Anasayfa   İletişim  
Reklam  
-->
   
 
 
   
Google
   
   
    
 
 
 

 
 
 
 
 

Eleftherios Venizelos

Turkiye Gazetesi
Şubat 24, 2008

[YAZARLAR] - İrfan Özfatura - Usta diplomat, sıradan katil Eleftherios
Venizelos
1. Dünya Savaşında Türkiyenin bir numaralı düşmanı olan Yunan devlet ve
siyaset adamı, barış zamanında 3 yıl arayla iki defa Türkiyeye gelir...


Batılılar zaman zaman birbirlerini yeseler de buluştukları bir müşterek
vardır: Osmanlının başına gaile açmak!
Bu yüzden hem Balkanlarda hem Orta Doğuda ayrılıkçılara oynar, mesela
tutar Danimarka Kralının oğlu Georgeu Helen kralı yaparlar. George,
Yunandan çok Yunancı kesilir, ortaya Megali idea diye bir hedef atar.
Megali idea aşağı yukarı bizdeki Turan fikrine tekabül eder ki
yeryüzündeki bütün Rumları aynı bayrak altında toplamayı amaçlar.
Başkent mi? Elbette Konstantinopolis (İstanbul) olacaktır. Bizansı sil
baştan kuracaktır aklı sıra...
Georgeun karısı Petesburg sosyetesine mensup bir kadındır. Biri Viking
prensi, öbürü Rus düşesi... Sanırım Yunan tahtını kendilerine
yakıştıramaz, oğullarına Konstantinos gibi tumturaklı bir Rum
adı koyarlar. Burada bir durun, biz gidelim Hanyaya (Girit adasına)...
Megali idea Giritlileri çok sarar, kendi başlarına bir hükümet kurar,
el çabukluğu ile enosise (Yunanistana ilhak) soyunurlar. Osmanlı
ayaktadır henüz, isyancıları dağıtmakta zorlanmaz.
Yörenin zengin ve güçlü ailelerinden Venizeloslar aşırı tavırlarıyla
tanınırlar. İsyankardırlar, çeşitli bahanelerle fesat çıkarırlar. Eve
bir erkek çocuk daha gelince Eleft (özgürlük) ve Herios (kahraman)
ismini uygun bulurlar.
Vukuatları artıp dosyaları kabarınca Syra adasına kaçarlar. Osmanlılar
onları Syra adasında bulup cezalandırabilir mi? Valla orası hiiiiç belli
olmaz.
İşte evin küçük oğlu Eleftherios sabah akşam Türk korkusunun
dillendirildiği bir evde büyür, hilali gökte görse kanı donar.

