Anasayfa   İletişim  
Reklam  
-->
   
 
 
   
Google
   
   
    
 
 
 

 
 
 
 
 

İstanbul Beyoğlu’nda doğan Yunanistan İstanbul Başkonsolosu Alexis Alexandris

“Buradan giderken şahane anılar ve bir gelin götürüyorum!”
FATİH TÜRKMENOĞLU
Milliyet 1 Haziran 2008

İstanbul Beyoğlu’nda doğan Yunanistan İstanbul Başkonsolosu Alexis Alexandris’in beş yıllık görev süresi ağustosta doluyor. Alexandris, İstanbul’dan birçok güzel anıyla ve burada tanışıp evlendiği yeni eşiyle birlikte ayrılıyor: “İkinci eşim İstanbullu bir Rum. Burada tanışıp evlendik. Yalnız şahane anılarla dönmüyorum, bir de gelin götürüyorum”


Arkadaşına gönder
Sitene ekle
Sayfayı yazdır
Büyükbaba Zaho Bey, 1903’te, Şarköy’den İstanbul’a göçmüş ilk kuşaktı. Osmanlı Sarayı’na,
II. Abdülhamid zamanında eczacı olarak girdi. Anne tarafından da sonsuza kadar, onun tabiriyle “Bizans’tan da eski” İstanbullu.
Annesi ve babası İstanbul’da tanıştı, bugün Yunan Konsolosluğu’na ait olan Şişmanoğlu Konağı’nın karşısındaki kuyumcudan alyanslarını aldılar ve evlendiler.
Alexis, 1950 yılında İstanbul’da, Beyoğlu’nda doğdu. Fener Rum Lisesi’ni bitirene kadar Beyoğlu ve Kurtuluş’ta yaşadı. Yazları Burgazada’da geçti. İngiltere’ye okumaya gitti; neredeyse 30 yıl görmediği şehrine, “Yunan Konsolosu” olarak geri döndü.
Üç yıllık görev süresi beş yıla çıktı, sayılı gün çabuk bitti. Alexis Alexandris’le, Türkiye’den ayrılmasına iki ay kala buluştuk. Bizi rezidansta, annesi ve babasının 1947’de alyanslarını aldığı dükkanın tam karşısında, gerçek bir misafirperverlikle ağırladı. Şahane Türkçesiyle ağzından bal damladı.
Günün geri kalanındaki randevuları ittirdik, sohbeti uzattık da uzattık. Çıktık, Beyoğlu’nun güzel sokaklarında yürüdük. Doğduğu evin önünde fotoğraflar çektik, esnafla sohbet ettik.
Tanışmakta geç kalmıştık ama arayı kapattık. Güzel bir İstanbul akşamında yeniden buluşmak üzere vedalaştık.


Bir İstanbullusunuz ama başka bir şapkayla buradasınız: Yunanistan’ın İstanbul Başkonsolosu şapkasıyla...
Bir azınlık mensubu olarak doğmak, insana çok değişik duygular yaşatıyor. Değişik tecrübeler ve anılar kazandırıyor. Doğduğun şehirde, başka bir devletin temsilcisi olarak görev yapıyorsun... Bu sadece bir azınlık mensubunun yaşayabileceği bir olay. Ayrıca Yunanistan’dan buraya bir İstanbullu Rum’un konsolos olarak gelmesi de ilk kez oluyor. “Yoruyor mu?” dersen, hiç yormuyor.

Nasıl yormuyor?
Küçüklüğümden beri kendimi bir köprü olarak gördüm. Türk arkadaşlarıma bizim Rum cemaatinin nasıl yaşadığını anlatmak istiyordum. Onlardan da bizi nasıl gördüklerini öğrenmeye çalışırdım. Ermeni ve Musevi arkadaşlarımla da bunları konuşurdum ben. Küçüklüğümden beri “Siz bunu nasıl yaparsınız?” diye sormayı severim. Demek ki ben bu rolü her zaman oynamak istemişim. Kendimi seneler sonra Yunanistan’da buldum ama hiç beklemediğim bir şeydi.

Evet, gerçekten de hayatınızı okuduğum zaman, akademisyenlikten sonra keskin bir dönüş görüyorum.
Ben Türkiye’den İngiltere’ye okumaya gittim, sonra Kanada’da çalıştım. Yunanistan’a ders vermeye gittim, Selanik Üniversitesi’nde, ama okulu beğenmedim. Bir arkadaşım “Dışişleri Bakanlığı’nın sınavları var” dedi, dördüncü olarak kazandım. Akademik hayatımın sonu oldu.

