Imroz Savasi 16 Aralik 1912
HASAN ERSEL Rauf Bey'in Averof’u batirmasi olanaksizdi; çünkü eline böyle bir firsat geçmemisti 16.06.2007 / Hasan Ersel / Analiz Referans Gazetesi 16 Aralik 1912 tarihinde Osmanli ve Yunanistan donanmalari arasinda gerçeklesen Imroz Savasi'nda, Rauf Orbay'in Yunanlilarin Averof adli gemisini batirmamasi uzun süre tartisildi. Kimi kaynaklar Orbay'in bu emri dinlemedigini belirtirken kimileri böyle bir emrin hiç verilmedigini öne sürüyor.
Asagidaki alinti aynen Kemal Tahir’in "Bir Mülkiyet Kalesi" (Istanbul; Tekin Yayinevi, 1995, s. 116) adli romanindan:
"Bir sabah günes henüz dogmadan Hamidiye kruvazörü, arka tarafi suya gömülmüs olarak limana girdi. Rauf Bey gene gemisini kurtarmisti. Kiç bölmedeki on bes yirmi ölüye parlak bir cenaze merasimi yapmaya bile gerek görmediler.
Mahir Efendi eve sapasaglam geldi.[Romanda Hamidiye’de güverte zabiti]
Dogrusu bu muharebeden hiçbir sey anlamamisti.
Averof’u niçin batirmadiklarini soruyorlardi. Ilk isabetten elektrik santrali tahrip edildigi halde, muattal kalan bir gemi batirilamaz mi? Rauf Bey -müstakil torpido filotillasi kumandani- hücum isaretini görmedigini söylüyordu... Hücum isareti lazim mi? Torpidolarin vazifesi nedir? Düsmana yaklasip torpili yapistirmak degil mi yahu? Gemisini yaralattiktan sonra kaçip kurtulmak da artik kahramanlik sayilirsa!..
Velhasil erkâni harpler çogalmisti. Kahvelerde çay içip simit yiyerek ordulari bozuyorlar, donanmalari mahvediyorlardi”.
Burasi ilginç bir biçimde kaleme alinmis. Yazar, bir yandan Rauf Bey [Hüseyin Rauf Orbay (1881-1964)] hakkinda bazi olumsuz iddialari birbirlerine karistirarak okura ulastiriyor, bir yandan da romanin kahramanini -dolayli olarak kendisini de- bu iddialardan uzak tutuyor. Nejat Gülen’in "Sanli Bahriye" (Ikinci Baski, Istanbul; Kastas Yayinevi, 2001, s. 223) adli kitabindan bu iddialarin bir kisminin daha önce Emin Yakital’in "Balkanlar Harbinde Osmanli Donanmasi" (Istanbul; Deniz Basimevi, Tarih ?) kitabinda yer aldigi anlasiliyor. Özetle iddialar sunlar:
1) Rauf Orbay komutasindaki Hamidiye, arkasi batik limana (Istanbul) gelmis. Gemide 15-20 sehit varmis.
2) Rauf Orbay [Giorgias] Averof zirhli kruvazörünü batirma firsati elde etmis bundan yararlanamamis.
Ilber Ortayli "Avrupa ve Biz" (Ankara; Turhan Kitabevi, 2007) adli kitabinda bu iddialara bir yenisini daha ekliyor: “Rauf Bey’in Averof zirhlisini batirmadigina tarih denir. Askeri tarih belgelerinde kaydi var; yani orada zafer kazanirsak Kâmil Pasa hükümetinin sevap hanesine yazilir diye düsünüyor.”(s. 139).
3) Aslinda Rauf Orbay bu firsattan yararlanamamis degil, isteyerek yararlanmamis. Bunun nedeni, böyle bir basaridan Kâmil Pasa hükümetinin prestij kazanmasini istememesiymis!
Bu iddialara bir göz atalim.
Hamidiye’nin yaralanmasi
Ilk iddiada sözü edilen olay Hamidiye kruvazörünün 21 Kasim 1912 sabaha karsi Varna açiklarinda dört Bulgar torpidobotunun saldirisina ugramasidir. Olay söyle gelismis: Yarbay Dimitar Dobev komutasi altindaki Letyashti, Smesli, Strogi ve Drazki torpidobotlari Hamidiye’ye hücum etmek üzere hareket ediyorlar. Astegmen Georgi Kupov komutasindaki dördüncü torpidobot olan 97 tonluk Drazki (ya da Druzki) attigi torpidoyla Hamidiye’yi ön tarafindan (sancak bas omuzlugu) vurmayi basariyor. (Drazki torpidobotu halen Varna’da denizcilik müzesindedir.) Geminin bas tarafi, bas topa kadar sulara gömülüyor. Bulgar kaynaklarindan, (http://varna.info.bg/1912.htm), Hamidiye’nin bu durumda çekilmis bir fotografina ulasmak olanakli. Olay yerine giden gemiler Hamidiye’yi çekerek Istanbul’a getiriyor. Gemi, Azapkapi havuzuna aliniyor.
