Kosova'nın Bağımsızlığı (2)
Strateji 25.02.2008 Fukuyama'nın öngörüsü Kosova'da uygulamaya kondu, sıra kimde?
İlk devlet inşaası tamam...
Kosova'da inşa edilen devlet nihayet bağımsızlığını kazandı. Miloseviç'in özerkliği geri almasının ardından başlayan süreç, aynı zamanda Kosova'da devlet inşasının da süreci olarak kabul edilebilir. Bu inşa sürecinde, ABD, AB, BM ve NATO'nun etkinliği yadırganamaz...
Kosova'nın Slavların elinden çıkışı Osmanlı karşısındaki yenilgilerine dayanıyor. Osmanlı'nın bölgeden çekilmesinden çok sonra 1968'de ilk özerklik istemleri yükseldi. Bu tarih günümüzde Kosova ile aynı süreci izleme heveslisi olan Iraklı Kürtlere de özerklik verildiği tarih...
Bahadır Selim DİLEK
17 Şubat 2007, tarihin not defterine Kosova'nın bağımsızlığını ilan ettiği gün olarak geçti. Kosova Başbakanı Haşim Taçi, saatler 16.50'yi gösterirken Kosova Parlamentosu'nun özel oturumunda Kosova'nın bağımsızlığını ilan etti ve "Kosova bugünden itibaren gururlu, bağımsız ve özgür olacak" dedi.
Bu sözler, yaşlı kıtada bundan sonra 49 ülke olacağını dünyaya ilan ediyordu. Soğuk savaşın ardından başlayan süreçte parçalanan Yugoslavya, sancılı da olsa altıncı çocuğunu doğurmuştu. Aslında Japon asıllı Amerikalı siyaset bilimi uzmanı Francis Fukuyama'nın 21. yüzyıla ilişkin öngörüleri gerçekleşiyordu. ABD'nin Kosova'nın bağımsızlığına vermekte olduğu destek gözönüne alındığında, bu sürecin önemli bir plan kapsamında şekillendirilmiş olduğu hemen anlaşılıyordu. Bu planın ayrıntıları ise Fukuyama'nın "Devlet İnşaası" kitabında ortaya koyduğu görüşlerde yer almıştı.
Francis Fukuyama adı 90'lı yılların başında "Tarihin Sonu" adlı oldukça uzun makaleyle duyuldu. Bu makale, 90'lı yılların sonundan itibaren dünya üzerinde kurulması planlanan yeni düzene ilişkin önemli ip uçları veriyordu. Öngörülerinden anlaşıldığı üzere Fukuyama Sovyetler Birliği'nin yıkılmasının önemli ölçüde etkilenmişti. Ancak Fukuyama'nın liberal demokrasiyi öne çıkardığı ve idelojik evrimin sonuna gelindiği yönündeki tezleri 90'lı yılların başında gündeme damgasını vurmuştu. Entellektüel çevrelerde tartışmalar yürürken patlak veren Bosna savaşı, Fukuyama'yı değil, yine Amerikalı bir siyaset bilimci olan Samuel Huntington'u ön plana çıkardı. Huntington, ideolojik evrimin sonuna gelindiği, liberal demokrasinin ötesinde bir yaklaşımın artık sözkonusu olmadığı görüşü bir yana bırakmış ve "medeniyetler çatışması" tezini ortaya atmıştı.
Ancak 11 Eylül saldırılarının sonucunda ortaya çıkan uluslararası tablo Fukuyama'yı yeniden gündeme taşıdı. Amerikan'ın dünya üzerindeki "neoklasik sömürgecilik" yaklaşımları çerçevesinde uygulamaya koyduğu politikalar içinde, Washington yönetimine kayıtsız koşulsuz iman edecek -çoğu ılımlı İslam ile uyuşturulmuş- yeni devletlerin kurulması sözkonusuydu. Fukuyama Amerikan politikalarının "pratik" sonuçlarının kuramını yaratmaya çalışıyordu. 11 Eylül'den sonra savunduğu "yeniden inşa" süreci ABD'nin Afganistan ve Irak'a saldırısında önemli bir rol oynuyordu. Ancak devlet inşaası sürecinin ilk ve belki de en belirgin sonucu ne Irak'ta ne de Afganistan'da ortaya çıktı.
ORTADOĞU DEĞİL BALKANLAR...
Devlet inşaası şimdilik Ortadoğu'da değil Balkanlar'da meyvesini verdi. Kosova, 1999 yılında ABD öncülüğünde başlatılan NATO operasyonunun sonrasındaki süreçte bağımsızlığını ilan etti.
Balkanlara ve Balkanların yakın coğrafyasına siyasal ve toplumsal açıdan önemli etkisi olması beklenen bu karar nasıl alındı? Kosova'nın bağımsızlığına giden süreç nasıl işledi?
Bu iki önemli sorunun yanıtını vermeden önce yakın geçmişte yaşanan gelişmeleri daha iyi anlayabilmek için Kosova'nın tarihine kısaca bir göz atmakta yarar var. Balkanların tam ortasında yer alan Kosova, 14. yüzyıla kadar Sırp İmparatorluğu'nun merkeziydi. Slavlarla Arnavutların birlikte yaşadığı bu bölge, 1389'da Sırpların büyük bir yenilgiye uğradığı Kosova Savaşı'nın ardından Osmanlı İmparatorluğu'nun egemenliği altına girdi. Sırplar bu yenilgiyi hiç unutmadı, savaşın kaybedildiği tarih Sırp milliyetçiliğinin milatlarından biri oldu. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Kosova'ya yerleşen Türkler, 187778 Osmanlı-Rus savaşında azınlık durumuna düşmeye başladı. Türkler dönem dönem geniş kafileler halinde Anadolu'ya göç ettiler.
19121913 yılarındaki Balkan savaşları sonucu elden çıkan bölgedeki Türklerin büyük bölümü, 1918'deki krallık ve 1945'te kurulan sosyalist rejim döneminde üç büyük göçle yaşadıkları topraklardan ayrıldılar. İkinci Dünya Savaşı sırasında İtalya'nın Almanya'ya teslim olması üzerine Mareşal Tito tarafından kurulan meclisçe monarşi yıkıldı.
Bu olaydan sonra Kosova, Yugoslavya'ya bağlı bir eyalet statüsüne geçti.
Yugoslavya Anayasası'nda değişiklikler yapılarak hazırlanan 1974 Kosova Anayasası'nda Kosova'da Arnavutça ve Sırpçanın yanı sıra Türklerin yaşadıkları yerlerde Türkçe de resmi dil oldu. Aslında Kosovalıların özerklik talebi 1968 yılına kadar dayanıyordu. İlk gösteriler ve ilk özerklik talepleri 1968 yılında ortaya çıkmıştı. Bu noktada bir parantez açarak, aynı dönemde Iraklı Kürtlere de Bağdat yönetimi tarafından özerklik verildiği notunu da düşmek gerekiyor. Yani bugün Kosova'yı örnek olarak kabul eden Iraklı Kürtler de aynı dönemde Arnavutlar ile aynı siyasal koşullar içinde yer almıştı. Parantezi kapadıktan sonra 1974 sonrası gelişmelere geri dönüldüğünde, o dönemki tablonun bugünkü gelişmelere zemin hazırladığı da hemen göze çarpıyor.
Bu anayasal değişiklikler Kosova'nın Sırbistan kontrolünden kurtulması da demekti. 1975 yılında Priştine Üniversitesi kuruldu.
