Ayios Sipiridon'un Çanlari kimin için çaliyor
Ayios Sipiridon'un Çanlari kimin için çaliyor 26.05.2007 / Cevdet Askin / Analiz Referans gazetesi “Bunu ilk defa sana söylüyorum” dedi geçen yil kasim ayinda Lefkosa’daki randevusuna tam saatinde gelen yasli adam: “1974 çikarmasinin tüm istihbaratini ben verdim. Girne’nin 7 mil batisini, 7 mil dogusunu, denizin derinligini, kumlari ölçtüm üç yaz. Rumlarin top mevzilerini filmle çektim.”
Kibris’ta 1955’ten itibaren Ulusal Kibris Savasçilari Örgütü’ne (EOKA) karsi Türklerin var olma mücadelesinde efsanelesen komutan Tremeseli lakapli Mehmet Ali Ilkman, çikarma istihbaratini MIT’e verdigini bana; kan ve barut kokan bir tarihin diger bilinmeyen yönlerini ise “Bunlari neden anlattim” diye önsözüne basladigi Remzi Halluma tarafindan yayina hazirlanan anilarinda kamuoyuna açikladi.
Son göreve davet
“Geçmise dönüp baktigimda, Kibris Türk toplumunun bir özgürlük savasi yasadigini görmekteyim. Silahlarin konustugu, yasamlarin yitirildigi ve büyük bedellerin ödendigi bu süreçte yatak altinda saklananlar, savasçilarin sirtlarina basip koltuklara yerlestiler. Özgürlük savasini, maasli kalemlere kayda aldirirken gerçekleri saptirip onu yasayanlari yok saydilar. Üstelik bu inkârciligi biz hayattayken yapabilecek kadar ileri gittiler” diyen Tremeseli, silah arkadaslarina da bir çagri yapiyor: “Suskunlugu bozmak ve karalama girisimlerini engellemek zorundayiz. Yaratilan ‘sahte kahramanlar’in maskelerini düsürmek, yalanlarla dolu bir tarihin gelecek kusaklara aktarilmasini engellemek bugün hayatta olan silah arkadaslarimin son görevidir.”
Mariya ile umutsuz ask
Her haliyle dürüst, mütevazi, lafini esirgemeyen ve dogru bildigi yolda asla geri adim atmadan yürüyen tam bir dava adami olan Tremeseli, Galeri Kültür Yayinlari tarafindan yayimlanan ve köyündeki kiliseden adini alan Ayios Sipiridion’un Çanlari kitabinda, Türklerle Rumlarin bir arada yasayageldigi Tremese Köyü’nde EOKA’nin ortaya çikisiyla yasamlarin nasil etkilendigini, delikanliliga adim atisini, tipik bir Kibris köyündeki yasami, Türklerle Rumlar arasindaki asklari, kavgalari, dügünleri anlatiyor. Ayni köydeki Rumlar ile Türklerin birbirlerini öldürmek için yaptiklari planlara kendi yasamindan örnekler veren Tremeseli, adada güç dengesinin Türklerin aleyhinde oldugu bir ortamda tamamen kendi imkânlariyla yerel silahli direnis ve öz savunmayi organize ederken katlanilan zorluklari gözler önüne seriyor. Birbirinden bagimsiz yerel direnis gruplarindan merkezi direnis örgütü VOLKAN’a (Var Olmak Lazimsa Kan Akitmamak Niye), oradan da Türk Genelkurmayi’nin Özel Harp Dairesi tarafindan kurulan ünlü Türk Mukavemet Teskilati’na (TMT) dek direnisin gelisimini anlatan Tresemeli, Kibrisli Türklerin TMT öncesindeki o zor sartlardaki mücadelesine hak ettigi degerin verilmesinin tarihsel bir borç oldugunu da hissettiriyor.
En büyük silahi kendine, yoldaslarina ve davaya inanci olan Tremeseli gençlik aski Mariya’dan ayrilmak zorunda kalisini “Milli Mücadele’de ödedigim en büyük bedellerden biri” olarak tarif ediyor.
Köyünde can yoldasi olarak gördügü Rum komünist Petros’u öldürmek isteyen EOKA’ya karsi birlikte plan hazirlayip otomatik silahiyla pusuya yatmaktan çekinmeyen Tremeseli, 1960 Aralik ayindaki Türk Cemaat Meclisi seçimlerine Denktas’in karsi çikmasina ragmen halkin büyük zorlamasiyla Larnaka bölgesinden aday olup seçiliyor. Bir yandan Cemaat Meclisi üyeligini bir yandan TMT içindeki görevlerini yürüten Tremeseli, açik ya da gizli bütün direnis hareketlerini yürüten örgütlerde ölümün sicak nefesini teninde hisseden savascilarin, merkezdeki siyasi kadrolarla çatismaya girmesinin neredeyse evrensel olan bedelini de ödüyor.