1897 ayıbı
Şimdi ne yalan söyleyelim Atinada hukuk okuyup Hanyaya dönen
Eleftherios yakışıklı bir gençtir. Hitabeti fevkaladedir, ikna
kabiliyeti yüksektir. Felaket hırslıdır sonra... Belki de bu yönüyle
İngilizlerin gözüne batar, elinden tutarlar. Onca kurt politikacı
dururken (henüz 25 yaşındadır) mahalli meclise sokar, önünü açarlar.
Bizimki kestirmeden kahraman olmaya kalkar. Şüphesiz isyancıların
önderi gibi bir unvan, meclis azalığından daha fazla kulak okşar.
Eleft ilhak sözünü sıkça kullanınca, Atina gaza gelir, Albay Vassos
komutasındaki birlikleri Girite yollar. Osmanlılar bunları dağıtır,
duruma hakim olurlar. Bu defa Batılı devletler Girite doluşur, Adanın
muhtariyeti hususunu dayatırlar. Babıali uyumludur ancak, Atina asker
çekmeye yanaşmaz. Giritlilerin içinden evet bu makul bir yol diyenler
ekseriyete ise de enosisçiler baskın çıkar.
Bu bir savaş sebebidir, Osmanlı askeri Makedonyaya girer, Prens
Konstantinosu yenerek çok net bir zafere imza atar. Harp tazminatı da
eklenince halkı yeis sarar. O mağlubiyeti yıllarca 1897 ayıbı olarak
hatırlarlar.
Dönelim Girite Rumlar Osmanlıya bağlı bir hükümet (şimdi Özerk
diyorlar) kurar, Eleftheriosu Adalet Nazırı yaparlar. Onun bakan olduğu
yerde adalet ne arasın? Adanın tadı tuzu kalmaz. Türkler, ırzlarını
namuslarını korumak için mülklerini terk eder, asırlardır ezan sesiyle
yıkanan sokakları Rumlara bırakırlar.
Gitmek zor, kalmak daha zor.
İki ara bir dere, karar hepsinden zor...
Tam da o yıllarda, milliyetçilik cereyanı yükselir, Sırp Bulgarı, Yunan
Romeni gırtlaklamaya başlar. Jöntürkler hadiselere gayri milli
gözlüklerle bakar, acelecidirler, tedbirsizdirler, maceradan
hoşlanırlar.
Barış gücü adadan henüz çekilmiştir ki, Girit Meclisi, Yunanistana
bağlandığını açıklar. Venizelos, Kral George adına yönetime el koyar.
Ancak ortada koca anlaşma dururken Yunan Hükümeti tamam diyebilir mi? Ne
haddine, hem hangi hukukla?
Irkçılar hükümeti yıkar, Venizelosu Atinaya çağırırlar. Gel başımıza geç
teklifinde bulunurlar. Venizelos kralı da bağlar, büyük konuşur, iri iri
hedefler koyar.

Londra taşeronu
Diyeceksiniz nasıl böyle emin olabiliyor, neyine güveniyor?
Bir kere işi kuralına göre oynar, gider İngiliz Başbakanı Lloyd
Georgeun elini eteğini öper, bağlılıklarını sunar. O ne derse yapar,
solun yükselişine rağmen liberal ekonomiye, burjuvalara oynar.
İngilizler memnundur, onun gibisini arasa bulamazlar.
Kaldı ki Abdülhamid Han gibi kurt siyasetçinin hal edilmesi büyük
fırsattır. Venizelos ellerini sabırsızlıkla oğuşturur, İttihatçıları
ciddiye almaz.
Lloyd ona bir Anti Osmanlı ittifakı kurdurur (1910), Sırp, Bulgar,
Karadağlı ile birlik olur, Çatalcaya kadar yaklaşırlar.
Manastır, Yanya düşer. Selanik ona keza. (Halbuki Selanikte 18 bin
kişilik bir birliğimiz vardır ama tek kurşun atmadan şehri
bırakırlar).
Yunanistanın toprakları bir anda iki katına çıkar, adamlar zafer
sarhoşu olurlar. Türkleri Orta Asyaya sürüp atacaklarını sanırlar.
Bu arada delinin biri Kral Georgeu öldürür, tahta Konstantinosu
oturturlar.
Cihan harbi patladığında Venizelos yurt dışındadır, evine dönebilmek
için Münihte aktarma yapar. Alman ordusunun donanımını görünce
dudakları uçuklar. Lakin tarafı bellidir, onu oraya oturtan güce karşı
çıkacak değildir ya. Nitekim düşman donanmasının Çanakkalede
takıldığı günlerde, İngilizlere Yunan topraklarını kullandırmaya
kalkar. Kral, bu maceracı tavra çok kızar, onu istifaya zorlar (1915).
Halbuki Kral Prusya Askeri Akademisinden mezundur ve bizzat Kayzer
Wilhelmin damadı olur. Buna rağmen Almanlara yanaşmaz, ülkesini riske
atmaz.
Lâkin ittihatçılar aynı basireti gösteremez bizi, bizi ilgilendirmeyen
bir kavganın içine sokarlar.
Harp bitmeli olduğunda İngilizler Kral Konstantinosun ayağını kaydırır,
Venizelosa göz kırparlar. Venizelistler devlet dairelerini ele geçirir,
Almancı diye yaftaladıklarını içeri tıkarlar. Yeni kral Aleksandros
silik biridir, esamisi okunmaz.
Cihan Harbinin neticesi aşağı yukarı belli olmuştur ki Yunanistan
galiplere yanaşır (1918), Venizelos, dövüşmeden zaferi paylaşmaya
kalkar. Tabiri caizse çakallık yapar. Paris Konferansında ülkesinin
menfaatleri için olağanüstü çalışır, ancak malı götüren götürür, Rumlar
avucunu yalar.