Arnavutça ve Sırpça öğretimin yapıldığı üniversite Arnavutların yüksek öğrenimi için son derece önemliydi. Bu üniversitelerde geleceğin Arnavut siyaseçileri yetişecekti. Zamanla da, eğitimli genç Arnavutlar yavaş yavaş yönetimi ele geçirmeye başladı. Bu gelişmeler aşırı milliyetçi Sırp yönetimini rahatsız etmişti. Bosna'daki katliamdan da sorumlu olan Slobodan Miloseviç yönetimi, 1989 yılında, 1974 Federal Anayasası'nın güvence altına aldığı Kosova'nın özerklik hakkını iptal etti. Bir anlamda bombanın pimi de çekilmişti. Bu, Kosovalı Arnavutlar için bugüne uzanan sürecin başlangıç noktasını oluşturdu.
Özerkliği alınan Kosova sıradan bir Sırp belediyesine dönüştürüldü. Arnavutların bunu kabul etmesi olanaksızdı. Washington yönetimi ile yürütülen dirsek teması Arnavutlara büyük cesaret veriyordu. Üstelik arkalarında Arnavutluk ve Makedonya'daki Anravutlar da vardı.
1990 yılında Yugoslavya'da çok partili düzene geçildi ve ilk seçimler yapıldı. Arnavutlar, seçimleri boykot ederek 2 Temmuz 1990 günü Kaçanik'te Kosova Cumhuriyeti, 7 Eylül 1990 günü de Kaçanik Anayasası'nı ilan ettiler. Bu durum süreçte önemli bir kırılma noktasını oluşturdu. Arnavutlar, Sırplar ile birlikte yaşamayacaklarını açıkça ortaya koymuşlardı. Bu görüşlerini meşrulaştırmak için halkoylamasına da gittiler. 1991'de yapılan referandumda halkın yüzde 99,87'si bağımsızlık için oy kullandı. Tek taraflı olarak Kosova'nın bağımsızlığı ilan edildi.
Sırp rejiminin bütün baskılarına ve tehditlerine karşın 1992'de Arnavutlar Kosova'da genel seçim düzenledi. Bunun sonucunda Kosova Cumhuriyeti parlamentosu oluştu ve İbrahim Rugova Kosova Cumhuriyeti'nin ilk başkanı seçildi. Kosova'nın bağımsızlığını Arnavutluk tanıdı, Bosna, Hırvatistan ve Slovenya destekledi.
Gerçek anlamıyla bir özerklik olmasa da komünizmin döneminde Arnavutlara verilen hakların 1989'da Miloseviç rejimi tarafından geri alınması şiddete de zemin hazırlamıştı. Aslında bu neden sonuç ilişkisi, Arnavutları bağımsızlığa götüren en önemli gelişmenin başlangıç noktasını oluşturuyordu. Siyasi talebin reddedilmesi şiddeti, şiddet de uluslararası toplumun müdahalesine zemin hazırlıyordu.
Kosova halkına daha önce görülmedik siyasi baskı ve şiddet arttı ve buna direniş güçlendi. Bütün bu baskılar sonucunda Arnavutlar Sırplara karşı askeri bir örgüt kurdu. 1993'te Kosova Kurtuluş Ordusu UÇK tam bir gizlilik içinde faaliyete geçti. UÇK ilk faaliyetini gazetelere verdiği sert açıklamalarla başlattı ve Sırp polis merkezlerine bombalı saldırılar düzenlemeye başladı. Kosova'daki gerçek durumu izlemek amacıyla, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) İzleme Misyonu 1998 yılında Kosova'da göreve başladı. Reçak'ta 15 Ocak 1999 tarihinde bir grup Arnavut sivilin Sırp güvenlik güçlerince katledilmesi, Eski Yugoslavya Savaş Suçları Mahkemesi tarafından soykırım olarak değerlendirildi.
Dünya kamuoyunun Miloşeviç rejimine son verilmesi, Kosova halkının kurtarılması yönünde ciddi adım atmasını sağladı. Fransa'daki Rambouilet Konferansı'nda 5 Şubat 1999'da Sırp ve Arnavut heyetleri arasında anlaşma sağlanamaması sonucu, barışçıl yollar tükendi. Yapılan görüşmelerde Miloşeviç'in geri adım atmamasının ardından Mart 1999'da NATO uçakları Sırp hedeflerini vurmaya başladı. Türk uçakları da bu operasyona katıldı. 1999 yazında Kosova'dan çekilen Sırp güçlerinin yerini 100 bin NATO askeri aldı. Kosova, artık Birleşmiş Milletler kontrolündeydi. Savaş sona ermişti ancak idari anlamda belirsizlik yıllarca sürdü. 2001'de düzenlenen seçimlerin ardından oluşan parlamento, 2002'de "Balkanların Gandi'si" olarak bilinen "İbrahim Rugova'yı" başkan olarak seçti. Ancak, hala yönetim Birleşmiş Milletler'de, egemenlik haklarıysa Belgrad'daydı. Bu dönemde Sırbistan'da çalkantılı bir süreçten geçiyordu, 2001'de Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi'ne teslim edilen Miloşeviç, 2006'da yargı süreci tamamlanmadan öldü. Yeni sırp yönetimi, 2004'te Kosova'ya geniş özerklik tanınmasını önerdi. Bu pozisyonunu uluslararası toplumun arabuluculuğunda, Kosova'nın nihai statüsünün belirlenmesi için 2005'te başlatılan görüşmelerde de korudu. Ancak yıllarca bağımsızlık peşinde koşan Kosovalı Arnavutlar özerkliği yeterli görmedi.
Ocak 2006'da kansere yenik düşen İbrahim Rugova ise, ömrünün büyük bölümünü adadığı mücadelesinin bağımsızlık ilanıyla sonuçlandığına tanık olamadı. Taraflarla yaptığı temasların ardından Birleşmiş Milletler'in Kosova özel temsilcisi Martti Ahtisari, Nisan 2006'da Kosova'ya uluslararası denetim altında bağımsızlık öngören planını açıkladı.
Rusya ve Sırbistan'ın plana muhalefetinin ardından, Sırplarla Kosovalı Arnavutlar arasında uzlaşma için 2007 yılı sonuna kadar süren yeni bir müzakere süreci başlatıldı. Son fırsat olarak gösterilen müzakereler 2007 Aralık'ında uzlaşma olmadan sona erdi. Ve yaşadıkları ekonomik sıkıntıları siyasi belirsizlikten kaynaklandığına inanan Kosovalı Arnavutlar, daha fazla beklemeyerek bağımsızlık adımı atmaya karar verdi. Kosova, geçen kasım ayındaki seçimi kazanarak başbakanlık koltuğuna oturan Kurtuluş Ordusu'nun eski komutanı Haşim Taçi ve başkan seçilen Fatmir Seydiu liderliğinde 17 Şubat'ta bağımsızlığını ilan etti. Özel gündemle Türkiye saati ile 16.00'da olağanüstü toplanan parlamento, Başkan Yakup Krasniçi'nin konuşmasıyla başladı. Toplantıda Başbakan Haşim Taçi, yaptığı konuşmadan sonra bağımsızlık bildirgesini okudu. Başbakan, bu bildirgenin halkın arzusunu yansıttığını ifade etti. Parlamentoda yapılan oylamada, bağımsızlık ilanı oy birliğiyle kabul edildi ve liderler tarafından bildirge imzalandı. Bağımsızlık Bildirgesinin okunmasından sonra yapılan oylamaya 109 milletvekili katıldı. Toplantıya katılan milletvekilleri, Kosova'yı bağımsız yapan bildirgeyi açık oylamada oy birliğiyle ayakta alkışlayarak kabul etti. Parlamentonun, aralarında Sırpların da bulunduğu 11 azınlık üyesi ise oylamaya katılmadı. Parlamento Başkanı Yakup Krasniçi, oylamadan sonra yaptığı açıklamada, "Kosova bağımsız, egemen ve demokratik bir ülkedir. Milletvekilleri Kosova'yı bağımsız, egemen ve demokratik bir ülke ilan etme arzularını 17 Şubatta ifade etti" diye konuştu. Taçi'nin konuşması, Kosova sokaklarında büyük bir coşkuyla karşılandı. Kosova'da dükkanlar ve evler, Arnavutluk bayrağının yanı sıra bağımsızlığı destekleyen Avrupa Birliği ve ABD bayraklarıyla donatıldı.
