Anasayfa   İletişim  
Reklam  
-->
   
 
 
   
Google
   
   
    
 
 
 

 
 
 
 
 

Kitap: Trakya Rüzgârı

Trakya Rüzgârı
Cumhuriyet Kitap Eki, 21 Şubat 2008

Alper AKÇAM

"Trakya Rüzgârı"nda seksen yıllık yaşamını bitmez tükenmez
savaşımlarla aşmış bir devrimcinin yazıyı yaşama perçinleyen, yaşamı
yazıdan sonra daha da yaşanası kılan usta işi denemeleri, şiir ve
yazın değerlendirmeleri, memleket gezinti notları, sıralanmış...
Sabahattin Ali'nin öldürüldüğü Kırklareli'nin Sazara Deresi'nden,
Cilavuzlu bir yiğit devrimcinin çocuk çağda çarıklarıyla aşıp geçtiği
Ardahan'ın Sazara Deresi'ne kadar Anadolu buram buram tütüyor ak
kâğıdın üstünde...Sonra her biri bir bayrak gibi simgelenmiş adlar...
Kuru övgü, ahbap işi pohpohlama değil satırlardan süzülen;
savaşımların damıttığı insanca acıların, coşkuların, yaşam
sevinçlerinin yazıya düşmüş gölgesi... Şiir duyarlılığı, şair
isyankârlığıyla yaratılmış yeni ve başka bir yaşamın kahramanları...
Hepsi de, diğer insanlardan bir adımlık öndeki o destansı aralıktan
öte yüceltilmeyi, yüksek durmayı kendine yediremeyecek derecede
alçakgönüllü, bilge kişiler... Kitabımızda onlara da yer var."Trakya
Rüzgârı", günümüz kültür ve yazın ortamına seksen yılın savaşımını,
yazın birikimini duyuran, tersine gidişlere ayak diremekte ısrarlı bir
"kuğu çığlığı" gibi... Onurlu bir isyana çağırıyor Başaran; yazar,
şair, edebiyatçı geçinen kimlikleri... Anadolu çoksesliliği içinde
yapıtlarda gezdiriyor okurunu, yüreklerden esiyor Trakya
Rüzgârı"yla... Trakya Rüzgârı, bir ikilem sunuyor önümüze: Ya
duyacağız bu çığlıkları, çağrıları, ya soysuzlaşmanın, yozlaşmanın
batağında yem olacağız egemen kültürün hiçbir şey söylememeyi söz
sayan sanat ve yazın anlayışına...Yol açıyor, yürek serinletiyor
Trakya Rüzgârı. Kimseye yaranma çabası, kimseden karşılık beklentisi
olmadan yapılmalı sanat diyor. Kant'dan, hatta Aristo'dan bu yana
söylene söylene dillerde tüy olmuşsa da bunlar, çoktan çiğneyip
geçmiştir piyasanın yalakaları, kültür endüstrisinin kulları...
Başaran'da ve onu anlayabilecek ölçüde ayakları toprağına basan duygu
taşıyıcısı sanatçıda yaşayabilir yararcı akılla kavga eden sanat
düşüncesi... "Tuna'yızdır Aliş'izdirBre Dilber Aman Rumeliyizdir"Böyle
başlar adı çoktan unutturulma yoluna sokulmuş şair M. Niyazi
Akıncıoğlu'nu anlatan Başaran yazısı. "Rumeli'nden bir türkü çalmaya
görsün heleÇıkmayagörsün Aliş Tuna boyundanİlk kadehte sarhoşumİflah
olmam artık, hekim kâr etmezEfkârlanır içerim, içer efkârlanırım"
diyen Akıncıoğlu dizeleri mi çeker beni kendine, uyduruk bir polis
oyunuyla yıllarca hapis yatmış bir şaire yönelmiş insan duygularım mı,
Dışkapı SSK Hastanesi'nde yıllarca birlikte çalıştığım, dostum,
arkadaşım ve Niyazi Akıncıoğlu'nun oğlu Dr. Tevfik'e olan sevgim mi
bilemem... Kitapta en çok tutulduğum, dönerek okuduğum yazıların
başında da bu yazı... Günümüz siyasi tartışmalarına ışık tutacak
yönleri de var Akıncıoğlu'nun yaşamının. Hani şimdi kuru
kalabalıkların ve çoğunlukların bir dediğinin iki edilmemesi
"demokrasi"nin vazgeçilmez öğesi sayılıyor ya... Zamanının
"demokrasisi"nin temsilcisi, "halk çoğunluğu"nu arkasına almış
Demokrat Parti de "demokrasi" gereğini yerine getirmiştir. Şair olduğu
için aynı zamanda komünist sayılan Akıncıoğlu da Köyleri Kalkındırma
Derneği çevresinde yapılan bir soruşturma ile "gizli örgüt yöneticisi"
olarak tutuklanıp cezaevine konmuştur. Tam yirmi ay hapis yatar, çoluk
çocuğu perişan olur ve hapisten çıktıktan sonra da izlenir,
kovuşturmalara uğrar...Şairleri, yazarları ihbar eden, üzerlerine