Hamidiye’nin yaralanmasinda Rauf Bey’in kusuru var miydi? Afif Büyüktugrul (Emekli Amiral) da ("Osmanli Deniz Harp Tarihi ve Cumhuriyet Donanmasi", Cilt IV, TC Genelkurmay Baskanligi Deniz Kuvvetleri Komutanligi Yayini, Istanbul; TC Deniz Basimevi, 1984, s. 214-6) bu olayi incelemektedir. Yazarin elestirisi, “Düsman torpidobotlarinin gece hücumlarini nasil tardecegine [püskürtülecegine] iliskin Osmanli Deniz Kuvvetleri'nde bir talimname yoktu. Bu konuda da herhangi bir egitim yapilmis degildi” biçiminde olup, Rauf Bey’in sahsina degil, donanmanin geneline yöneliktir.
Bu anlatilanlardan çikarilacagi üzere, Hamidiye’nin arka tarafi degil ön tarafi suya gömülmüstü. Bu olayda Hamidiye’nin atesçi mangasindaki 8 er sehit olmustu. Dolayisiyla 15-20 rakami abartilidir. [Ahmet Cemalettin Saraçoglu: "Rauf Orbay ve Hamidiye", Yayina Hazirlayan: Ismail Devrisoglu, Yeditepe Yayinlari, 2006, s. 93-114]. Peki Hamidiye’nin arkasinin sulara gömülü oldugu hatasi nereden kaynaklanmis olabilir? Ayni kaynakta bir açiklama bulabiliyoruz: Hamidiye önden çekilerek Istanbul’a getirilirken geminin pruva babfingo çubugu kirilmis. Bunu üzerine “...bas kiç yapilarak seyre devam olundu...gece yarisindan yarim saat sonra kruvazör Azapkapi havuzuna girdi.” (s. 103) Anlasilan gözleyen, karanlikta geminin önüyle arkasini karistirmis.
Rauf Bey emri görmezden mi geldi?
Balkan Savasi'na dogru Yunanistan, donanmasini güçlendirmek için ciddi bir çaba içindeydi. 1912 yilinda Yunan donanmasinin tek modern ve büyük savas gemisi Georgios Averof zirhli kruvazörüydü. 1909'da denize indirilen, 1 Eylül 1911'de hizmete giren bu gemi, Italya’da, Orlando tezgâhlarinda yapilmisti. Tam yüklüyken 10.200 ton agirligindaydi ve 23.5 deniz mili hiz yapabiliyordu. Georgias Averof 4 tane 234 mm'lik, 8 tane 190 mm'lik, 16 tane 76 mm'lik, 4 tane 47 mm'lik top ve 4 tane 430 mm'lik torpido tüpü ile donatilmisti. [Georgios Averof 1984’te Faliron Körfezi'ne çekilip müze haline getirilmistir. Halen de bu halde korunmaktadir.]
Geogios Averof, Osmanli donanmasindaki büyük savas gemilerinden (Barbaros Hayreddin, Turgut Reis, Asar-i Tevfik ve Mesudiye) çok daha hizli olmanin yani sira çok daha seri ates edebiliyordu. Osmanli savas gemilerinin büyük toplari 3 dakikada bir mermi atabilirken bu gemi, dakikada 3 mermi atabiliyordu. Iste bu nedenle Osmanli erkân-i harbi için Georgios Averof’un devre disi birakilmasi son derece önem tasiyordu. Rauf Bey’e yöneltilen elestiriyi de bu baglamda ele almak gerek.
“Müstakil torpido filotillasi” (aslinda bu birligin adi “müstakil firka-bagimsiz tümen"di) ile ilgili olay 16 Aralik 1912 tarihinde Osmanli ve Yunanistan donanmalari arasindaki Imroz Savasi'nda olmustur. Bu sirada Rauf Bey, Muavenet-i Milliye, Yadigâr-i Millet, Tasoz ve Basra muhriplerinden olusan müstakil firkanin komutanligina atanmisti. Bu çatismada Yunan donanmasi Tümamiral Pavlos Kountouriotis (1855-1935, daha sonra iki kere Yunanistan cumhurbaskani olmustur) komutasinda Georgios Averof ile Hydra, Psara, Spetsai adli eski zirhlilar ve muhriplerden, Osmanli donanmasi ise Donanma Komutan Vekili Albay Ramiz Numan’in komutasi altinda Barbaros Hayreddin, Turgut Reis, Mesudiye ve Asar-i Tevfik zirhlilarindan ve iki muhrip firkasindan olusuyordu. Bunlardan Rauf Bey komutasindaki müstakil firka, zirhlilardan olusan filonun sancak bas omuzlugunda konuslanmisti. Osmanli savas gemileri saat 09.40'ta Yunan filosuna 9000 metreden ates açtilar. Ama gözü pek bir deniz subayi olan, Georgios Averof'un süvarisi Albay Sophoklis Dousmanis, “bagimsiz hareket edecegim” isaretini verip, diger Yunan gemilerini de gerisinde birakarak seri bir manevrayla gemisini Osmanli gemilerine karsi tüm toplarini kullanabilecek biçimde konuslandirip ates açti. Saat 09.55'te Barbaros Hayreddin zirhlisi isabet aldi ve 10.17'de Osmanli filosu çatismadan çekilip Çanakkale Bogazi'na döndü.