Bölgede, 2005 istatistiklerine göre, 2,1 milyonluk nüfusun yüzde 81,6'sı Arnavutlardan oluşuyor. Sırp nüfusunun oranı yüzde 9,9 olurken, kalan bölümü Türkler ve Boşnaklar gibi değişik etnik gruplardan meydana geliyor. Dini yapısına gelince, bölgedeki nüfusun yüzde 91'i Müslüman, yüzde 9'u Hristiyanlardan oluşuyor. Kosova'da 2006 yılının sonunda çıkarılan resmi diller yasasında Arnavutça, Sırpça ve İngilizce resmi diller olarak kabul edildi. Türklerin zorlamasıyla geçen yıl içinde Priştine, Prizren, Mitroviça ve Gilan belediyeleri Türkçeyi resmi diller arasına aldı.
İNŞA SÜRECİNİN ÖNEMLİ TARİHLERİ
1991 yılında ayrı bir cumhuriyet olarak bağımsızlığını ilan etti, ancak sadece komşusu soydaş Arnavutluk tarafından tanındı.
1998 yılının mart ve nisan aylarında Sırp polisinin ayrılıkçı Kosovalı Arnavutlara yönelik operasyonlarında onlarca kişi öldü. Sırplar yapılan referandumla Kosova konusunda uluslararası arabulucuğu büyük çoğunlukla reddetti. Uluslararası toplum Yugoslavya'ya yeni yaptırımlar uygulamaya başladı.
- 1998'de UÇK temmuz-eylül ayları arasında, Sırpların bozgununa uğramadan önce, Kosova'nın yüzde 40'ında denetimi ele geçirdi. Sırp güçleri köylere saldırdı, Kosova'nın merkezinde 22 Kosovalı Arnavutu öldürdü. 1998 ekiminde NATO müttefiklerine Sırp askeri hedeflerine karşı saldırı yetkisi verildi.
- 15 Ocak 1999'da Racak bölgesinin dışında 45 Kosovalı Arnavut Sırp güçlerince katledildi. Uluslararası yetkililer, sorumlular hakkında savaş suçu soruşturması başlatılmasını istedi.
- 24 Mart 1999'da NATO, Yugoslavya'ya karşı 78 gün sürecek hava saldırılarına başladı. Mart-Haziran ayları arasında Sırp güçleri, 800 bin Kosovalı Arnavut'u Makedonya ve Arnavutluk'a sürdü.
- 10 Haziran 1999'da Yugoslavya lideri Slobodan Miloşeviç, hava harekatının durdurulması karşılığında NATO'nun Kosova'da asker konuşlandırması ve bölgenin BM misyonu tarafından yönetilmesini öngören teklifi kabul etti ve askerlerini Kosova'dan çekmeyi onayladı.
- 6 Ekim 2000'de seçim yenilgisini kabul etmeyi reddeden Miloşeviç, kitlesel gösterilerin ardından istifa etti.
- 28 Haziran 2001'de Miloşeviç, savaş suçlarından yargılanmak üzere Hollanda'nın Lahey kentindeki uluslararası savaş suçları mahkemesine teslim edildi, ancak mahkemesi tamamlanamadan öldü.
- 2002 yılı şubatında Kosova parlamentosunu seçti, İbrahim Rugova başkan oldu.
- 2003'te Sırplar ve Kosovalı Arnavutlar 1999 yılından bu yana ilk kez doğrudan görüşmelere başladı.
- 2004 Mart'ında Kosovalı Arnavutlar Sırplara saldırarak, savaştan beri en kötü şiddet olaylarını imza attı.
- 2006'da başkan Rugova başkent Priştine'de akciğer kanserinden öldü. Kosova'nın gelecekteki statüsüyle ilgili görüşmeler BM'nin öncülüğünde şubat ayında başladı. Sırbistan'da yapılan referandumda Kosova'nın Sırbistan'ın bölünmez bir parçası olduğu ilan edildi.
- 26 Ocak 2007'de BM'nin Kosova temsilcisi Martti Ahtisaari, Kosova'ya gözetim altında bağımsızlık verilmesini öngören planını açıkladı. Rusya, Ahtisaari'nin teklifini 2007 nisanında yapılan BM Güvenlik Konseyi toplantısında reddetti. ABD Başkanı George Bush, haziranda Kosova'nın daha fazla gecikmeden bağımsız olması gerektiğini söyledi. Temmuzda Kosova, BM'nin yürüttüğü Kosova sürecinin başarısız olduğunu belirterek, yıl sonuna kadar bağımsızlığın ilan edilmesi çağrısında bulundu.
- 17 Şubat 2008'de nihayetinde Başbakanı Haşim Taçi, bağımsızlık ilan ettiklerini açıkladı.
Strateji 25.02.2008 Bağımsızlığı Batı'nın sınırlamaları içinde geçerli...
Kosova 'Sırbistan'dan kurtuldu'
Tito'nun getirdiği özerkliğin Miloseviç tarafından kaldırılmasıyla Kosova'da başlayan Arnavutların mücadelesi bağımsızlık ilanıyla noktalandı. NATO'nun müdahalesiyle bir ülkeden ayrılan bir bölgenin bağımsızlaşması anlamında ilk örneği Kosova oluşturuyor.
Rusya, Sırbistan'la birlikte bağımsızlığa karşı çıkıyor. Kosova'nın bağımsızlığının diğer devletler tarafından yoğun şekilde tanınması dünyanın diğer bölgelerindeki ayrılıkçıları heveslendirebilir. Batı'nın sınırlamalarını kabul eden Kosova'nın yalnızca 'Sırbistan'dan kurtulduğu' yorumları yapılıyor. Gözde KILIÇ YAŞIN
TUSAM Balkan Araştırmaları Masası
gyasin@tusam.net
Arnavutlar ve Sırpların üzerinde egemenlik savaşı verdiği Kosova'nın nihai statüsü son yılların en önemli gündem maddesi olarak dünya kamuoyunda uzun süre tartışıldı. 1974 Yugoslavya Anayasası ile tanınan özerklik statüsünün Slobodon Miloseviç tarafından 1989 yılında kaldırılması ile başlayan Kosova Arnavutlarının mücadelesi sonuca ulaşırken bunun bölgede ve dünyada nasıl bir etki yaratacağı en önemli sorun olarak görüldü. Miloseviç döneminde baskıcı bir yönetime dönüşen Sırp baskısı, Arnavut isyanının temelini oluşturmuştu. Sırp yönetiminin engelleme çabalarına rağmen 1991'de Kosova Parlamentosu oluşturulmuş ve yapılan bağımsızlık referandumunun ardından da Kosova'nın bağımsızlığı ilan edilmişti. Arnavutların katliama maruz kalması, Kosova'yı Sırbistan'dan koparan sürecin başlangıcını oluşturdu. Kosova'da 28 Şubat 1998'de başlayan olayların temelinde, öncelikle "Büyük Sırbistan" ve mutlaka "Büyük Arnavutluk" ideallerinden beslenen bir şekilde Sırpların "toprak bütünlüğü" ve "üniter devlet", Kosovalı Arnavutların ise "halkların kendi kaderini tayin etme hakkı" ve "bağımsızlık" istekleri bulunuyordu. İki taraf da hedefine ulaşamadı. Etnik çoğunluk Arnavutlar üzerindeki Sırp baskısının sona erdirilmesine yönelik NATO bombardımanının ardından, Kosova, 1999'da Birleşmiş Milletler (BM) yönetimine verildi. BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 1244 sayılı kararıyla, Kosova'nın kendi demokratik idari kurumlarını, öngörülen sekiz standart çerçevesinde, tesis etmesi için "geçici" bir BM idaresi oluşturuldu. Kosova 1991'de ilan ettiği bağımsızlığı kabul ettirememişse de kendi idari kurumlarını -göreceli de olsa- oluşturabilme yetkisine kavuştu. Sırbistan ise bu kararla o gün Kosova üzerindeki askeri, ekonomik ve yönetsel yetkilerini dolayısıyla Kosova'yı kaybetti.
