Evrese yollari dar degil
Evrese yollari dar degil 23 Kasim 2007 Hürriyet Ersin KALKAN Hem sonbaharin içinden geçmek, hem çok eski köylere gitmek, hem Evrese yollari dar mi degil mi diye yerinde inceleme yapmak, hem de tarihin içinde dolasmak istiyorsaniz bu hafta bizim rotamizi izlemelisiniz. Istanbul’dan Tekirdag yönünde yola çiktiktan bir buçuk saat kadar sonra ulasacaginiz bu güzergahta sizi sürprizler bekliyor.
Sislerin içinde kaybolmus mese ormanlari, saridan kizila dönen milyonlarca yapragin günesle, isikla oynadigi köse kapmaca, toprak yollarin kauçuk etkisi, dünyanin en güzel Mevlevihanesi, baliklarin fink attigi bir körfezde Marmara’nin en güzel balik lokantalari. Söz konusu rotayi Chevrel Traher adinda bir Ingiliz’den ögrendik. Onunla birlikte astik ormanlari. Ve onun gözünden baktik dogaya ve tarihe.
Birkaç hafta önce, English Gardens’in patronu, bahçe ve tarla bitkileri uzmani, botanikçi Chevrel Traher ile Çanakkale’deki Ömercan Çiftligi’ne dogru yola çiktik. Tekirdag’dan çikip 50 kilometre kadar yol aldiktan sonra Sarköy yol ayrimina geldik. Traher, bu noktada arabayi kenara çekip "Sizi farkli bir rotadan götürmek istiyorum" diyerek, Sarköy tabelalarini gösterdi. "Koru Daglari’nin altindan Evrese’ye oradan da Saroz Ovasi’na ulasacagiz" dedi.
Kivrila büküle denize dogru ilerleyen Sarköy yoluna girip iki kilometre kadar devam ettikten sonra sagda Balabancik tabelasini gördük. Yagmur sonrasi islanmis ve yer yer çamur çukurlari olusmus stabilize yoldan fazla bir zorluk çekmeden Balabancik köyüne ulastik. Aslinda burasi 2100 nüfuslu bir belde. Trakya’nin birçok yerlesim alaninda oldugu gibi buranin ahalisi de okuma - yazmaya düskün. Malkara ilçesine bagli eski bir yerlesim alani. Mübadele öncesinde de nüfusun çogu Türklerden olusuyormus. Rumlarla Türklerin baris ve huzur içinde yasadigi güzel kasabalardan biriymis burasi. Hálá da öyle. Balabancik yakinlarindaki Ahievren ve Yörük köylerinin adindan da anlasilacagi gibi bu bölge 1402’den beri Saruhanli Beyligi sinirlari içinde yasayan yörüklerin yerlestigi bir alan. Ayrica yine ayni dönemde Ankara ve Çankiri civarindan ahi topluluklari da buraya göç edip kasabada yeni bir hayata baslamislar. Sagda solda, tek tük de olsa eski soylu mimarisinin izlerini görmek mümkün. Eski evler, Arnavut kaldirimi döseli dar sokaklar zarafetini koruyor.
Ve Çimendere’ye dogru harekete geçtik. 520 nüfuslu küçük bir köy burasi. Altyapisi saglam köylerden biri Çimendere. Balabancik’tan buraya gelen ve köyden Evrese’ye kadar uzanan yol, yer yer bozulmus ve çözülmüs olsa da asfalt kapli.
Artik Tekirdag il sinirlarindan çikip Çanakkale’ye dogru ilerliyoruz. Sirada Yülüce köyü var. Gelibolu ilçesine bagli olan bu köyde yasayanlarin büyük bir bölümü 1935’te Bulgaristan Razgatli bölgesinden buraya göç etmis. Köyde eskiden Rumlarla Türkler birlikte yasamis. Mezar taslarindaki kitabelerden 320 ila 500 yil öncesinde Yülüce’de Türklerin yasamis oldugunu anliyoruz. Köye vardiginizda sokak aralarina girmeli ve eski evlerle deve hanlarini mutlaka görmelisiniz. Osmanli döneminde Ege bölgesinden gelen ve Istanbul’a odun tasiyan kervancilarin konakladigi hanlara, deve hanlari adi veriliyor. 710 nüfuslu köyden çikip kuzeye dogru yönelince Koru Daglari’nin içinde buluyorsunuz kendinizi. Bu daglarda genellikle çam agaçlari var. Ama etekleri meselerle kapli.
YOLU MANDALAR DARALTIRMIS
Artik Evrese’deyiz. Geçmisi antik Aphrdisi kentine kadar uzaniyor. Latin dilinde, Aphrodisi seklinde okunuyor. Ki bu da, eskiden Evrese bölgesinde tanriça Afrodit’e adanmis bir tapinak ve bu tapinagin çevresinde bir yerlesim alani olduguna isaret ediyor. Kurulus tarihi tam olarak bilinmeyen antik kentten toprak üstünde hemen hemen hiçbir kalinti görünmüyor. Ama söz konu alandan hálá büst parçalari ve Roma dönemi sikkeleri bulunabiliyor. Evrese’nin içinde de geçmisten çok ani kalmis.
