Anasayfa   İletişim  
Reklam  
-->
   
 
 
   
Google
   
   
    
 
 
 

 
 
 
 
 

Metin Turan'dan 'Kültür-Kimlik Ekseninde Türk Edebiyatı'

Metin Turan'dan 'Kültür-Kimlik Ekseninde Türk Edebiyatı'
Küresel köyde yok olmamak için...
Cumhuriyet Kitap Eki, 23.08.2007

Okurun ideolojik görüşler taşıdıkları gerekçesi ile dudak büktüğü, eserlerini inceleme zahmetine bile katlanmadığı yazarları, okuyucunun bir de kültür-kimlik ekseni çerçevesinde görebilmelerini sağlayan Metin Turan'ın Türk kültürü ve edebiyatında büyük bir açığı kapatan 'Kültür-Kimlik Ekseninde Türk Edebiyatı' adlı çalışmasının Batı karşısında kültür ve kimliğimizi unutmamamız konusunda aydınlatıcı bir rolü olacaktır.

Elmas ŞAHİN*

Hızla değişen, giderek küçülen, küreselleşen, küresel bir köy haline gelen dünyada Türkler olarak yerimiz ne acaba? Başka bir deyişle, bu küresel köyde kimler yaşıyor dersiniz? Bu hızlı küreselleşme sonucu sosyal, kültürel ve teknolojik değişimler bizleri ne kadar etkiledi sizce? Özellikle anlık iletişimler yoluyla bilgi ve kültürlerin bu küresel köyde kolaylıkla paylaşılabilir olması; küreselleşmenin öz kültürü, çevreyi, bireyi, ekonomiyi ve sosyo-politik yapıyı etkilemesi ile çok katmanlı bir kültür ve değerler sistemiyle karşılaşmamız ne tür sonuçlar doğurdu, kaygı duyanımız oldu mu hiç? Bir örümcek ağı gibi hızla büyüyüp yayılan internet-bilgi ağının özellikle yerel bağlamda, etnik, dini bir çerçeve içerisinde dünya çapında uluslararası boyutta kullanılması ile; çok-kültürcülük bir sarmaşık gibi tüm evreni sarar duruma geldi. Teknoloji ve küresel pazar yoluyla gerek altyapı ve gerekse üretim alanlarında lider duruma gelen Batı ve Amerikan kültürleri küreselleşme sonucu baskın kültürler olarak dünyada boy göstermeye başladı. Kültürün küreselleşmesi; hegemonya, kültürel emperyalizm ve Amerikanlaşma olgularıyla öz kültürün uluslararasılaştırılması ve genel bir hegemonyalaşmayla, yerel ve küçük kültürler yok olmakta ve Batı'nın gelişmiş ulusları, dilleriyle küresel bir köy yaratarak "McDonaldlaşarak ya da Burgerleşerek kendi kimliğimiz ve kültürümüzden geriye pek bir şey bırakmamaktadırlar. Birçok gelişmemiş yada gelişmekte olan ülke, yerel kimlikleri ve kültürleri ile küreselleşmeye bir tepki olarak harekete geçerken Çin Cola'yı bırakıp yerine Chin Chin içerken bizler hâlâ _yabancı içeceklerin ve fast foodların reklamlarını sanki bizim malımızmış gibi reklam yapmaya devam ediyoruz. Gerçek yaşamdaki bu kimliksizleşmeler, küresel kimlikler oluşurken özellikle medyanın da eğitici ve öğretici olmaktan uzak durmasıyla büyük bir kimlik yitimiyle yüz yüze kalışımız; el birliği ile Amerikanlaşmaya evet diyerek kendi kültürümüzden, kendi ananelerimizden utanır duruma gelişimiz karşımıza hiç de olumlu bir tablo çıkarmıyor. Batı tarzı olamayan şeylere 'ay ne banal' demekten mutlu olan bir zamanların sonradan görme bazı Tanzimat aydınlarının Frenkleşmesinden ne farkımız kaldı ki şimdi. Özellikle bilgisayarın kullanımıyla ülkemizde ortaya bir siber-kültür çıkıverdi, yani iletişim, eğlence ve iş alanlarında bilgisayar, İnternet ve teknoloji yoluyla yayılan bir kültür, sanal bir kültür bizi etkisi altına aldı. Bir kuşak sonra "biz"e ait ne kalacak? Bizim diyebileceğimiz bir şeyden acaba söz edebilecek miyiz? Ötekine bu kadar bel bağlamak niye acaba? "Medeniyetler beşiği" Anadolu'yu "soysuzlar beşiği" yapmaya ne kadar hakkımız var? Frenkleşmek, İngilizleşmek ya da Amerikanlaşmak niye hoş geliyor da Türkleşmek bu kadar zor geliyor acaba?Eğer kendimizden bu kadar utanır ve ötekine bu kadar kucak açarsak bu gidişle alabildiğine yediden yetmiş yediye uyutulan bir Türkiye kalacağı kesindir geriye. Yavaş yavaş eriyerek yarı Türkçe yarı İngilizce ile yarı Tarzanca bir Tükçemiz sonunda İngilizleşecek ve böylece de kimliksizleşeceğiz. En başta İstanbul olmak üzere tüm anavatan, ne yazık ki, bu elektronik kültür çağında postmodern bir şehrin fantezisine, sözüm ona düşlerimizdeki New York, Hong Kong, Tokyo, Londra, ya da Paris'e dönüşerek yabancılaşmış bir Türkiye doğacaktır.