Temas Grubu üyeleri (İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Rusya) gözetiminde sürdürülen Kosova'nın nihai statüsünün belirlenmesine ilişkin müzakereler hiçbir sonuç getirmedi. Bağımsızlık harici her türlü çözümü kabul edeceğini söyleyen Sırbistan ile bağımsızlık dışında hiçbir çözümü kabul etmeyeceğini kararlılıkla açıklayan Kosova'nın en ufak detayda bile anlaşmasının mümkün olmadığı ortaya çıktığında BM Kosova Özel Temsilcisi Martti Ahtisaari nihai statüye ilişkin önerilerini içeren bir rapor hazırladı. Sırbistan'ın kabul etmeyeceği bir öneriyi BMGK'de "veto" edeceğini açıklayan Rusya'nın talebi üzerine AB, ABD ve Rusya sözcülerinden oluşan bir troyka gözetiminde yeni bir müzakere süreci başlatıldı. Tarafların taleplerinde yumuşamaya gitmemesi nedeniyle herhangi bir uzlaşının sağlanması mümkün olmadı. Kosova sorunu artık Arnavut ve Sırp çekişmesinden ziyade ABD ve Rusya çekişmesi haline dönüşmüştü. Rusya'nın "veto" tehdidine karşılık ABD'den gelen "BMGK kararı beklenmeksizin ilan edilecek bir bağımsızlığı tanıyacağına" ilişkin açıklama, Kosova için yeni bir süreci başlattı. Kosova'nın bağımsızlığı ile neticelenecek bir sonuca odaklanmış olan ancak yine de buna uzlaşı formülüyle ulaşmayı tercih eden AB ülkeleri, kontrol altında tutulabilecek bir süreci garanti altına alabilmek için ABD ile işbirliğine gitmek zorunda kaldı. Batı, Kosova'nın daha fazla BM idaresi altında tutulamayacağının, kaynama noktasının artık aşıldığının farkına varmıştı ve bağımsızlık harici bir çözüm de mümkün görünmüyordu. İşin aslı sorunun bütün tarafları Kosova'nın bağımsızlığının kaçınılmaz olduğunu biliyorlardı; zamana bırakılmış olan sadece zamanlamaydı. İlk zamanlar bağımsızlığın hangi yıl verileceği/alınacağı konuşulurken bunu hangi ay olmalı ertelemeleri ve ardından nihayet hangi gün olacağı tahminleri izledi. Başından beri tartışılan da Kosova'nın bağımsız olup olmayacağından ziyade bağımsız bir Kosova'nın bölgeye ve dünyaya olacak muhtemel etkileriydi. Yani sorun artık bir "ertesi gün" sendromundan ibaretti.
BATIYA ÇAPALI BAĞIMSIZLIK
Bağımsızlık ilanını izleyecek "ertesi gün" için yapılan yoğun tartışmalardan birisi Kosova'nın ne kadar bağımsız bir devlet olabileceğine ilişkindi. Kosova'nın Sırbistan'dan bağımsızlığını alacağının bilindiği kadar aslında gerçekte bağımsız olamayacağı da biliniyordu. Kosova hükümetinin Mart ayı ortalarına dek Kosova Anayasası'nı ve Ahtisaari'nin "uluslararası gözetim altında bağımsızlık" önerisine uygun bir kanun paketini yürürlüğe koyması bekleniyor ve Kosova'da bu beklentiyi karşılama sözü vermiş durumda. Bunun bir anlamı Kosova'nın bağımsız bir devlet olarak tanınmasının özellikle kararı etkili olacak kimi devletlerce bu paketin yürürlüğe konulacağı güne dek ertelenebileceğidir. En önemli sonucu ise Kosova'nın daha başından "uluslararası gözetim altında" olacak bir bağımsızlığı kabul etmiş olmasıdır. Sırbistan'ın "görülmedik denli genişlikte özerklik" teklifini kabul etmeyen Kosova'nın Batı'dan gelen "görülmemiş denli dar bir egemenlik" teklifini kabul etme nedeni kuşkusuz önceliğini Sırbistan'dan kurtulmaya vermiş olmasıyla ilgili. Tam bir bağımsızlığı tercih etmelerine rağmen "yok"tan "az"a geçişi kabul etmelerinde, önlerine sunulmuş seçenekler arasında en iyisinin bu olması etkili oldu. Tamam, ama bundan sonra Kosova'yı nasıl bir yönetim ve devlet modeli bekliyor? Cevap ancak şu olabilir: Ahtisaari Planı'nın bir adım ötesi; ancak bağımsızlıktan on adım gerisi. Bağımsız bir devlet olarak kendisine bir bayrak ve milli marş seçecek ancak bunu "çok etnikli" yapısına uygun biçimde yani milli sembollere yer vermeksizin gerçekleştirebilecek. Milli sembollerin bulunmayacağı milli bir bayrak, ülke sembolü ve marş. Uygunluğu denetlemek için de uluslararası toplum (!) adına atanmış yetkililer Kosova'da hazır bulunacak. Kosova anayasası uluslararası sivil temsilciler danışmanlığında hazırlanacak, seçim sonuçları uluslararası yetkililer tarafından onaylanarak geçerlilik kazanacak, NATO yeni bir oluşumla Kosova'daki varlığını sürdürecek, AB güvenlik güçleri de kalacak, AB ve BM tarafından atanan temsilcinin uyuşmazlıklarda son sözü söyleme yetkisi bulunacak.
Alışıldık devlet anlayışıyla bağdaşmasa da Batı'nın kendi doğusunda gördüğü tüm topraklarda oluşturmaya çalıştığı çok kültürlü/çok uluslu/çok etnikli ve mutlaka "demokratik" yeni devletçikler modeline uygun bir yaklaşım olduğuna şüphe yok. Bağımsızlık veya egemenlik terimlerinin günümüz dünyasında klasik anlamlarından uzaklaşmış uygulamaları olduğu bir gerçekse de Kosova yeni bir yönetim sistemini, yeniçağda Batı'nın Doğu için uygun gördüğü devlet anlayışını gösteren önemli bir örnek olacak. Uluslararası örgütler vesayetinde "çok kültürlü", yetkileri daraltılmış, küçültülmüş, güdük bırakılmış bir devlet modeli... Böylesi bir yönetim modeli Bosna-Hersek'te halen yürütülmeye çalışılıyor ve sistemin işlemediği ardı ardına yaşanan krizlerle kendini belli ediyor. Kosova'da ise halkın yüzde 93'ü Müslüman ve Müslümanların da yüzde 90'ı Arnavut kökenli. Böylesi bir yapıda bütün etnik kökenleri temsil edecek bir bayrak, marş ve anayasa arayışının uzun vadede sıkıntı yaratacağı kesin. Her şey bir yana, uluslararası toplum adına ülkede görev yapacak Batılıların "çok etnikli yapının korunması" hususunda Kosova'da esasen azınlıklardan sadece Sırpları dikkate alacakları, ötekileri öteleyebileceği geçiş sürecinde anlaşılmıştı. Tito dönemi 1974 Yugoslavya Anayasasında Kosova'ya tanınan özerkliğin kaldırılması nedeniyle başlayan bağımsızlık mücadelesine hiç de uygun olmayan biçimde Türkçe'nin resmi diller arasından çıkarılıp yerine İngilizce'nin Arnavutça ve Sırpça'dan sonraki üçüncü resmi dil olarak konulması, gelecek dönem Kosova'sında azınlık demokrasisinin işleyişinde Batı önderliğinde bir ayrımcılığın işaretlerini taşıyordu. Peki, Kosova için değişen ne olacak? Kısa ve orta vadede geçtiğimiz 8 yıldan çok farklı bir Kosova olmayacağı kesin. Kosova zaten 1999 NATO bombardımanından bu yana Sırbistan yönetiminde değildi. Bugüne dek Kosova'nın egemenlik hakları, uluslararası örgütlerce kullanılıyordu bundan sonra Kosova'nın seçilmiş yetkililerince uluslararası örgütler nezaretinde kullanılacak. Zaman içerisinde BM yetkililerinin etkisi azalırken AB yetkililerinin ağırlığı artacak. Yine de bundan sonra Kosova "vatandaşları"nın pasaportlarında UNMIK damgası yerine bağımsız Kosova'nın "simgesi"ni taşıyan bir damga bulunabilecek.