“Yunanistan ve Türkiye arasında köprü olmak istiyordum. Hayat bana bu şansı tanıdı”
Ve Yunanistan’ı temsilcilik görevi başladı...
Hep bunu istemişim; en çok istediğim de Yunanistan ve Türkiye arasında köprü olmaktı. Bana hayat bu şansı tanıdı. Hem Türk hem Yunan mantığını biliyordum, bunları pozitif bir şekilde verebilirdim. Bunu da yaşadım, geçen beş sene içinde bu fırsatı yakaladım.

Kendi şehrinize, doğduğunuz İstanbul’a tekrar geldiniz.
Doğduğum, büyüdüğüm şehre geldim; inanın çok dikkat etmeseydim, bu iki rolü karıştırsaydım, çok başarısız bir diplomat olurdum. Görevimin içinde ne varsa onu yaptım. Tabii ki İstanbulluyum, sohbet ederiz falan; o ayrı.  

Çok güzel şeyler yaptınız, özellikle kültür-sanata çok büyük destek verdiniz. Ne kadar güzel sergiler açıldı.
Bakın, aslında benim beş büyük avantajım vardı: Birincisi burada doğmuş olmam. İkincisi dili konuşmam, üçüncüsü de Türk-Yunan ilişkikleri içinde çalışmış olmam. Bütün tezleri gayet iyi biliyorum. Dördüncü avantajım, Patrik Hazretleri’ni ve bizim cemaati çok iyi tanımam. Azınlık içinden birçok kişi benim yakınım veya akrabam. Beşinci avantajım da Şişmanoğlu binasının benim zamanımda faaliyete başlaması. 2004 yılında, bir sene içinde 84 etkinlik yaptık. Sanat, sadece Türkleri ve Yunanlıları birleştiren birşey değil; sanat evrensel. Doğa ve sanat; doğayı Allah verir, sanat da insanların kattığı güzelliktir. Umarım ben gittikten sonra da devam edecek...

“Dünyada tüm komşu ülkeler sorun yaşıyor. Kanada’nın da ABD ile birçok problemi var”

Artık “Türk-Yunan İlişkileri” konusunda hiçbir şey duymak-okumak-konu hazırlamak istemiyorum. Hatta tüylerimi diken diken ediyor çünkü bıktım. Niye bu duruma geldik?
Şimdi bakın, biz Türkiye ve Yunanistan’da, yakın karakterlerde yaşayan insanlarız. Bir Türkün gururunu zedeleyen birşey, bir Yunanı da aynen hırpalar. Yani, ikisinden biri İngiliz veya Alman karakterinde olsaydı, bu problem çok daha kolay çözülürdü. İki milletin de olumlu ve olumsuz tarafları aynı. Ve bence bazı konular aşılamıyor, gelişme kaydedilemiyor; ama buna karşın ümitliyim. 2000 yılından sonra, hele de son zamanlarda çok pozitif bir atmosfer var. Bir Yunan diplomatı olarak Türk kamuoyundan değişik bir ilgi gördüm. Hepsi de çok pozitifti, kimse beni zor duruma sokmak istemedi... Bunlar böyle değildi eskiden.

Yunanistan’da da böyle mi?
Aynı. Şimdi sen havaalanından bir taksiye binersen ve Türk olduğunu söylersen, şoför seninle hemen ilgilenecek, sohbete başlayacak, “Merhaba” diyecektir. Büyük bir değişiklik bu. Kıbrıs sorunundan sonra, iki nesil birbirinden ayrılarak büyüdü. Türkler ve Yunanlar birbirini tanımadılar. Ne kadar kötü bu! Çok kötü... Bunlar yan yana değil, asırlarca içiçe yaşamış insanlardır. Bizans Konstantinopolü’nün içinde de Türk Mahallesi vardı... 1453’ten sonraki mesele değil yani, Bizans imparatorlarının kızları Osmanlı beyleriyle evlendiriliyordu. Sultanların ailelerine bakarsanız, aynen öteki tarafa da; bu iki toplum tamamen içiçe. Din iki grubu ayırmış sadece. 1950’den sonra birbirlerini hiç tanımıyorlar! Bir İngilizi, bir Fransızı daha iyi tanıyorlar!

