletin “imparatorluk” ideolojisini sürdürmesi fiilen imkânsizdi. Türkiye’nin “millî devlet” sekline bürünmesi artik kaçinilmazdi ve Cumhuriyet’le birlikte biz, -biraz da kaçinilmaz bir gereklilik eseriyle- millî devlet modeline geçtik. Balkan Harbi, içerde milliyetçi fikirlerin uyanmasinda birinci derecede âmil oldu; “millî edebiyat” böyle basladi; Türkçe’nin -devlet eliyle degil- yazar ve edebiyatçilarin hamlesiyle pek güzel bir istikamette sadelesmeye baslamasi da ayni hadisenin sonuçlarindandir.
Artik Rumeli yoktu; Avrupa kit’asinda Türk varligi yoktu. Bugün Misak-i Millî diye son derece önemsedigimiz sinirlar da Rumeli’yi disarda birakir.
***
Okutulmasi ve iyi anlatilmasi gereken maglubiyetler vardir ki, iyi tahlil edildiginde zaferleri ve basarilari ögretmis olmaktan daha müsbet sonuçlar dogurur. Tarih egitimimizde Balkan hezimeti, üstü küllenmesi gereken, arizi bir basarisizlik gibi gösterilmektedir ve bu tutum yanlistir. Bu maglubiyet, âdeta bir destan tâlim edercesine okutulmali, bütün detaylariyla ögretilmelidir.
***
Osmanli devleti’nin iki eski hudut komsusu ile iliskilerimiz, bugün de en istikrarli hudutlarimizi olusturuyor: Rusya ve Iran. Lozan sinirlari ile husule gelen yeni komsular Türkiye’ye öteden beri enerji kaybettiren ihtilaflarin odaginda durdular: Yunanistan, Bulgaristan, Suriye, Irak ve SSCB’nin dagilmasindan sonra Ermenistan gibi ülkelerle süregelen ihtilâflar, Osmanli Devleti’nin enkazi tasfiye edilirken hesabin iyi yapilmadigini izah etmektedir. Nitekim genç Türkiye’nin Istiklâl Harbi, netice itibariyle dogu cephesinde Ruslarin organize ettigi Ermenistan, bati cephesinde ise eski tebâ mevkiindeki Yunan (Rum) unsuruna karsi görülmüs bir hesaplasma hükmündedir.
Osmanli devleti alelacele yikildi, lâkin enkaz sahasinda hâlâ toz-duman yükseliyor.
***
Andriç’in kezzap gibi yakici cümleleri bana iste bunlari hatirlatti.
AKLINIZDA BULUNSUN: GIRIT HAKKINDA CIDDI BIR ARASTIRMA KITABI*
Drina Köprüsü’nü okurken postadan bir baska Balkan / Akdeniz yadigârina dair güzel bir kitap çikti. Ayse Nükhet ve Nuri Adiyeke tarafindan hazirlanan kitap, ciddi kaynaklardan istifade edilerek kaleme alinmis. Fethinden kaybettigimiz güne kadar Girit’in basindan geçen önemli hadiseler akademik bir dille anlatiliyor.
Ciddi tarih okuyucularina tavsiye ediyorum.
*Ayse Nükhet Adiyeke /Nuri Adiyeke, Fethinden Kaybina Girit, Babiali Kültür Yayinciligi, Istanbul 2006, 360 s.
|