OLASI KRİZLER
Bağımsızlığın ertesi günü bölgede ne tür bir hareketlenmenin başlayabileceği de en sık gündeme gelen konuydu. Nitekim, bağımsızlık ilanının muhtemel tarihleri konuşulurken yeni dönemde olabileceklerden duydukları korkuyu ve Arnavutlara güvenmediklerini Batı'ya anlatmak isteyen Kosova Sırpları evlerini ve topraklarını terk etmeye başlamışlardı. Peki, gitmeyip de kalanlar ne yapacaklar? İşin aslı Kosova'nın bağımsızlığının görünürdeki ön koşulu Sırpların huzurunun sağlanması idi. Ahtisaari Planı'nın en vurgulu maddeleri de bunun üzerine yapılandırılmıştı. "Kosova'daki Sırp Ortodoks Kilisesi'ne, ruhbanlarına ve mallarına tam hakları yanında daha fazla güvenlik ve koruma sağlanacaktır" maddesi gibi Sırplara özel haklar verilmesi ve bu hakların yasal ve kurumsal düzenlemelerle ve hazırlanacak anayasa ile güvence altına alınmasını öngören maddeler düzenlenmişti. Hatta Sırp belediyelerine kapsamlı özerklik tanınıyor ve Priştine'yle dikey, Belgrat'la yatay ilişki içerisinde olması öngörülüyordu. Şimdi artık Belgrad'la legal bir yönetsel ilişkinin olması söz konusu değil ancak Bosna-Hersek Sırpları gibi Kosova Sırpları da Belgrad'ı esas başkentleri olarak görmeyi sürdüreceklerdir. Kosova'yı kaybetmiş bir Sırbistan'ın elindeki koz da ilk etapta bundan ibaret. Ancak bunun son derece güçlü ve çarpıcı bir kart olduğu da kesin. Bağımsızlık sonrasında sorun Sırpları ülkede barış içerisinde yaşamaya ikna edecek bir ortamın yaratılmasından ziyade Sırbistan'ın buradaki soydaşlarını Kosova'nın kalbine çevrilmiş bir silah gibi kullanmak istemesi ile ilgili. Bu durumda özellikle Kosova'nın kuzeyinde, Sırp ve Arnavutlar arasında bölünmüş olan Mitroviça kenti, kaosun merkezi olmaya aday bir bölge. Kaldı ki, Kosovalı Arnavutlara kendi kaderini tayin hakkını göreceli olarak tanımış bir Batı'nın aynı hakkı Kosovalı Sırplara tanımaması, Sırbistan'dan gelecek gizli bir destekle Sırpların, daha "şiddet"li bir çağrıda bulunmasına yol açabilecektir. Öncesinde de şiddet eylemlerinin görüldüğü bir yer olması bir tarafa şiddet eylemlerinin önlenmesinde NATO güçlerinin başarılı olamadığının birden fazla kere tecrübe edilmiş olması da bölgeye her zamankinden fazla dikkat edilmesi gerektiğini gösteriyor.
RUSYA'NIN B PLANI
Kosova'nın bağımsızlığına en gür sesiyle karşı çıkan Rusya'nın, kendisinin BM Güvenlik Konseyi'ndeki "veto" kartını aşmak için ABD'nin ürettiği "B Planı"na ilişkin geliştirmiş olabileceği strateji, "ertesi gün" adına en fazla konuşulan sorundu. "Kosova Sorunu" bir şekilde nihayete ererken bunun yol açabileceği yeni sorunlar, kuşkusuz ki daha ziyade uluslararası hukukun uğrayacağı dönüşümle ve en çok da bu dönüşümü hızlandıracak ve sistemleştirebilecek müdahalelerle ilişkili görüldü. Rusya, Kosova'nın bağımsızlığına karşı çıkışını iki taraflı bir uzlaşı olmaksızın, Sırbistan'ın muhalefetine rağmen Kosova'ya bağımsızlık verilmesine uluslararası hukukun temelini oluşturan "devletlerin toprak bütünlüğüne saygı" ilkesi gerekçesiyle karşı çıkıyordu. Şimdi artık bu karşı çıkışa şüphesiz ki mevcut 1244 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararına rağmen "tek taraflı bağımsızlık ilanı"nın dünyada yaratacağı etki de eklenmiş oldu. Kremlin'de düzenlediği yıllık basın toplantısında Rusya Başkanı Vladimir Putin'in, "Kuzey Kıbrıs aslında 40 yıldır bağımsız. Niye tanımıyorsunuz? Avrupalılar, çifte standart uygulamaktan utanmıyor musunuz?" şeklindeki sözleri, bağımsızlık ilanı sonrası dönemin çok da sakin geçmeyeceğinin işaretlerini taşıyor.
Batı, Kosova'nın bağımsızlığını desteklerken aynı zamanda Kosova'nın kendine has koşulları bulunduğunu ve dünyadaki diğer sorunlu alanlara ya da diğer bağımsızlık taleplerine emsal teşkil etmeyeceğini de sürekli olarak vurguladı. Ne var ki diğer tüm bağımsızlık arzusundaki ayrılıkçı bölgeler, kendi koşullarının Kosova'dan daha fazla bağımsızlık sebebi oluşturduğuna ilişkin argümanlar geliştirdiler. Mevcut uluslararası hukuk kurallarına ve teamüle göre "kendi kaderini tayin hakkı" bulunmayan Kosova'nın bağımsızlık ilanının tanınması, kuşkusuz ki dünya üzerindeki ayrılıkçı güçler ve ayrılıkçıların bulunduğu devletler tarafından "emsal" olarak kabul edilecektir. İlk girişimin Bosna-Hersek Sırp Cumhuriyeti'nden mi yoksa Azerbaycan'ın işgal altında tutulan toprakları olan Karabağ'dan mı yoksa çok daha eskiden donmaya bırakılmış başka bir bölgeden mi geleceği önemli olmaksızın Kosova'nın bağımsızlığının tanınması kuşkusuz ki ortaya yeni bir hukuki çerçeve çıkaracaktır. Uluslararası hukukta gerçekleşecek esaslı bir dönüşüm bir tarafa ötekinin ayrılıkçısını silah yoluyla gizliden desteklemek şeklindeki kirli diplomasi yoluna siyasi yönden "bağımsızlığını tanıma" şeklindeki vaatler de eklenmiş olacaktır.