Ve önyargılar işin içine giriyor...
Tabii, stereotiplerle büyüyor nesiller. Birbirini tanımayarak, kötümser bakış açısıyla büyüyorlar. Ayrıca sana şunu söyleyeyim, dünyada bütün komşular arasında sorun vardır. Ben Kanada’da görev yaptım, Kanada’nın ABD ile birçok problemi var: Elektrik, su, serbest dolaşım hakkı...

Yunanistan son yıllarda çok değişti, değil mi?
AB bizi çok değiştirdi; bazen isteyerek, bazen istemeyerek o sisteme girdik. Şimdi Yunanistan’da gidip bir adamı çalıştıramazsın; ağzından kötü bir laf çıkarsa, ombudsmanından sendikasına kadar hesap verirsin...

“1960’lı yıllarda Rumları çok az insan severdi, şimdi çok seven var”

Alexandris: “Buradan zor bir dönemde ayrılmıştım. Döndüğümde dönüşen Türkiye’yi gördüm. 60’larda Rumları seven çok az insan vardı. Şimdi hem Yunanistan’ı hem Rumları seven çok kişi var”
Eşinizle evde hangi dilde konuşursunuz?
Rumca; buradaki Rumlar genelde Rumca konuşur. Ama bazen bir kelime Türkçe çıkar... Bir de Karamanlı Rumlar vardır, onlar sadece Türkçe konuşur. Bakın ne söyleyeceğim: Ben senelerce Londra’da kaldım. Orada yüzlerce dil var ama orada konuşulan diller yeniydi, o şehrin malı değildi. İthaldi... İstanbul’un dilleri, bu şehrin ağaçları gibidir. Gökyüzü gibidir, deniz gibidir. Biz bununla büyüdük. Bizde dil saygısı vardı... Bizim Burgazada’da arkadaşlarımın çoğu Yahudiydi, onlardan da kulağıma Ladino çalınırdı.

Aslında İstanbul’u İstanbul yapan bu renklilik, bu kendine has kültür herhalde.
Eskiden İstanbul’da bir kültür vardı: İstanbul kültürü. Bütün diller ve dinler aynı kültürü yaşardı. Şimdi İstanbul’da bir dil, bir din var; ama çok kültür var. Balkanlar’dan gelenler, Güneydoğu veya Karadeniz’den gelenler... Burası kocaman bir ülke. Kuzey ve güney bu şehirde birleşiyor. Gelenekleri değişik yemekler, şiveler toplanıyor. Şimdi seninle bir antikacıya gidelim, İstanbul fotoğrafhanelerinde çekilmiş eski bir yaşlı bir adam fotoğrafı alalım. Kimse o adamın ne olduğunu söyleyemez, hangi dine mensup olduğunu falan; o adam sadece İstanbulludur...

Çok düzgün Türkçe konuşuyorsunuz.
Üstelik 1970’lerden sonra, 2003’te buraya gelene kadar pek konuşmamaıştım. Ama diller böyledir, bisiklete binmek gibi. Unutursun ama üstüne çıktın mı hemen hatırlarsın.

“Fener Rum Lisesi kadar eski bir okul var mı?”

İstanbul’dan giderken yanınızda nasıl bir duygu taşıyacaksınız?
Ben İstanbul’dan zor bir zamanda ayrılmıştım. 1974 Kıbrıs olayları vardı... Ondan evvel 1963’te sınıfımın yarısı Yunanistan’a göçmüştü. Bu içimde kalmıştı; bir ukte vardı. Yıllar geçti, İstanbul’a döndüm, bu hislerimle barıştım... Çok arkadaş edindim. Değişen Türkiye’yi gördüm. 60’lı yıllarda Rumları seven çok az insan vardı, çok üzülürdüm. Şimdi Rumları seven çok insan var, Yunanistan’ı seven çok insan var. 1959’dan sonra ilk kez bir Yunan Başbakanı Türkiye’yi ziyaret etti. Harika bir ziyaretti. Bir de Papa ve Patrik’in buluşması unutulmazdı. Ama en önemlisi, 2004’te, Fener Rum Lisesi’nin 550’inci yılını kutladık. Bu kadar eski bir okul var mı? 1969 mezunları 24 kişiydik. O gruptan burada dört kişi kaldı, diğerleri dünyanın her yerinde. 19 kişi toplandık, eski anıları canlandırdık. Sınıfımda tahta masaya kazıdığım ismimi bile buldum...