ÇÖKEN SINIRLAR

İnternetteki bilgi ağının yayılmasıyla küresel kültürün etkisi altında yerel kültür, baskın kültürün içerisinde erimekte ve öz kültür kavramı tarihe gömülme noktasına gelmekte günümüzde hızlı bir biçimde. İnternet gözüktü ve sınırlar yani ulusal sınırlar çöküverdi. Bu hızlı gelişmeler ışığında çok katmanlı kültürlerin tehdidi altında sınırsız tehlikeler ve uçsuz bucaksız olanaklarla dolu olan İnternet ağlarına bizler baskın bir küresel kültür süreci başlatamazsak hep yok olmaya mahkûm olacağız sonunda. 15. yüzyılda kapitalizmin gelişmesiyle başlayıp büyük bir hızla yayılan küreselleşme günümüzde sınırları iyice zorlamaya başladı. Uluslararası medya durumuna gelen film pazarı Hollywood, televizyon programları, haber ve müzik endüstrisinin yoğun etkisinin tüm evreni sarmasının yanında; bilimde, müzikte, İnternet'te ağırlıklı olarak İngilizcenin kullanımı, bireysel ve toplumsal kimliğin ayrımlaşması gibi bir yandan da Batı ve Amerika'nın seyahat ve turizm faaliyetleri ile dünyayı tek bir kültür şemsiyesi altında toplama arzusu, kısacası, küresel bir kasaba yaratma düşü özellikle Üçüncü Dünya ülkelerinde etkili olmaya başladı.Peki bu kürselleşme edebiyatımıza nasıl yansıdı? Kültürel ve kimliksel değişimler ne ölçüde değişti? Toplumsal yapıdaki değişimler edebiyatımıza konu oldu mu? Türk edebiyatı kültür-kimlik ekseninde hiç tartışıldı mı? Günümüz yazarları çağı yakalamak için neler yapıyorlar? Türk kimliği ve Türk kültürüne ne derecede yer veriyorlar? Küresel köyde Batı'nın öyküler yoluyla bir kimlik asimilasyonunu dünyaya anlatması gibi bizde öykücülerimizin ve öykücülüğün yeri ne durumdadır? Küresel kasabada bir çıkmazın içinde miyiz yoksa? Türk edebiyatı nereye gidiyor? Yazarlarımız bu konuda ne kadar duyarlılar acaba?Tüm bu değişimler çerçevesinde Türk edebiyatının dünü ve bugünü üzerine özgün, duyarlı bir değerlendirme Metin Turan'ın Kültür-Kimlik Ekseninde Türk Edebiyatı adlı kitabı ile karşımıza çıktı. Ve geçen günlerde bazı ve bir kısım eklemeler yapılarak kitabın ikinci baskısı okuyucuların ilgisine sunuldu. Tam da yoğun öz-kimlik ihtiyacına giderek daha fazla ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde Metin Turan'ın bu çalışması hem kimliğimizi hem kültürümüzü hem de edebiyatımızı titizlikle ele alışı açısından hayli önem arz ediyor. On beş başlıktan oluşan bu eser, "Yakın dönem Türk öykücülüğü üzerine notlar" adlı eleştirel bir bölümle başlıyor. Burada Metin Turan, Türk öykücüleri ve Türk öykücülüğünü hayattan uzak olduğu gerekçesiyle eleştirerek; yakın dönem içerisinde yayımlanan öykülerin önemli bir bölümünde hayata dair, dünyaya dair, ülkeye dair açılımların olmadığını vurgular: "Dilin böylesine olanaklarının genişletildiği bir dönemde, öykücünün yaşadığı coğrafyadan, hayattan böylesine uzaklaşmasına anlam vermek zorlaşıyor. Bu durum doğal olarak, genç öykücülerimizin gündelik ilişkilerinin/işlerinin sınırlı mekânlarda, sınırlı insanlarla ve doğal 'sınırlılıklar' içerisinde geçmekte olduğunu yansıtıyor" (11) sözleriyle son dönem öykücülerini yazar/yayımcı merkezli bir edebiyat ekseni etrafında ürün verme eğiliminde olmalarından dolayı eleştirir.

