Anasayfa   İletişim  
Reklam  
-->
   
 
 
   
Google
   
   
    
 
 
 

 
 
 
 
 

Petros Markaris'le "Balkan Blues" üzerine...

Petros Markaris'le "Balkan Blues" üzerine...
Cumhuriyet Kitap
24 Ocak 2008

'Dünya hızla 19. yüzyılın sonlarına geri dönüyor'

Heybeliada doğumlu Yunan yazar Petros Markaris geçen günlerde
Türkiye'deydi. Merkez Kitaplar'dan çıkan yeni kitabı Balkan Blues için
Türkiye'ye gelen Markaris'le söyleşme imkânımız oldu. Roman ve
öykülerinde polisiye türünü seçen yazar, son dönemde kaçınılmaz sonuç
olarak toplumsal konulardan yola çıkarak yazıyor. Bu yeni kitabında da
ağırlıklı olarak göçmenlik, azınlık problemi gibi konulara değinen
Markaris, başrolde gene ana kahramanı Kostas Haritos'a yer veriyor.

Erdem ÖZTOP

-Sayın Markaris, kitabınızı konuşmadan önce, İstanbul'a gelişinizi
konuşalım. Heybeliada doğumlusunuz. Sık sık ziyaret ediyor musunuz
doğduğunuz şehri? Bu ziyaretler yazarlığınızı nasıl etkiliyor?-
Gerçekten, İstanbul'dan hiçbir zaman kopmadım ve İstanbul'a sık sık
geliyorum. Ne de olsa İstanbulluyum, köküm burada, çocukluk ve gençlik
anılarım burada. Kopmak değil; tam aksine insan yaşlandıkça köküne,
anılarına dönüyor. Öte yandan şimdiye kadar yazmış olduğum dört roman
Atina'da geçiyor. Bugünkü Atina: Toplumu, insanları, ekonomik hayatı,
Atina'nın küçük bir Balkan ülkesi başkentinden bir Avrupa Birliği
ülkesinin başkentine geçişi beni çok ilgilendiriyor. Doğma büyüme
Atinalı olmadığımdan, Atina üstünde yazmak bana zorluk yaratmıyor.
Atina ile duygusal bağlarım olmadığından kente ve Atinalılara uzaktan
bakıp onları romanlarıma aktarabiliyorum. İstanbul ile duygusal
bağlarım çoktur. Bunlar beni ürkütüyor ve yazar olarak İstanbul'a
yanaşmayı göze alamıyorum. Tabii ki hâlâ İstanbul'da yaşasaydım durum
bambaşka olacaktı. Ama şimdi İstanbul'a yılda iki üç kez geliyorum,
gelince anılarım, duygularım taşıyor ve İstanbul'a uzaktan
bakamıyorum.- Birkaç dili birden konuşuyorsunuz. Ama yazı diliniz
Yunanca yanılmıyorsam? Öte yandan Heybeliada'yla ilgili anılarınızı
Türkçe kaleme aldınız? Bu dil çeşitliliği edebi metinleri kaleme
alışınızda ne gibi etkiler gösteriyor?- İstanbul'dan ayrıldığımda ben
üç dilliydim: Türkçeyi, Yunancayı ve Almancayı aynı kolaylıkla
yazabiliyordum. Yazı dilim demeyeyim de roman dilim Yunancadır. Bunun
nedeni Yunan dilinin anadilim olmasındandır. Yunanca benim ilk
konuştuğum dildir, ilk düşlerimi Yunanca gördüm. Bu nedenlerle
Yunancada karar kıldım. Ama romanlarım dışında tüm yazılarımı ya
Almanca ya da Türkçe yazıyorum. Yunancadan başka dillere çevrilen
yalnız romanlarımdır.