Donanma Kumandan Vekili Albay Ramiz Numan döndükten sonra bir rapor yaziyor. Bu raporda Barbaros Hayreddin zirhlisinin Georgios Averof’a isabet kaydettigi, hatta geminin yana yattigi ve kendisinin de gemiyi batirmasi için müstakil firkaya isaret ettigini ileri sürüyor. Ona göre Rauf Bey bu emri dinlememis. Sayin Büyüktugrul bu konuyu arastirirken danistigi Rauf Bey kendisine söyle yanit vermis: “Madem tarih yaziyorsun, muharebenin krokisini çiz ve bak bakalim ben o mesafeden Ramiz’in isaretini görebilir miydim[?] (a.g.e, s. 233). O tarihte Barbaros Hayreddin zirhlisinin seyir subayi olan Yüzbasi Mehmet Fahri, Rauf Bey’e hak veriyor. Açiklamasi söyle: “Mesafe uzakti; üstelik hem bizim mermilerimiz kisa düstügünden, iki hat arasinda bir mermi yagmuru vardi” [Büyüktugrul, (a.g.e.) s. 233].
Hücum emri kaydi yok
Sayin Büyüktugrul arastirmasina devam edince daha da ilginç sonuçlara ulasmis. Bir kere Barbaros Hayreddin zirhlisinin da Rauf Bey’in içinde bulundugu Muavenet-i Milliye muhribinin isaret jurnalinde de böyle bir hücum emri kaydinin olmadigini saptamis. O zaman Barbaros Hayreddin zirhlisinin isaret subayi olan emekli Deniz Albayi Hüseyin Hakki Bey de bu soruyu “Biz böyle bir emir vermedik” diye yanitlamis.
Albay Ramiz Numan’in dogru söylemediginin bir baska kaniti daha var. Agir yaraladigini iddia ettigi Georgios Averof, bu savastan 26 gün sonra yine Yunan donanmasinin basinda, Mondoros Deniz Savasi'na katilmisti ve hem hiziyla ve hem de topçularinin basarisiyla çok etkin olmustu. Oysa Yunanistan’in elinde agir yaralanmis böyle bir gemiyi bu sürede tamir edecek olanak yoktu. [Büyüktugrul, (a.g.e.) s. 234] Zaten Yunan kaynaklarinda da Georgios Averof’un sadece hafif yaralandigi yaziliyor. “Ilk atista elektrik santrali tahrip edildiginden muattal (hareketsiz) kalan gemi..” ya da benzer bir ifade ise hiçbir ciddi kaynakta yer almiyor.
Emir almaya ne gerek var
Elestirinin bir boyutu daha var. Müstakil firka Georgios Averof'u batirmak için kurulduguna ve bu amaçla bagimsiz hareket etme yetkisi olduguna göre Rauf Bey emir almadan da bu isi yapabilirdi. Ama Rauf Bey bunu yapamamisti!
Acaba yapabilir miydi? Bence bu soruyu yanitlamak için müstakil firkanin kurulus öyküsüne bir göz atmak yeterli. Öykü söyle: Berlin sefiri Ali Nizami Pasa denizcilige merakli idi ve Alman Bahriye Nezareti Müstesari Büyük Amiral Alfred von Tirpitz (1849-1930) ile arkadaslik kurmustu. Muhriplerden olusan bir bagimsiz filo kurup Georgios Averof'u avlama fikri von Tirpitz’den gelmisti. Ali Nazmi Pasa bunu Nazim Pasa’ya yazmis, o da heyecanlanip hemen filoyu kurmaya girismisti. Von Tirpitz ise bir yarbayi gönderip ne yapilabilecegini arastirmayi önermis, sözünü de tutmustu. Ancak söz konusu yarbay, eldeki muhriplerin acikli durumunu görünce (tahsis edilen dört muhripten sadece Yadigâr-i Millet’in arizasi yoktu) bunun “yapilabilir olmadigina” iliskin bir rapor yazmisti. Buna ragmen “müstakil firka” kurulmustu. [Büyüktugrul, (a.g.e.) s. 173] Özetle müstakil firka kâgit üzerinde vardi ama Osmanli donanmasinin kalani gibi, ise yarar durumda degildi.