Kosova'nın bağımsızlık ilanını kabul etmeyeceklerini açıklayan devletler, sadece "tek taraflı bağımsızlık ilanı" ile devletlerin ülkesel bütünlüğüne saygı ilkesine getirdiği "emsal" niteliğindeki istisna oluşturması bakımından bağımsızlığa karşı çıkıyor değiller. Aynı zamanda mevcut bir BMGK kararı bulunmasına rağmen yerine yeni bir konsey kararı olmaksızın yani BM'nin yan kapısından gizlice geçirilmiş bir bağımsızlık ilanın tanınmasının yaratacağı istikrarsızlık üzerinde de duruluyor. Kosova'nın bir emsal oluşturmasından gerçekten de çekinen ancak bağımsızlığı tanımak haricinde bir çözümün de mümkün olmadığına inanan AB, minareye uygun bir kılıf teşkil etmesi adına yeni bir rapor hazırlığına girişmiş durumda. Raporun dayanak noktasını ise Kosova'nın Yugoslavya'nın ve devamında Sırbistan'ın bir parçası olduğu ifadesinin 1244 sayılı BMGK kararının sadece giriş bölümünde (preamble) yer alıyor olması ve giriş bölümlerinin hukuki bağlayıcılığının bulunmaması tezi oluşturacak. Böylece Sırbistan'ın Kosova üzerinde hukuki bir hakkının bulunmadığı, dolayısıyla bir uzlaşı olmaksızın tek taraflı bağımsızlık ilan edilmiş olmasının 1244 sayılı karara aykırılık teşkil etmeyeceği savunulacak. Böylesi bir girişimin bağımsız Kosova'nın "tanınması" konusundaki tereddütleri ortadan kaldıracağı, "emsal" teşkil etme riskini bertaraf edeceği ve en önemlisi uluslararası hukukun temel ilkelerinin yerli yerinde durduğu konusunda güvence yaratacağı kesin. Ancak böylesi önemli bir gerçeğin neden bu güne dek fark edilmemiş olabileceği yönündeki soruların nasıl cevaplanacağı şimdilik belirsiz. Üstelik Kosova'yı uluslararası örgütlerin vesayetindeki bir bağımsızlığa mahkum edenin de 1244 sayılı kararının gereği olarak "uzlaşı"nın ön plana çıkarılması olduğuna göre neden müzakerelerin Kosovalı Sırplarla değil de Sırbistan'la yürütüldüğü de cevapsız kalacak bir soru olacak. Kosova'nın yarınına ilişkin muhtemel sıkıntıları formüle etmek gerekirse: Priştina'nın bağımsızlık ilanını Washington'un tanıma kararı izler; Mitroviça Priştina'ya aldırmaz, Belgrad'ın bir eli Kosova'da kalır; Brüksel kınar, Moskova müdahil olur; NATO barışı korur ve BM böler. Hikayenin sonunda ise Kosova'nın hala bağımsız olamadığı görülür. Ya da Sırbistan'dan bağımsız Batı'ya bağımlı olduğu. Değişen sadece Balkan haritasıdır.
Strateji 25.02.2008 Büyük güçlerin Balkanlardaki hesaplaşması...
Kosova ayrılıkçılığı tetikleyebilir
Sırplar ve Arnavutlar, Kosova'yı ulusal kimliklerinin oluşması açısından önemli sayıyor. Ortaçağ Sırp Krallığı'nın kurulduğu yer olan Kosova'da önemli dini yapılar yer alıyor. Arnavutlar ise ulusal uyanışlarının sembolü olan Prizren Birliği'nin bu bölgede kurulduğunu savunuyor.
Kosova üzerinden ABD ile Rusya'nın bölgedeki mücadelesi izlenebilir. ABD önderliğindeki Batı, Rusya'nın bölgedeki etkinliğine son verme ısrarını sürdürüyor. Kosova'nın bağımsızlığı ise Bosna-Hersek, Makedonya ve diğer ülkelerde yeni ayrılıkçı hareketleri gündeme getirebilir. Arş. Gör. Umut KEDİKLİ
A.Ü. SBF Uluslararası İlişkiler Bölümü
İkinci Dünya Savaşı öncesinde SırpHırvatSloven Krallığı'nın egemenliği altında bulunan ve savaş sonrası kurulan Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti'nde de Sırp Federe Cumhuriyeti toprakları içerisinde özerk bölge olan Kosova bölgesi, günümüze kadar bulunduğu coğrafyada bir istikrarsızlık kaynağı olmuştur. Hem Sırpların hem de Arnavutların Kosova üzerindeki talepleri, çatışma ve gerginliklerin artarak tırmanmasına ve sonunda uluslararası toplumun soruna müdahil olması ve NATO'nun askeri güç kullanımı sonucunu ortaya çıkarmıştır.
NATO müdahalesinin yapıldığı 1999 yılından günümüze kadar Kosova'nın gelecekteki statüsü üzerine önemli tartışmalar yaşanmıştır. NATO'nun Yugoslavya'ya kuvvet kullanmasını salt Kosova'da yaşanan etnik temizliği önleme kapsamında değerlendirmek yapılacak analizin bir takım olgulardan yoksun kalmasına neden olacaktır. Zira Kosova müdahalesi hem NATO'nun, Soğuk Savaş sonrası strateji değişikliğinin açıklanmasına ve hem de ABD'nin Güney-Doğu Avrupa'nın istikrar ve güvenliğinin sağlanmasına neden önem verdiğinin yorumlanmasına ilişkin yansımaları bulunmaktadır. Bu süreçte Kosova'nın bağımsızlık ilanı ve sonrasında yaşanacak gelişmeler bize, tekrar bir bölgesel istikrarsızlık dönemine mi yoksa istikrarın pekişeceği bir döneme mi gireceğimizi gösterecektir.
KOSOVA'NIN ÖNEMİ
10.816 kilometrekarelik bir alana sahip olan Kosova tarihin her döneminde, Arnavutlar ve Sırplar için tarihsel, stratejik, siyasal, ekonomik ve kültürel açıdan büyük öneme sahip olmuştur. Her iki millette Kosova'yı kendi ulusal kimliğinin oluşmasında önemli bir coğrafya olarak gördüklerinden şiddete varan ölçüde egemenliğini elde etmek için mücadele içerisine girmiştir.(1)
Sırplar açısından, ortaçağ Sırp krallığının ana yurdu olan ve Sırp kimliğinin şekillenmesinde de önemli bir etkisi olan büyük dini yapılar Kosova'da bulunurken, Sırp Ortodoks Kilisesi'nin Patrikhanesi de 1219 yılında Kosova'da kurulmuştur. Arnavutlar açısından ise önemi, Arnavut ulusal uyanışının ifadesi olan Prizren Birliği'nin 1878 tarihinde kurulduğu coğrafya olmasıdır. Ayrıca İllirler ırkından geldiklerine inan Arnavutlar, Balkanlar'daki ilk yerleşim yerlerinden biri olması dolayısıyla Kosova'yı kendi tarihsel alanları olarak görmektedir.(2) Stratejik açıdan değerlendirildiğinde, coğrafi konum itibariyle doğal bir geçiş yolu olarak kuzeygüney doğrultusunda Sırbistan ve Arnavutluk arasında, doğubatı güzergâhında da Makedonya ve Bosna arasında önemli ulaşım güzergâhı ve ticaret yolları üzerinde bulunmaktadır.(3) Ekonomik açıdan önemi ise; kurşun, çinko, nikel, magnezit, krom ve kömür gibi doğal kaynaklara sahip olmasından kaynaklanmaktadır.(4)
1918 yılında, Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı'nın kurulmasıyla, Kosova bu yeni devlet içinde yer almıştır. Kosova'daki yoğun Arnavut nüfusunu eritmek ve bölgeyi Sırplaştırmak için iki savaş arası dönemde yoğun Sırplaştırma politikası uygulanmıştır.(5) İkinci Dünya Savaşı sırasında ise Tito, Arnavutların önemli lideri olan Enver Hoca'ya, Almanlara karşı birlikte mücadele etmelerine karşılık eğer isterlerse Kosovalı Arnavutların, Arnavutluk ile birleşebileceğine dair söz vermiştir. Ancak savaştan sonra Yugoslavya Komünist Partisi, Kosova'nın ayrılmasına karşı çıkmış ve Kosova, kurulan Yugoslavya Sosyalist Federal Devleti sınırları içinde kalmıştır.(6)
KOSOVA'NIN STATÜSÜ
Yugoslavya, 1946 anayasasına göre 6 Federe cumhuriyetten meydana gelmekteydi. Sırbistan ise Kosova ve Voyvodina Özerk Bölgesi'nin oluşturulmasıyla diğer cumhuriyetlerde olmayan şekilde üçe bölünmüştü.(7) Kosova bölgesine, ilerde federasyondan ayrılarak Arnavutluk ile birleşmesinden korkulduğu için cumhuriyet statüsü verilmemişti.(8) Ancak zamanla yapılan anayasa değişiklikleriyle Kosova'nın yetkileri arttırıldı. Kosova'nın yerel yetkileri güçlendirildikçe de buna karşı kendi cumhuriyetlerinin gevşekleştirildiğini düşünen Sırpların tepkisi de artmaya ve Sırp milliyetçiliği de yükselişe geçmeye başladı. Sırp milliyetçiliğinin somutlaşması ise, 1985 tarihinde Sırp Bilimler Akademisi'nde bir grup bilim adamı tarafından hazırlanan memorandum ile olmuştur.