SİNEMA İLİŞKİSİ

- Sahne sanatlarıyla ilgilendiniz uzunca bir zaman. Sonra bir de
sinema var tabii. Hâlâ onunla ilgilisiniz. Yönetmen Theo
Angelopoulos'un senaryolarını yazıyorsunuz. Bu kadar çeşit varken,
edebi metinler kaleme almak nereden çıktı? Ya da şöyle sorayım; bu
kadar sanat uğraşı zaten sonunda edebi metinle uğraşmanızı kaçınılmaz
mı kılacaktı?- Ben oyun yazarı olarak başladım. Bunun yanı sıra bir de
oyun çevirmeye başladım. Aslında '60'lı yıllardan bugüne kadar ara
vermeden sürdürdüğüm tek tür çeviridir. Hayatımı yazar olarak değil
çevirmen olarak kazandım. Sonra, '70'li yıllarda Theo Angelopoulos'la
tanıştım ve onun yanında senaryo yazmaya başladım. Angelopoulos'la
üstünde ilk çalıştığımız senaryo onun ikinci filminin, yani "36
günleri"nin senaryosu oldu. Aslında uzun yıllar boyunca roman yazmanın
hevesini hiç duymadım. Edebi metin, yani sayfalarca anlatmak beni
sıkıyordu. Onun için senaryoyu bir çeşit görüntülü roman sayıp onunla
yetindim. Ama 90'lı yıllarda, "Bir Cinayetin Anatomisi" adlı dizinin
senaryosunu yazarken birden karşıma Kostas Haritos çıktı. Başlangıçta
bu tipik Yunanlı, küçük burjuva Haritos'a hiç ısınamadım ama polis
komiseri olduğunu anladığım anda polisiye kahramanı olarak çıktı
karşıma. Eğer Haritos karşıma çıkmış olmasaydı, belki roman yazmayı
hiçbir zaman aklımdan geçirmeyecektim.- Polisiye türünde bir
senaryodan sonra polisiye romanlar ve öyküler yazmakta zorlandınız mı?
- İnanır mısınız, Haritos'un polis olduğunu anladığım anda, senaryodan
romana geçmek benim için inanılmaz kolay oldu. Tabii ki bunun birçok
nedeni vardır. İlkin, dediğim gibi senaryo bence bir çeşit görüntülü
romandır. İkincisi, dizi dolayısıyla hemen hemen her gün televizyon
kanalına uğradığımdan, televizyon gazetecilerini izlemek fırsatını
buluyordum. İlk romanımın, yani "Gece Bülteni"nin konusu böylece
ortaya çıktı. Üçüncüsü ve en önemlisi, ben toplumsal sorunlara çok
ilgi duyan, toplumsal sorunlar üstüne çok eğilen bir yazarım. Polisiye
yazmaya başlayınca, polisiye romanının bugünün toplumsal romanı
olduğunu anladım ve böylece polisiyede karar kıldım. Artık bugün,
Angelopoulos'un dışında, başka senaryo veya tiyatro oyunu yazmıyorum.
En son, 2002 yılında, Goethe'nin "Faust" eserini çevirdikten sonra,
artık çeviri de yapmak istemiyorum. Kala kala tek bir roman ve öykü
sevgisi kaldı.- Komiser Kostas Haritos'un kahramanı olduğu romanla
başladınız; neden sonrasında yazdığınız hikâyelerde aynı kahramanla
devam ettiniz, ediyorsunuz?- "Balkan Blues" da ancak ilk öykünün
kahramanı Haritos'tur. Diğer hikâyelerin değişik kahramanları vardır.
Haritos'la ancak son hikâyenin sonunda tekrar karşılaşıyoruz ama bu
sırf öykü kitabının başlangıcını ve sonucunu bağlamak amacıyla
yapılmıştır. Bunun dışında polisiye romanında aynı kahramanla çalışmak
yalnız olağan değil nerdeyse ilke haline gelmiştir. Agatha
Christie'nin Hercule Poirotsun'dan, Raymond Chandler'in Philip
Marlowe, ve Ian Rankin'in Detectıve Rebus'una kadar değişik polisiye
yazarlarının ortak tarafı hepsinin aynı kahramanla çalışmalarıdır.