Gücünü zayiflattilar
Issiz üniversite ögrencilerinin devlet kurumlarinda memuriyet kadrolarina alinmalari için baslattiklari hareketi destekledigi için Bayraktar’a yani Türkiye’den gönderilen adadaki en üst komuta mevkiindeki subaya dogrudan bagli olan komutasi altindaki Özel Birlik’e yönelik nasil bölme harekâtinin basladigini, Y1, Y2 diye önce ikiye sonra Y1, Y2, Y3 diye üçe ayrilarak gücünün zayiflatildigini sitemkâr dille anlatan Tremeseli yine de Türkiye’ye ve “milli dava”ya olan inancindan hiçbir sey kaybetmiyor.
1963 Noeli’nde patlak veren olaylarin ne Türklerin ne de EOKA’nin planli hareketi oldugunu ama sonucu önceden kestirilemeyen ve çok sayida cana ve büyük sikintilara yol açan bir olayin tetikledigini düsünen Tremeseli’nin Lefkosa’da çatismalari yönetirken gösterdigi kararlilik ve fedakarlik dikkat çekici boyuttadir. O çatismalar sürerken tabur komutani oldugu köyünün de bulundugu bölgenin savunmasiz kaldigi için Türklerin göç ettirilmesi kararinin çikmasi üzerine Bayraktar Kurmay Albay Kenan Çoygun’u ikna edip basarilmasi çok zor bir harekâtla kusatmayi sonlandirmasi okuyucunun adeta nefesini kesiyor.
Mücahitlik kurumunun olusmasiyla birlikte kendisi gibi Kibrisli savasçi komutanlarin Türkiyeli subaylarin tamamen denetimi altina girmesini, tabur komutaniyken üstüne basçavusun getirilmesini içine sindirmeyen Tremeseli, 1965’te istifa edip sivil hayata geçiyor.
Hatira Colt’unu bile aldilar
Lefkosa çatismalarinda ayagindaki postallarinin yirtik pirtik oldugunu gören Türk Alayi Komutani Kurmay Albay Hasan Saglam’in kendisine ait olan ve almasi için ona emirle kabul ettirdigi yeni postallari hiç giymeyip hatira diye saklayan Tremeseli’ye en çok koyan ise TMT’nin ilk komutani Ali Riza Vuruskan’in hatirasi 45’lik Colt tabancasinin elinden alinmasi oluyor.
Çok geçmeden kendisine yapilan MIT’e girmesi teklifini, “Sadece disariyla ilgili bilgi veririm, içerden bilgi vermem” sartiyla kabul ediyor. Yillarca Rumlarla ilgili istihbarat topluyor, hem de kendi cebinden harcamalar yaparak. 1968’lerden itibaren Türkiye’de hizlanan gençlik hareketleri içinde yer alan Kibrisli Türk ögrencilere iliskin tek bir bilgiyi dahi çok baski yapilmasina ragmen MIT’e aktarmiyor.
Yine de zamanin MIT Müstesari Fuat Dogu, CIA’yi bile “atlatan” istihbarat basarilarindan dolayi defalarca onu tebrik ediyor ve Ankara’ya çagirip bas basa yemek yiyor.
“Ayios Sipiridon’un Çanlari”nda farkli ulusal, ideolojik ve siyasi pencerelerden bakarak farkli Tremeseli’ler okunabilir. O, kimilerine göre kahraman, kimilerine göre tetikçi hatta katil olabilir. Ama ne olursa olsun, komutan Tremeseli’nin “sirf yürek” oldugunu herkes teslim etmek zorundadir.
Köyünde ayine gelen Rum lider Makarios’u vurmak için 14’lü tabancasini beline sokup kiliseye giden Tremeseli, gelecegin Kibris Cumhuriyeti’nin cumhurbaskani olacak kisiyi karsi karsiya geldiginde “Türkler katledilir” diye vurmaktan vazgeçmeseydi adanin kaderi bugünkünden ne kadar farkli olurdu bilinmez ama bu kitapta anlatmaktan kaçindigi mevcut tarihin ölümünden sonra yayimlanacagi söylenilen ikinci kitabinda yer verecegi asil vurucu yanlarinin birçoklari için çanlari çaldiracagi kesindir.
|