GÜNÜMÜZ ÖYKÜCÜLERİ

Genç öykücünün marifeti, bu hayatı anlatabilmekte olmalıdır (13) düşüncesiyle yola çıkan Metin Turan, haklı olarak Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Yusuf Ziya Bahadırlı, Dursun Akçam, Adalet Ağaoğlu, Bekir Yıldız, Ümit Kaftancıoğlu, Osman Şahin, Bilge Karasu, Muzaffer Buyrukçu, Leylâ Erbil, Afet Ilgaz, İnci Aral, Murathan Mungan, Cemil Kavukçu, Nazan Bekiroğlu gibi toplumu ele alan yazarlar kuşağından farklı olarak olaydan ziyade anlatımı merkez alan günümüz öykücülerini, biçim kadar içeriğe önem vermediklerinden dolayı da hicveder. Öte yandan "toplumsal düzen, üretici insan ve öykücü" başlıklı bölümde, yakın zaman öykücülüğünün Türk kimliğinden uzak olmasının, okuduğumuz metinlerde bize dair bir şeylerin bulunmamasının (15) nedenleri üzerinde duran Metin Turan'a göre bunların en önemlilerinden birisi, Türk öykücülüğünün, son yıllardaki sevindirici yükselişi, birkaç isim dışında, ne yazık ki, tıpkı şiirde yaşandığı gibi sayısal çokluktan öteye gidemediği, yani öykücünün, yaşadığı toplumdan uzak olması; bir başka önemli nedenin de, Türk öykücüsünün kendisinin değil, editörün ya da yayınevinin istediği konuları yazmayı yeğlemesidir. (16) Türk öykücülüğünün sağlam bir geleneğe sahip olduğunu; öykücünün dışarıdan müdahalelere gerek duymadan kendi yaratıcılığını kullanmasıyla ve öykücülerimizin mevcut olan bu birikimi küçümsemeden, hayatı öne alıp, düzlem zenginliğini önemsemeleri ile (19) bir çözüme ulaşılabileceği önerisinde bulunan Turan, Türk öykücüsünün kendi rengine boyanması gerektiğinin altını çizer: "Bu kendi rengi olmakla neyi anlatmak istediğim çok açıktır; bu ülkeyi, bu ülkenin insanını tanımak, yüzünü bu kültürden yana dönmek ve bu gerçekliği yadsımadan, bundan sıkıntı duymadan ve hatta sevmenin biraz da eleştirel bakabilmek olduğu gerçeğini unutmadan sanatsal yetkinlikle yazmak..." (26) Batı'ya dönük pencereyi sonuna kadar açıp, bizim olanı yadsıyıp, küçümseyerek kendimiz olamayacağımız açıktır (27) sözleriyle öykücülüğümüzün geleceği konusunda büyük endişe taşıyan yazar, 2002 TESK öykü yarışmasında ödül alan En Güzel Esnaf ve Sanatkâr Öyküleri ile Bakkal Öyküleri adlı öykü antolojilerinin bir nebze de olsa boşluğu doldurmalarından dolayı da biraz nefes alır.Kitabın üçüncü bölümünden itibaren Türk ve Türk dünyasının önde gelen seçkin yazarları ve eserlerine kültür-kimlik ekseninde bir yolculuk yapılır. Eserde Ahmet Kutsi Tecer, Muhtar Awezov, Cengiz Dağcı, İsmail Gümüş, Enver Gökçe, Mahzuni Şerif, Oğuz Tansel, Hasan Hüseyin, Ümit Kaftancıoğlu, Dursun Akçam gibi özgün yazarlara ayrılan bölümlerin yanı sıra Gagauz edebiyatı ve çağdaş Kıbrıs Türk edebiyatı ile ilgili aydınlatıcı bilgilere de yer verilir. Memleket kokan yani Türk geleneğinden beslenen, halkın kendisini anlatan eserlerin önemi çerçevesinde yol almış yazarlara pencere açan Metin Turan, Ahmet Kutsi Tecer'e ayırdığı bölümde bu ünlü sanat ve edebiyat insanının yaşamı ve Türk kültürüne katkılarından kesitler sunar. "Ahmet Kutsi Tecer, halk şiiri sadeliği ile memleket sevgisini birleştiren bir sanatçı kişiliğin sahibidir. Onun yeninin ardında olma tutkusu, gelenekle beslendikçe anlamlıdır" (32) sözleriyle Turan, küreselleşme ile birlikte giderek daha da yozlaşan kimliğimizi nasıl elde edebileceğimizin ipuçlarını verir çağın yeni yazarlarına. Step insanının anlatıcısı olarak tanıtılan Muhtar Awezov, adlı bölümde ise bu ünlü Kazak yazarının eserleri üzerine kültürel bağlamda bir çalışma dikkati çeker. Dili çok yönlü kullanmayı bilen Awezov'un bozkır insanının yaşamını eserlerine taşıyışı, göçebe kültürünü gerek öyküleri gerekse romanlarında ele alış biçimleri irdelenir.