GÜVENLİK ELEŞTİRİSİ

- Kostas Haritos'un kahramanı olduğu öykü Yunanistan'daki olimpiyatlar
zamanında geçiyor. Ve ironik bir üslup kullanarak eleştiriyorsunuz o
dönemi! Özellikle de güvenlik sistemi konusunda! "Bizi delirtmeyi
başardınızsa mutlaka El Kaide'yi de çıldırtırsınız siz."- Bu hikâyenin
komik bir geçmişi vardır. Olimpiyatlardan bir iki ay önce beni "TA
NEA" gazetesinden aradılar ve Olimpiyat döneminde beş hafta süresinde
yayımlanacak Komiser Haritos'un başrolünü oynadığı bir hikâye
istediler. Ben olimpiyatları hikâye konusu yapmak istemiyordum. Bir
yandan olimpiyatları izliyoruz ve aynı anda olimpiyatlar üstünde bir
hikâye okuyoruz, bu benim aklıma pek yatmadı. O zaman kaldığım ev
Akropolis'le karşı karşıya idi. Her sabah yazı masamın başına geçince
Akropolis'le karşılaşıyordum. Bir temmuz sabahı Akropolis birden
kayboldu. Kocaman bir zeplin, Akropolis'in önünde kımıldamadan
duruyordu. Atina'yı gözetleyen bir emniyet zepliniydi bu. Bir hafta
sonra ilk zeplinin yanında ikinci bir zeplin daha türedi. O kadar
sinirlendim ki aklıma birden bu hikâye geldi ve yazmaya başladım. Bir
taraftan Euro'yu kazanan ve Yunanlıları coşturan Yunan futbol takımı,
bir yandan da ABD ve AB'nin koşullarıyla Atinalıları gece gündüz
gözetleyen zeplinler ve sokaklarda dolaşan yetmiş bin polis. İşte
"Balkan Blues"un ilk hikâyesi böyle ortaya çıktı.- Öykülerinizde temel
işlediğiniz konulardan biri de göçmenlik! Yunanistan'a göçen Arnavut
göçmenler hikâyelerinizde ağırlıkta! Bu kadar zulümle karşılaşıyorlar
mı gerçekten?- Bilmem dikkatinizi çekti mi; geçenlerde Almanya hiç
beklenmedik bir Türk-Yunan dostluğuna tanık oldu. 20 yaşında bir Türk,
18 yaşındaki Yunanlı arkadaşıyla bir metro istasyonunda yaşlı bir
Alman emekliyi sebepsiz dövüp hastanelik ettiler. İkisi de hem sarhoş
hem de uyuşturucu madde etkisi altında imişler. Şu anda Almanya'da
kıyamet kopuyor. Yok efendim, böyle gençler Almanya'dan kovulmalıdır,
gençler için ceza yasaları sertleştirilmelidir... Neyse uzatmayayım,
Alman politikacıların bir kısmı popülizm satıyor. Aynı zamanda aşırı
sağcı, Nazi, Alman gençler her gece ihtiyarlara saldırıyor, hastaneye
gönderiyorlar ama politikacılar bunu görmezlikten gelip susuyorlar.
Demek istediğim: Şu anda, yalnız Yunanistan'da değil, tüm AB
ülkelerinde göçmenler düşmanca karşılanıyorlar. Avrupa'da ırkçılık
eğilimi vardır ve bu giderek kötüleşmektedir. - Balkanlar'ın geleceği
konusunda da metinlerden anladığımız karamsarsınız! Balkan Blues ismi
buradan mı geldi?- Aslında biz Yunanlılar kendimizi şanslı saymalıyız.
Ne de olsa bize göçmen olarak gelen Arnavutlar, Bulgarlar ya da
Romanyalılar bizim komşularımız. Ne var ki biz Balkan ülkeleri
birbirimizden nefret ediyoruz. Hatta birbirimize karşı kin beslememiz
bile olağan sayılıyor. Buna bir de Balkan milliyetçiliğini katarsanız
durum apaçık ortada. Ne yazık ki milliyetçilik has bir Yunan, Türk
veya Sırp hastalığı değildir, bir Balkan hastalığıdır. Bana
sorarsanız, tüm Balkan ülkeleri milliyetçilikten arınmak tedavisinden
geçmelidirler. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de ABD ve AB,
Balkanlar'da durmadan ufacık tefecik yeni milliyetçi ülkeler
yaratıyorlar. Balkanlar, Birinci Dünya Savaşı öncesi durumuna dönüyor.
Yeni ülkeler olsun, politika olsun, ekonomi olsun, dünya hızla 19.
yüzyılın sonlarına geri dönüyor ve buna bir de "reform" adını
takıyorlar. Karamsar olmamak mümkün mü?- Bu ziyaretiniz
kurgulayacağınız metinlerde yardımcı olacak mı dersiniz? Malzeme
toplama imkânı buldunuz mu? Şöyle bitireyim sorumu: İstanbul'un mekân
olduğu bir roman yazmayı düşünüyor musunuz?- Şu anda yazdığım roman
İstanbul'da geçiyor. Kostas Haritos'u ilk kez yurtdışına çıkardığımda
ona doğduğum ve gençliğimi yaşadığım kenti tanıtmak bana çok daha
olağan geldi. İstanbul'a gelmemin nedeni de mekân dolaşmak, unutmuş
olduğum ya da son yıllarda dolaşmamış olduğum semtleri dolaşmak,
anılarımı canlandırmak, değişiklikleri izlemek... Atina romanlarımdan
da bilirsiniz ama yalnız benim romanlarımda değil, tüm çağdaş polisiye
romanlarında kentin payı çok büyüktür. Kent yalnız bir dekor değil
başrollerden birini oynayan bir roman kahramanıdır. Bunun çağdaş
polisiye romanıyla bir bağlantısı vardır. Çağdaş polisiye aşk, miras
ya da öç almak gibi konularla uğraşmıyor. Toplumun içinde yer alan ve
durmadan alan kazanan mafya örgütlerini konulaştırıyor. Mafya
örgütlerinin ise doğal çevresi büyük kentlerdir.
erdemoztopyahoo.comBalkan Blues/ Petros Markaris/ Çeviren: İlknur
Özdemir/ Merkez Kitaplar/ 130 s.

 

 
Nutuk (Sesli ve Görsel)
 
Etkinlik Takvimi
Kasım , 2024
PzrPztSalÇrşPrşCumCts
1 2
3 4 5 6 7 8 9
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28 29 30
 
 
 
 
 
Copyright Aralık 2002 © balkanpazar.org
tasarım ve uygulama Artgrafi.net