“Eşimle İstanbul’da tanıştım”

Kaç çocuğunuz var?
İki tane, ama ilk eşimden. Onlar Kanada’da.

Şimdiki eşiniz nereli?
İstanbullu Rum’dur. Burada tanışıp evlendik, İstanbul’da. İstanbul’dan yalnız şahane anılarla gitmiyorum, bir de gelin alıp götürüyorum!  

Burada zaten çok az Rum var, siz birini alıp gidiyorsunuz...
Evet, bu çok kötü! Ama İstanbul’daki genç Rumlar, artık değişik bir bakış açısıyla büyüyorlar. Onlar vergi ödeyen, devlete olan tüm görevlerini yerine getiren Türk vatandaşları. Batı Trakya’daki azınlık Yunan vatandaşı. Buradaki Rumlar, Türk. Yani iki devlet arasında olan sorunlar bizim Rumları ilgilendirmiyor artık. Şimdi Yunanlar Türkçe öğrenmek için buraya geliyorlar, bir sürü Türk de Yunanca öğreniyor... Bizim gençlerimiz çevre sorunlarıyla ilgileniyorlar ve bir sürü pırıl pırıl çocuklar var. Onlar, Türkiye’nin gurur duyacağı Türk vatandaşları...  

Sizin döneminizde kaç “Türk-Yunan” evliliği oldu?
Of, inanamazsınız ne kadar çok! Bursa’nın en büyük işadamının oğlu, Yunanistan’ın bir numaralı kuyumcusunun kızı ile evlendi mesela. Çırağan Sarayı’nda büyük bir olaydı... Bu tabii sosyetik olanı; düşün başka neler var...

“Burası daha geleneksel ve yerel”

Türk vatandaşlığını korudunuz mu?
Hayır, zaten Türk vatandaşı olarak burada Yunan diplomatı olamazdım... Türk uyruğumu yıllar önce kaybettim, Yunan vatandaşlığına geçen ilk Rumlardan biriyim, belki dördüncü falanım.

Sizin için “azınlık” teriminin sonu yok. “İstanbullu Rum, İngiltere’de yaşamış, Kanada’ya göçmüş”... Bu bir sürü alt grupla yakın ilişki kurabilmek demek, değil mi?İranlı Azeri arkadaşlarım vardı, Türkçe konuşurduk... Yunanlı iyi bir arkadaşım vardı, beraber doktora tezlerimizi yazıyorduk; o da Yunanca bilmezdi, İngilizce konuşurduk! İnsanların kalıbı yoktur, insanlar hürdür. Dünya küreselleşiyor; bugün Türkiye’de 85 Yunan şirketi çalışıyor.

Böyle bir şeyi on yıl önce düşünemezdik.
Tabii... Şirketler bana gelip “Yahu ne güzel çalışıyoruz burada Türklerle” diyorlar... “Günaydın” diyorum! İnsanlar kalıplardan uzaklaşıyor işte, bu büyük bir avantajdır.

Biraz önce “Türkler ve Yunanlılar birbirine benzer ama farklılıklar da vardır” dediniz. Nedir bunlar?
Önce Türkiye çok büyük, kendi içinde çok sayıda farklılıkları barındırıyor. Yunanistan daha küçük bir ülke; kuzeyde mübadil çocuklarında daha çok Anadolulu zihniyet vardır, Güney
daha bir Avrupalıdır; Selanik’le Atina’da yaşayanı birbirinden keskin hatlarla ayırmak mümkün değil. Türkiye’ye de bakınca, ben Ege kıyılarında ve Trakya’da yaşayan Türklerle Yunanları birbirlerinden pek ayıramıyorum. Burada gelip el öpüyorlar, çok rahatsız oluyorum. Neden dersen, önce yaşlı değilim! Şaka bir tarafa, burası daha geleneksel, daha yerel bir ülke.
Eskiden Türkler daha içedönük insanlardı, İstanbul’da Rumlar daha gösterişli yaşardı. Park Otel’de, Tokatlıyan’da partiler yaparlardı. Şimdi Türkler, Yunanlardan daha beter olmuş!







 

 
Nutuk (Sesli ve Görsel)
 
Etkinlik Takvimi
Kasım , 2024
PzrPztSalÇrşPrşCumCts
1 2
3 4 5 6 7 8 9
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28 29 30
 
 
 
 
 
Copyright Aralık 2002 © balkanpazar.org
tasarım ve uygulama Artgrafi.net