SÖZLÜ GELENEK

Yetim, Yaslı Güzel, Karaş Karaş Vakası gibi öyküleri ile Awezov'un, kendi hayatını var edenlerin hikâyesini yazdığını vurgulayan Turan, Awezov'un ardında göçebe uygarlığın var ettiği büyük bir sözlü gelenek, önünde ise büyük bir umut ve kurtuluş inancı olduğuna dikkatleri çeker. Burada Turan, çağımız yazarlarının Batılı tarzda eserler verme çabası içerisinde Doğulu kimliğini hemen hemen yok sayıp öz kültürünü hiçe saymasına anlamlı bir göndermede bulunur. Kültürel bir doku ile örülü olan kitabın "Hayat hikâyesi bağlamında Cengiz Dağcı'nın yapıtlarında çocukluk" adlı bölümde ise uzun yıllardır dil, kültür, coğrafya aykırılıkları içerisinde Londra'da yaşamakta olan bir sanatçının Dağcı'nın dünyasına inilmeye çalışılır. (56) Hatırlarda Cengiz Dağcı, Yansılar, Yurdunu Kaybeden Adam, Onlar da İnsandı, Badem Dalına Asılı Bebekler, Üşüyen Sokak gibi eserlerinde yazarın çocukluğundan beri kendi topraklarından Kırım'dan kopamayışının izleri örnekler halinde verilir. Kitabın altıncı bölümünde Kırım'dan Boşnak'a geçen Turan, Boşnak edebiyatı ve İsmail Gümüş'ün Deli Balkan Yeli ile Boşnak Türküsü yapıtlarında göçmenlik ve Boşnaklık temaları üzerinde durur. Öykü aralarında belirgin bir biçimde yinelenen Boşnakça türkü ve deyimlerin varlığı da kültürel altyapıda kendini duyumsatan bu kültürel kimlik duygusunun anlatımıdır. (77)Yedi, sekiz, dokuz ve onuncu bölümlerde Metin Turan, toplumcu-gerçekçi yazarlardan 40 kuşağı ve sonrasının ünlü isimlerinden Dede Korkut Hikâyelerini günümüz Türkçesine uyarlayan, şiirlerinde halk şiiri geleneğinden faydalanan Enver Gökçe; halkımızın özellikle türküleriyle tanıdığı, ünlü halk ozanlarından Mahzuni Şerif; hem halk kültürü geleneğinden yararlanan hem de toplumcu-gerçekçi kimlikle masallarını ve şiirlerini aynı eksende birleştirebilen Oğuz Tansel ve destansı söylemleriyle "nehir şiir"e kapı açan Hasan Hüseyin'in eserleri üzerine odaklanır. Böylece yazar, sadece Türkiye Türklerinin değil, bizlerden uzakta yaşayan soydaşlarımızın da gelenek, göreneklerine ve kültür dağarcıklarına anlamlı bir yolculuk yapar. Takip eden diğer iki bölümde geleneği yeni ile harmanlayıp özgün eserler vermeye başarabilmiş olan Köy Enstitülü yazarlarımızdan araştırmacı, folklorcu, hikâyeci ve romancı kimliği ile tanınan Ümit Kaftancıoğlu ile hikâyeleri, romanları ve röportajlarıyla dikkatleri çeken Dursun Akçam'ın yaşamları ve eserleri çok boyutlu olarak ele alınır.