Ölü gömücüler
Sevr günlerinde Lloyd George onu kenara çekip sorar: Ne kadar askerin
var?
- Siz vazifemi söyleyin Ekselans, asker kolay.
- Başkan Wilson ve Clemencaeau ile karar verdik, İzmire giriyorsunuz.
Bu Venizelosun çocukluğundan beri gördüğü rüyadır. Kokini Milia! (Kızıl
elma)
Artık zamanı gelmiştir, Büyük Bizans!... Ayasofyaya çan!... Türkler
bozkıra!
Apar topar hazırlanır, İzmire çıkarlar. Anadolu savaş yorgunudur, ilk
günlerde dişe dokunur bir mukavemetle karşılaşmaz, Manisa ve Aydına
doğru yayılırlar. Silahları güçlüdür, keyf için mazlum dipçikler,
köyleri kasabaları yakarlar. Asırlarca yan yana yaşadığımız Rumlar
maalesef ihanet eder, Zito Venizelo diye çığlıklanırlar. Tehditkar
ifadeler, sövmeler saymalar, parmak sallamalar.
Önünde fakir fukara bir halk, arkanda dünyaya hükmeden patronlar. Yerli
Rumlar ayaklarına halı serer, yollarına çiçek atarlar. Ooo çalsın
sazlar...
Mağlubiyet gibi bir kelimeyi akıllarına bile getirmezler, hoş
kaybetmeleri için bir sebep de bulunmaz.
Halbuki Albay Metaktas ısrarla ikaz eder. Bu savaşın galibi de, mağlubu
kadar yıpranır, kazananı olmaz!

Oyun içinde oyun
İngilizlerin hesabı başkadır aslında. Türklerin başına Yunanı
sardıracak, o hengamede Kerkük Musul petrollerini kapatacaktırlar.
Londra, Rumların hızlı ilerleyeceğini ama asla tutunamayacağını
hesaplar. Amaaan boşver, petrol Britanyaya aksın da varsın birbirlerini
gırtlaklasınlar.
Kral Aleksandros, tam Venizelosun dişine göredir, onu avucuna alır,
istediği şekle sokar. Neticede kolay bir zafer kazanacak ve tarih
kitaplarında yer alacaktırlar. Kralın da keyfi gıcırdır, gelgelelim
köpeği ile gezinti yaparken bir maymun tarafından (Yunanistanda
maymun ne arıyorsa) ısırılır ve kudurarak uzar. Ben mazlumun ahı
diyorum, başka şey gelmiyor aklıma.
Kraliyet boşalınca Venizelos panikler. Eğer Kostantin dönecek olursa...

İngilizler tehlikeyi bertaraf etmek için Venizelosa seçime gir
buyururlar. Alelacele seçim yapılır, lakin istediği netice çıkmaz. Ona
sadece Hanya, Yanya destek verir, biraz da Trakyalılar!
Venizelos başına gelecekleri bilir, hasımlarının gazabına uğramadan
istifasını sunar, apar topar Fransaya kaçar. Kralcılar devlet
dairelerine Konstatinosun resimlerini asar, Venizelistlerin canına
okurlar.
Onlar birbirini yiyedursun Anadolu halkı toparlanır, bir taraftan
Kuvay-i Milliye, bir taraftan efeler, çeteler... Baltasını nacağını
kapan meydana koşar...
Yunan dağılır. Efendim denize döktük filan... Orası edebiyat, adamlar
sakin sakin gemilerine biner, demir alırlar.
Subaylar mağlubiyeti sindiremez, hınçlarını Kral Konstantinden
çıkarırlar. Venizelos yurda çağırılır, bu defa Konstantinos
kirişi kırar. İhtilalciler karşı cenahı vatana ihanetle suçlar,
tuttuklarını ipe yollarlar. Venizelos yoğurdu üfler, Haydi Anadoluya!
Türklere diz çöktürelim naralarına kulak asmaz.