Üstelik Georgios Averof yalniz basina da dolasmiyordu. Yunan donanmasinin en yeni dört büyük ve hizli muhribi (Aetos, Ierax, Leon ve Panthir) Georgios Averof’u koruyordu [Büyüktugrul, (a.g.e.) s. 235]. Her ne kadar henüz torpidolari gelmedigi için bu silahtan mahrumdular (Osmanli donanmasi bunu bilmiyordu) ama toplarini kullanabiliyorlardi. Müstakil filonun, hele üç gemisi arizaliyken bu muhripleri asip Georgios Averof’a ulasmasi söz konusu olamazdi.
Son bir konu daha var. Rauf Bey’i elestirenler sormamislar, ben sorayim bari! Rauf Bey Hamidiye ile yaptigi ünlü seferinde niçin Geogios Averof’u batiramamis? Bunun yaniti da söyle: Gerçi Hamidiye’nin bu seferinin temel amaci, bu gemiyi kendi üzerine çekerek Osmanli donanmasina Ege Denizi'nde rahat nefes aldirmakti ama bu basarilamadi. Yunan komuta heyeti bu oyuna gelmedi ve Hamidiye’nin verebilecegi zararin riskini kabullenmeyi buna karsilik Georgias Averof’u Osmanli donanmasi için bir tehdit olarak kullanmaya devam etmeyi tercih etti. Bu nedenle de Hamidiye 7 ay süren macerasinda hiçbir zaman Georgias Averof'la karsilasmadi.
Özetle Rauf Bey’in Georgios Averof’u batirmasi olanaksizdi. Çünkü eline böyle bir firsat geçmemisti.
Averof'un kasten batirilmadigi iddialari anlamsiz
Rauf Bey’in kasten Georgios Averof’u batirmadigi iddiasi ise bana daha da anlamsiz geliyor. O dönemde ordu içinde siyasal kutuplasma oldugu dogru. Sayin Büyüktugrul, Albay Ramiz Numan’in yazdigi kitapta söyle bir görüs gelistirildigini yaziyor: “Donanma personeli Hürriyet ve Itilaf siyasal partisi mensubuyken Bahriye Nezareti'nin mensuplari Ittihat ve Terakki mensubuydular.... Onlara [Ittihat ve Terakki idarecileri] göre donanma muharebeyi yapip yenilirse Ittihat ve Terakki Partisi direkt olarak iktidara gelecekti. Hazirlanan politik oyun bu idi.” (a.g.e. s. 236) Her ne kadar sonuç öncülden çikmiyorsa da (belki yazar daha etrafli anlatmistir, orijinal kaynagi görmedim), bu görüs Balkan Savasi'na iliskin diger degerlendirmelerle örtüsüyor. Ama zaten burada Rauf Bey’den söz de edilmiyor.
Ama isin bir de kisisel boyutu var. Rauf Bey, denizciligi tutkunluk derecesinde ciddiye aldigi anlasilan, iddiali bir genç subay (o zaman 31 yasinda). Böyle bir genç insan, eline kendisine büyük bir itibar getirecek bir firsat geçtiginde, bunu kendi ülkesinin hükümetinin (yandasi olmasa da) basarisina katkisi olur diye düsünüp, bilerek kaçirir miydi? Bu bana olacak is degil gibi geliyor. Hadi yapti diyelim. Bunu yapan bir insan, 28 gün sonra, söz konusu hükümet hâlâ görev basindayken kendi komuta edecegi tek bir gemiyle [Hamidiye] Yunan donanmasini taciz etmek amaciyla sonucu öngörülemeyecek bir maceraya atilir miydi? Üstelik Hamidiye’nin bu ilginç görevi üstlenmesini isteyen ve önerisinin kabul edilmesi için mücadele eden de Rauf Bey’in kendisiydi. Hamidiye 13 Ocak 1913 tarihinde Çanakkale Bogazi'ndan çiktiginda sadrazam yine [Kibrisli Mehmet] Kamil Pasa idi. Gerçi, kendisi, bu tarihten 10 gün sonra "Babiâli Baskini" sonucunda istifasini Enver Pasa’ya vermistir. Ama böyle bir darbenin olacagindan Rauf Bey’in haberi olduguna iliskin bir bilgi de yok. Hos olayin olus biçimine bakilirsa, yapanlarin bile 10 gün önce ne gün neyi yapacaklarini bildiklerini söylemek zor.
|