1974 tarihinde kabul edilen anayasa, Yugoslavya dağılıncaya kadar yürürlükte kalmış ve Kosova'ya, federasyon bayrağının yanında kendi bayrağını çekmek ve Sırbistan'ın Kosova'yla ilgili alacağı kararları veto edebilmek gibi geniş yetkiler tanımıştır. Böylece Kosova'nın, cumhuriyetlerin sahip olduğu ayrılma hakkı hariç diğer cumhuriyetlerle neredeyse aynı haklara sahip olduğu söylenebilir. Bundan sonra da Kosova'da geçmişin tersine yoğun bir Arnavutlaştırma politikası izlenmeye başlamıştır.(9)
MİLOSEVİÇ SONRASI
İşte bu ortamda 4 Mayıs 1980'de Tito'nun ölümünden sonra Miloseviç'in Sırpların milliyetçi hassasiyetlerini kullanarak yükselmesi ve iktidarı ele geçirmesi şaşırtıcı değildir. Mayıs 1986 tarihinde Miloseviç, Sırbistan Komünist partisinin başına geçmiş ve özerk bölgeler üzerinde Sırbistan'ın egemenliğini yeniden kurmak, 1974 anayasasını kaldırmak ve Yugoslavya'yı Sırbistan'ın egemenliği altında yeniden birleştirmek gibi bir ideolojiyi benimsemiştir.(10) Miloseviç, Mart 1989 tarihinde Kosova'nın özerkliğini kaldırmıştır. Miloseviç'in Kosova sorunundaki tutumu, diğer cumhuriyetleri Yugoslavya devleti içinde bir arada yaşamanın mümkün olmayacağı düşüncelerini paylaşmaya itmiş ve bu cumhuriyetler, Sırbistan'ın tahakkümcü milliyetçiliğine karşı ayrılıkçı milliyetçiliği körüklemeye başlamışlardır.
Özerkliğin kaldırılması kararına, Kosovalı Arnavutlardan büyük tepki gelmiştir. Temmuz ayında, kapalı tutulan Kosova Meclisi'nin önünde toplanan Arnavut meclis üyeleri, "Yugoslav federasyonu çerçevesinde eşit ve bağımsız bir bütün" ilan eden kararı kabul etmiştir.(11) Eylül 1990 tarihinde de Kosova milletvekillerinin büyük çoğunluğu, Kaçanak'da gizli bir toplantıyla Kosova'yı cumhuriyet olarak ilan edip, kendi anayasalarını kabul etmişlerdir. 1991 yılının Eylül ayında da Kosovalı Arnavutlar, bölgede bir referandum yapmayı başarmış ve nüfusun yüzde 99'u, Kosova'nın bağımsızlığı yönünde oy kullanmıştır. Mayıs 1992 tarihinde de gizli bir seçimle, İbrahim Rugova, de facto Cumhurbaşkanı olmuştur. Rugova, pasifist bir çizgide hareket ederek uluslararası destek sağlayıp bağımsız bir Kosova cumhuriyeti kurmayı amaçlamıştır.
NATO MÜDAHALESİ
1995 yılı Kosova için bir dönüm noktasıydı. Bosna'daki savaşı sona erdiren Dayton Barış Anlaşması'nın imzalanmasını Rugova, Kosova'nın bağımsızlık statüsünün tanınması için bir fırsat olarak görmüştür. Oysa, Dayton barışında, Kosova ile ilgili hiçbir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bunun sonucunda Kosova'da Rugova'ya yöneltilen eleştiriler şiddetlenirken, Sırp güçleriyle silahlı çatışmaya girilmesinin gerektiği yönünde fikirler de ağır basmaya başlamıştır.(12)
Sırp güçleriyle Arnavut milliyetçiler (UÇK) arasındaki çatışmaların şiddetlenmesi üzerine Temas Grubu'nun aracılığıyla, Kosovalı Arnavutlar ve Sırp temsilciler Şubat 1999 tarihinde Rambouillet'ta(Fransa) bir araya geldi.(13) Görüşmeler sonunda anlaşma metni, baskılarla Arnavut temsilciler tarafından imzalanmasına karşın Sırplar tarafından reddedildi. Sırpların anlaşmayı reddetme nedenleri; Kosova'nın geleceğinin belirlenmesi için üç yıl sonra bir referandum yapılması, NATO'nun Kosova'ya girmesine izin verilmesi ve Sırbistan içinde NATO'nun serbest hareket etme imkanı ve yargı bağışıklığının olması gibi konulardı.(14)
Temas Grubu'nun uzlaşmayı sağlayamaması sonucunda çatışmaların yeniden başlaması üzerine 24 Mart 1999 tarihinde NATO müdahalesi başlamıştır. ABD açısından Kosova'nın önemi, buradaki çatışmaların şiddetlenmesi durumunda, şiddetin Kosova sınırlarını aşması ve bölgesel bir istikrarsızlığa neden olmasıydı ve bu durum ABD'nin hayati çıkarlarına bir tehdit olarak algılanmaktaydı. Rusya ise; NATO'nun hava harekatının, Yugoslavya'nın içişlerine müdahale niyetiyle ve Sırbistan'ın iç etnik çatışmasına karışma amacıyla yapıldığını düşünmekteydi. Bununla birlikte Rusya'nın aşırı çıkışlarda bulunamamasında Amerikalıların Ruslar üzerindeki diplomatik baskısının da rolü büyüktü.
Uluslararası hukuk açısından çok tartışmalı olan NATO harekatının sona ermesiyle taraflar arasında AskeriTeknik Antlaşma imzalandı. Antlaşmayla, Kosova için bir BM sivil yönetimi (UNMIK) oluşturulmakta ve antlaşmanın uygulanmasını takip etmek ve Kosova'da yaşanan insani kriz nedeniyle göç etmek zorunda kalanların ya da zorla sürülenlerin tekrar geri dönmelerini temin etmek için uluslararası barış gücü KFOR'un Kosova'ya yerleşmesine olanak sağlanmaktaydı. UNMIK ve KFOR'un uluslararası hukuki zeminini, 1244 sayılı Güvenlik Konseyi kararı sağlamaktaydı.