KÜLTÜR VE KİMLİĞİMİZ

Metin Turan, son iki bölümde kültür kimlik ekseni bağlamında Gagauz edebiyatında cümbüşlü sözler ve şiirler ile çağdaş Kıbrıs Türk romanı ve şiirini ana hatları ile ele alarak; bulundukları dar coğrafyaya rağmen Gagauz edebiyatçılarının yerel olanı koruyup geleneksel anlatım tekniklerine kendi mizah ve şiir anlayışlarını katabildiklerini (147), Kıbrıs Türk edebiyatçılarının ise ne yazık ki "Kıbrıslılık" kimliğini eserlerinde yeterince işleyemedikleri, çoğunun da, Türk edebiyatçılarının gölgesinden kurtulamadıkları konusunda yakınır. Buraya kadar, Türk ve Türk dünyasından "geleneği" çağın yeni değerleri ve anlayışları ile birleştirebilen halkın hep ideolojik görüşler taşıdıkları gerekçesi ile dudak büktüğü, eserlerini inceleme zahmetine çok azının katlanabildiği yazarları, okuyucunun bir de kültür-kimlik ekseni çerçevesinde görebilmelerini sağlayan Turan'ın Türk kültürü ve edebiyatında büyük bir açığı kapatan Kültür-Kimlik Ekseninde Türk Edebiyatı adlı çalışması Batı karşısında kültür ve kimliğimizi unutmamamız konusunda aydınlatıcı bir rol oynar.Batı'nın hep dış görünüşüne aldanıp; beynini elde etmek için çaba göstermeyen gerek birçok düşünür ve yazarın gerekse halkın kendisini bir kez daha yeniden tartması noktasında bu yapıt, Türk kültürü ve kimliği açısından kendi özümüzü kaybetmeme adına büyük bir ışık tutuyor. Batı'yı ve Doğu'yu eksileri ve artıları ile tartıp doğru, iyi ve güzel olanı aynı potada eritebilmek; Türk benliğini unutmamak olmalıdır yediden yetmişe herkesin işi. İşte Metin Turan'ın eserinin de vermek istediği mesaj budur. Küresel köyde yok olmamak, küresel köyde boğulmamak için kültür ve kimlik kavramlarının ifade ettiği anlamı iyi bilmek ve yok olmaya yüz tutan dilimize ve benliğimize sımsıkı sarılmak. İşte bu da bizi "öteki" olmaktan koruyacak ve bizi biz yapacaktır. (*) Atatürk Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Doktora ÖğrencisiKültür-Kimlik Ekseninde Türk Edebiyatı/ Metin Turan/ Ürün/ 214 s.


 

 
Nutuk (Sesli ve Görsel)
 
Etkinlik Takvimi
Kasım , 2024
PzrPztSalÇrşPrşCumCts
1 2
3 4 5 6 7 8 9
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28 29 30
 
 
 
 
 
Copyright Aralık 2002 © balkanpazar.org
tasarım ve uygulama Artgrafi.net