saldırılar düzenleyenlerin başında da bir zamanlar Komünizmle Mücadele
Derneği kurucusu iken bu sıralar emperyalist anayurtlarda gözü yaşlı
"ılımlı İslam" ideologluğuna soyunmuş ve yeniyetme "demokrat" kesimin
şakşakçılıkta yarış ettiği, önünde secde durduğu birileri vardır...
Şairden şaire, rüzgârdan rüzgâra, dağdan dağa Anadolu türküsü gibidir
Trakya Rüzgârı, alır okurunu bir baştan bir başa Anadolu'yu
dolaştırır. "Gül parmaklı şafak doruklarına değdiğinde, yerlerinde
duramaz olur Kuzey Anadolu sıradağları. Uyup Karadeniz'in kemençe
seslerine, horona dururlar omuz omuza. Dağları görür de, Rize'si,
Giresun'u, Trabzon'u durur mu, "'Ha uşaklar ha!' deyip fırlar ayağa
onlar da, günboyu Karadeniz gibi dalgalanırlar coşkuyla, ta
Istırancalar'da, Yıldız Dağı'nda yankılanır ayak sesleri... Onlar da,
onlar da Balkan dağlarının yiğitliği, Rumeli türkülerinin yanıklığıyla
katılırlar horona..." (Trakya Rüzgârı, s. 10).Sonra geçer Cemal
Süreyya'ya:"Jandarma daima nesirde kalacaktırEşkıyalar silahlarını
çapraz astıkça türkülerineVe bu dağlar böyle eşkıya güzelliği
taşıdıkça..."Bakılmasın adını "rüzgâr"dan almış olmasına... Dağlardan
başka suların hikâyesidir Trakya Rüzgârı; Kaynarca Deresi'nden
Sabahattin Ali Çeşmesi'ne... Osmancık Deresi, Karaağaç, Kazanköy,
Evrensekiz dereleri... Sonra Toprak Ana'da Kızılderili Seatle'ın Beyaz
Saray Başkanı'na yazdığı mektupta toprağın sesi olur: "Beyaz adam
anası olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne alıp satılacak,
işlenecek, yamalanacak bir şey gözüyle bakar. Onun bu tutkusudur ki,
toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir." (Trakya
Rüzgârı, s. 123). "Bir Eğitim Devrimcisi"nde Başaran'ın ve tüm köy
enstitülü kuşakların babası, baba Tonguç'un yitirilmesi haberinin
anılardaki duygusallığıyla başlar yazı, eşi Hatun'un ve kızı Deniz'in
yitirilişlerini harman eden bir ağıta dönüşür... Yedeksubay okulundan
Yüksek Köy Enstitüsü çıkışlı olduğu için cezalandırılmış ve "sivil
demokrasi"nin gereği olarak çavuş çıkarılmış, ömrü sürgünlerde geçmiş
sanatçı ruhlu, savaşımcı bir babanın yaşam yerine ölümü seçmiş
devrimci kızının arkasından düşündükleri... Ölüme yazgılı bir kavga
eşine aylarca yoldaşlık etme uğraşı... Bu acılardan süzülmüşse Trakya
Rüzgârı, tadına doyulmayacak bir bal değil midir, insan olan için?
Önümde bana yazdığı mektupları Başaran amcanın... Tam da eşi Hatun'un
kanser tedavisi gördüğü, ölümle pençeleştiği zaman dilimlerinde
yazılmış; acının Başaran ailesi için yaşamın üzerine kara bir perde
gibi çöktüğü günlerden... Dememiş ki, bu arkadaşımın, "Koçero Dursun"
dostumun oğlu, daha dün başlamış yazmaya, bugün yazılarım
yayınlanmıyor, ödül alamıyorum diye küsmeye ne hakkı var; önce pişsin
biraz, yazdıklarını dinlendirip demlendirsin... Bencileyin acılara
uğrasın da, anlasın yaşamın gerçekliğini yüreğinin derinliklerinde...
Hiç dememiş... Üşenmemiş; kendisinin umut ışığına, moral katkısına
gereksiniminin en yüksek olduğu günlerde, dostunun oğluna yazma
sevgisi, beklentisiz sanat erdemi ulaştırmaya çabalamış... Sen daha
çok seksen yıllar yaşayacaksın sevgili Başaran Amca... Daha çok Trakya
rüzgârları esecek kaleminden; Anadolu olup dolacaksın içimize;
ustamız, devrimci öğretmenimizsin. Saygıyla eğiliriz önünde...
alperakcamgmail.comTrakya Rüzgârı/ Mehmet Başaran/ Yeni Yayınları/ 196
s.

 

 
Nutuk (Sesli ve Görsel)
 
Etkinlik Takvimi
Kasım , 2024
PzrPztSalÇrşPrşCumCts
1 2
3 4 5 6 7 8 9
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28 29 30
 
 
 
 
 
Copyright Aralık 2002 © balkanpazar.org
tasarım ve uygulama Artgrafi.net