BAĞIMSIZLIĞIN BÖLGEYE ETKİSİ
Sonuçta 1999 yılı sonuna kadar tahminen 100.000 kadar Sırp Kosova'yı terk etmiştir. Müdahaleden sonra muhalefet Miloseviç'e karşı birleşerek başkanlık seçimleri için tek aday çıkarmış ve Eylül 2000 tarihinde yapılan seçimler sonucunda muhalefetin adayı Kostunica, yeni devlet başkanı olarak seçilmiştir. Böylece Kosova sorununu kullanarak iktidara gelen Miloseviç, NATO'nun müdahalesiyle başlayan süreç sonunda da iktidarını kaybetmiş oldu. Haziran 2004 tarihinde ise, Sırbistan-Karadağ devlet başkanlığına seçilen Boris Tadiç, Kostunica'ya göre AB'ye üyeliğe ve batıyla iyi ilişkilere sıcak bakmakla birlikte, Şubat 2008 tarihinde devlet başkanlığına yeniden seçilmesi üzerine yaptığı yemin töreninde Sırp Cumhuriyeti'nin toprak bütünlüğü ve egemenliği için elinden geleni yapacağını vurgulamıştır.
Kosova'da ise Rugova, Mart 2002 tarihinde Cumhurbaşkanı olmuş ve 21 Ocak 2006 tarihinde ölene kadar bu görevi sürdürmüştür.(15) Rugova'nın yerine Fatmir Sejdiu, Şubat 2006 tarihinde yeni Cumhurbaşkanı olarak Kosova Meclisi tarafından seçilmiştir. 2004 yılının Mart ayında Kosova'da meydana gelen çatışmalar, Kosova'nın gelecekteki statüsünün yeniden tartışılmaya başlanmasını ve tarafları bir araya getiren bir konferansın toplanması kararının verilmesini sağlamıştır.(16) Kosova parlamentosu, bağımsızlıktan başka bir seçenek düşünmediğini ortaya koyarken, Sırp tarafında ise Sırbistan'ın, Makedonya ve Arnavutluk ile var olan sınırlarını değiştirecek herhangi bir sonucun kabul edilmeyeceği vurgulanmıştır.(17) Bu süreçte, BM Kosova özel temsilcisi Martti Ahtisaari, Kosova'ya uluslararası gözetim altında bağımsızlık verilmesini öngören raporunu 26 Ocak 2007 tarihinde BM'ye sunmuş ve ABD'nin desteğine karşın Rusya, Nisan 2007 tarihinde yapılan Güvenlik Konseyi toplantısında bu teklifi reddetmiştir. Rusya, özelikle Kosova'nın bağımsızlık kararı sonrasında Arnavutların açtığı bu kapıdan, yakın çevresinde bulunan coğrafyalarında geçmesinden çekinmektedir. ABD açısından ise Kosova'nın stratejik önemi şu şekilde değerlendirilebilir; öncelikle ABD, Kosova'nın güneyinde yer alan ve Güneydoğu Avrupa'nın en büyük askeri üssü olan Bondsteel'de 5000 Amerikan askeri konuşlandırmaktadır. Bu askeri varlığı, Ortadoğu bölgesinden kaynaklanan sorunlarla ve Hazar enerji kaynaklarının, Güneydoğu Avrupa koridoru üzerinden batıya ulaştırılmasında arz güvenliğinin istikrar altına alınmasıyla birlikte değerlendirmek gerekir. Ayrıca ABD; Kosova'yı, bu coğrafyada Rusya'nın etkinliğini kırmanın ve rekabette üstünlüğü sağlamanın bir aracı olarak da kullanmaktadır. Zira bölgede Rusya'nın etkinliğinin artması durumunda ABD'nin bu alanda güç kaybetmesi anlamına gelir ki, bu durum ABD'nin küresel çıkarları ile uyuşmamaktadır.
Taraflar arasındaki müzakerelerin sonuca ulaşamaması sonucunda 17 Şubat 2008 tarihinde Kosova'nın tek taraflı bağımsızlık ilanının, Makedonya, Bosna-Hersek ve Arnavutluk açısından yankılar uyandırması kaçınılmazdır. Eğer Kosova'da kalıcı ve istikrarlı bir çözüm bulunabilirse komşu devletlerde daha güvenli ve istikrarlı bir hal alacaktır. Tersi bir durumda ise, yeni iç çatışmalara ve göç dalgalarına bağlı bir bölgesel istikrarsızlığın yaşanması beklenebilir.(18) Öncelikle bağımsızlık ilanı, Bosna-Hersek Federasyonu ve Sırbistan Cumhuriyeti'nden oluşan Bosna-Hersek devleti içerisinde Sırp Cumhuriyeti'nin bu devletten ayrılma isteklerinin alevlenmesine ve yeni çatışmalara neden olabilir. Diğer taraftan Arnavutluğun ilerleyen süreçte Kosova ile birleşme isteğinin canlanması, Makedonya devleti üzerinde de olumsuz yansımalara neden olabilir. Zira Makedonya'nın demografik olarak toplam nüfusunun yüzde 25'i Arnavutlardan oluşmaktadır. Bu durum, Makedonya'da da bir dağılma sürecinin ateşleyicisi olabilir.
Dipnotlar
1-Emir Türkoğlu, Kosova Arnavutları'nın Milliyetçiliği, Balkan Diplomasisi, (Edit.)Ömer Lütem ve Birgül Demirtaş Çoşkun, Balkan Diplomasisi, Ankara, ASAM Yayınları, 2001, s. 105.
2-Doğan Tılıç, Milliyetçiliğin Pençesindeki Kartal Kosova, Ankara, Ümit Yayıncılık, 1999, s. 72-73 ve 89;Hugh Poulton, Balkanlar Çatışan Azınlıklar, Çatışan Devletler,(Çev.)Yavuz Alagon, İstanbul, Sarmal Yayınevi, 1993, s.71.
3-Noel Malcolm, Kosova Balkanları Anlamak İçin,(Çev.)Özden Arıkan, İstanbul, Sabah Yayınları, 1998, s. 28-29.
4-Ibid., s. 27.
5-İlhan Uzgel, "Kosova Sorunu", (Edit.)Baskın Oran, Türk Dış Politikası, , C. 2, 6. B., Ankara, İletişim, 2003, s. 509.
6-Türkoğlu, a.g.e., s. 109-111.
7-İlhan Uzgel, "Sosyalizmden Ulusçuluğa: Yugoslavya'da Ulusçuluğun Yeniden Canlanması", AÜ SBF Dergisi, C. 47, Sayı 1-2, 1992, s.224.
8-Malcolm, a.g.e., s. 383, 386-387; Tılıç, a.g.e., s. 56-57.
9-Uzgel (2003), Kosova Sorunu, s. 509; İrfan Kaya Ülger, Yugoslavya Neden Parçalandı ?, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2003, s. 72; Tılıç, a.g.e., s. 84.
10-Uzgel (1992), a.g.m., s. 230.
11-Malcolm, a.g.e., s. 403.
12-Türkoğlu, a.g.e., s. 118; Misha Glenny, Balkanlar 1804-1999, İstanbul, Sabah Yayınları, 1999, s. 519.
13-Anthony Weymouth ve Stanley Henig, The Kosovo Crisis, London, Pearson Education, 2001, s. 87.
14-R. J. Crampton, Balkans Since The Second World War, London, Pearson Education Ltd., 2002, s. 273.
15-http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=3148. (24.04.2006)
16-Kai Eide, "Kosova: Geleceğe Uzanan Yol", NATO Dergisi, Kış 2004; Kosovo Facts and Figures, NATO Fact Sheets, (7 Aralık 2005).
17-Mirzet Mujezinovic, Balkan Raporu, http://www.turkishweekly.net/turkce/yazarlar.php?type=12&id=79. (24.04.2006)
18-Carl Bildt, "Ayrılma ve Bütünleşme Arasında, Balkanlar'da Tarihi Değişim", NATO Dergisi, Kış 2004.
|