Evdeki hesap
Sonrasını biliyorsunuz, Lozan...
Cumhuriyet, Yunanistana dirlik düzen getirmez, Venizelistlerle
Monarşistler ayrı partilerde örgütlenir, kanlı bıçaklı olurlar.
Koalisyonlar yürümez, seçim sayısınca darbe yapılır, ihtilal komiteleri,
tutuklamalar, sıkça değişen Anayasalar... Asker huzursuzdur, ihtilal
için bazen paranın değerini bahane eder, bazen kadınların etek boyuna
takar. Sansür sert uygulanır, ateş olan yerden duman çıkmaz.
Venizelos işini bilir, ortalık karışınca gider İngiltereye yerleşir.
Karun gibi zengin bir kadınla evlenir, hayatını yaşar. Ne zaman ki
sükunet sağlanır, tekrar döner Atinaya. Liberal Partiyi bir defa daha
iktidara taşırsa da bu defa iktisadi krizin içine yuvarlanırlar. Paris,
Londra ve Washington ona eskisi gibi rağbet etmez, kredi açmaz. Çaldığı
kapılar yüzüne kapanır. Anlaşılan son kullanma tarihi geçmiştir,
buruşturup çöpe atarlar.
Yunan halkı Cumhuriyetten çabuk bıkar, 1935 referandumunda halkın %
97si krallığı arzular. Düşünebiliyor musunuz Cumhuriyetçiler (ve
çekimserler) sadece % 3te kalırlar. Venizelos kurnazdır, postu
deldirmeden Fransaya kaçar. Endişeleri de yersiz değildir hani,
gıyabında ölüm kararı çıkar. İktidara 6 defa gelen ihtiyar,
yedincinin hesaplarını yapmaktadır ki gözlerini yumar (1936- Paris)
hasımları rahat bi nefes alırlar.

Nobel verilsin!
Venizelos hem 1930 hem de 1933 yılında Türkiyeye gelir ve Mustafa Kemal
ile görüşür. İki lider dostluğu daha da ileri taşımayı planlarlar...
Venizelos, Mustafa Kemali 1934 Nobel Barış Ödülüne aday gösterir. Ona
göre asırlardır süren salib hilal mücadelesinin tek müsebbibi Türk
Sultanlarıdır (haçlıları unutmuş olmalı). Bu teokratik imparatorluğu
yıkan ve yerine laik bir ulus devleti kuran M. Kemal yaptığı
devrimlerle kısa sürede inanılmaz bir değişim sağlamıştır. TC. yabancı
unsurlarla meskun vilâyetlerini terk etmek hususunda tereddüt göstermemiş
ve antlaşmalarla belirtilen sınırlarla iktifa etmiştir. Öyleyse Türkiye
Cumhurbaşkanı Nobelle ödüllendirilmelidir.
Bizim halkımız saftır, böylesi şovlardan ziyadesi ile etkilenir.
Halbuki Venizelosun
yaktığı şehirlerin dumanı tütmektedir daha...
Hani pişman oldum dese, yara sarmaya çalışsa... Ainesi iştir kişinin...

Batı Trakyalı Türklere neler
çektirdikleri ortada...
Nobelmiş. Adi dinamitçinin kanlı ödülü. Hoş onu da vermezler ya...
Peki bu Nobel fikri İngiliz patentli olabilir mi?
Acaba yem içinde zoka?
Hiç şüpheniz olmasın, Venizelos Londradan izinsiz adım atamaz zira.

 

 
Nutuk (Sesli ve Görsel)
 
Etkinlik Takvimi
Kasım , 2024
PzrPztSalÇrşPrşCumCts
1 2
3 4 5 6 7 8 9
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28 29 30
 
 
 
 
 
Copyright Aralık 2002 © balkanpazar.org
tasarım ve uygulama Artgrafi.net