Türküde oldugu gibi Evrese yollari dar degil. Hatta, Gelibolu Yarimadasi’ndaki kasabalarin tümünden daha genis. Etrafi sulak ovalarla çevrili olan bu sirin kasabada bundan 10-15 sene öncesine kadar binlerce manda bulunurdu. Yüksek yag orani barindiran lezzetli sütü, yogurt ve peynir yapiminda kullanilan mandalar, sabah saatlerinde otlamaya giderken yollari daraltir, beldenin trafigi kilitlenirdi. Aksam saatlerinde dönüse geçtiklerinde de ayni olay yasanirdi. "Evrese yollari dar / bana bakma benim yarim var" türküsünün, yollari sabah aksam daraltan mandalardan çiktigi rivayet ediliyor.
Evrese’den çiktiginizda her yanindan sular akan bir ovada çeltik tarlalariyla karsilasirsiniz. Türkiye’deki yerli pirincin büyük bir bölümü Ipsala’ya kadar giden ve kuzeyde Meriç havsasina kadar uzanan sulak ovalarda yetisiyor.
Gelibolu Mevlevihanesi’ne variyoruz. Traher’le konusurken kapinin ana binanin uzaginda yapilmis olmasinin garibime gittigini söyledim. Hemen cevabini verdi: "Antik kültürlerde ve daha sonra Bizans ve Osmanli’da, kötü ruhlarin tipki domuzlar gibi boyunsuz ve manevra yeteneklerinin zayif oldugu düsünülürdü. Bu yüzden, yüksek duvarlarla tahkim edilmis tapinaklarin bahçe kapilari asimetrik bir biçimde, kötü ruhlar geldiginde dogrudan ibadethaneye girmeyecekleri bir sekilde uzakta insa edilirdi."
BU KASABA TAZE BALIKLARIYLA ÜNLÜ
Bu mevsimde Çanakkale Bogazi ve Ege’den taze taze tutulup Gelibolu limanina getirilen baliklarin tadina doyum olmaz. Bu kasaba, balik lokantalariyla ünlü. Ilçe girisindeki Hamzakoy’da, Hamzakoy Otel ve Restoran var. Limanin içinde de Ilhan, Yelkenci, Imren, Sahil ve Bogaz lokantalari uzaniyor. Eger geleneksel Türk yemegi istiyorsaniz, sehir içinde Trakya mutfagi açisindan zengin, 50 çesit yemegi olan Osmanli Restaurant’a gitmelisiniz.
BARI SON KERPIÇ EVLERI KURTARIN
Chevrel Traher, "Türkler maalesef kurduklari uygarligi son 40 yil içinde kaybetmeye basladilar" diyor. "Burasi nemli bir atmosfere sahip. Bakin beton evlere, içleri her zaman terlidir. Bu evlerde yasayanlarin çogu romatizmalidir. Kerpiç ve harman tuglasindan yapilmis eski evlerde yasamini sürdürenlere bakin, göreceksiniz ki hiçbirinde eklem problemi yok. Çünkü, yüzyillar içinde olusan deneyimlerle kurmuslar bu eski evleri insanlar. Beton, iyi kullanilmadigi zaman insanligin sonunu getirir. Bütün dünyada ayni problem var. Ama Türkiye, eski köylerini, kasabalarini, sehirlerini beton ejderhaya teslim etmis durumda. Oysa küçük bir müdahaleyle gelenek devam eder, yeni nesilleriniz de zarif, saglikli ve güzel evlerde oturmayi sürdürürdü. Bari su son kalan yapilari kurtarmak için harekete geçelim...
AVCILAR VE KEÇILER BÜYÜK DERT
Orman sinirina vardigimizda Chevrel Traher’in çok sevdigini söyledigi bir çoban çesmesinin basinda durduk. Yerde av tüfeklerinden oraya buraya saçilmis çok sayida fisek kovani vardi. Traher, kovanlari ve araziyi göstererek sunlari anlatti bize: "Dikkat ettiyseniz bu kadar güzel bir yerde tek bir kus sesi bile yok. Kontrolsüz avlanma neticesinde avcilar kanatli ve kanatsiz tüm mahluklari yok etmisler burada. Avcilarin yaninda en büyük dert keçiler. Dagin eteklerindeki bu topraklardaki bitki örtüsü bulundugumuz yerin tipik bir geçis arazisi oldugunu gösteriyor. Keçilerin körpe fidanlari yemeyi sürdürmesi halinde 15-20 yil sonra bölgenin çöllesecegi kesin".
|