’7. Türk-Yunan Dostluk Festivali
Yalçın Bayer, Hürriyet 10 Haziran 2008
Tekstilden kabak tatlısına KADİFESİ ile ünlü Aydın Tekstil Fabrikası, tarihin izlerini taşıyan sarı binalarıyla bir hüzün anıtı gibi duruyordu. Yıllar önce susan makineleri her gün yağlanıp, temizlenip şalteri kaldıracak işçilerini bekliyor boşuna...
Ege’nin pamuğu pamuk, üzümü üzüm, inciri incir iken, bölgenin en etkin kuruluşlarından biri olan Tariş, Türkiye’nin yaşadığı ’transformasyon’a uygun olarak, köylülerin umudu emekçilerin iş kapısı olmaktan iyiden iyiye vazgeçmiş... Belki de bunun en belirgin özelliği bu... Bir yandan üretim tezgáhları stop ederken, tarihi binalar ıssızlaşırken, hemen yanı başında başka yapılar yükseliyor. Ama bunlar da öyle üretim makineleri değil, ışıklı ve vitrinleriyle müşterileri bekleyecek bir alışveriş ve yaşam merkezi... Hollanda merkezli Multi Türk Mall, Bornova, Denizli ve Mersin’den sonra Aydın gibi 10’dan fazla kentte ’Forum Aydın’ adı verilen yatırımlarını sürdürüyor.
Aydın Tekstil’in bahçesine girerken, stantlarda ’Kabakcızade Aybalım’ firmasının sahibi Osman Uysal, Aydın’ın yerel bir ürünü olan kabak tatlısını, ’Ali Veli’ firması tahin-helvasını, ’Ahu’ firması lokumunu, ’Oral’ firması da kuruyemişini, A. Menderes Üniversitesi’nin Çine MYO gıda bölümü öğrencileri de ürettikleri zeytin, sucuk, peynir, yoğurt ve reçellerini konuklara sunuyorlar.
İŞTE ’DEĞİŞİM’
Bir yanda terk edilen fabrikanın bahçesinin düğün salonuna dönüşmesi, onun kenarında kabak ve lokumla geçim sağlayanlar... Türkiye’nin yaşadığı ’değişim’ sürecinin geldiği yeri göstermiyor mu? Tekstil üretimi giderek daralıyor; Türkiye’de zeytin ve zeytinyağının organik ağırlıklı % 60’ını karşılayan Aydın, dış pazarlardan içeri dönmüş; bir tek inciri kalmış... Onu da ’klasik’ pazarlamadan kurtaramamış; çeşitlendirememiş...
Bahçede, 1970’lerin sonuna doğru yapılan İbrahim Tatlıses konserinden sonra ilk kez bir konser vardı önceki akşam... Leman Sam ve Pandelis Thalassinos ’Ege’nin Türküleri’nde buluşuyorlar; ezgiyi halaya, halayı sirtakiye çeviriyorlardı.
Derneklerin Türk ve Yunan defneleri, ’7. Türk-Yunan Dostluk Festivali’nin tanıtımını yaparken Ege’den Akdeniz’e uzanan bir coğrafyaya dokunuyorlar:
"Bozcaada’daydık, Çanakkale’deydik, İstanbul’daydık... Dedeağaçta’ydık, Midilli’deydik... İzmir’deydik, Selanikteydik... Pamukkale’deydik, Samos’taydık... Antalya’daydık, Rodos’taydık..."
İşte bu yıl da ’7. Türk-Yunan Dostluk Festivali’nde Türk ve Yunan defneleri, Kuşadası’nda, Selçuk’ta ve Aydın’da oldular... Ardından da karşı yakada Fourni’ye, Patmos’a ve İkerya adalarına uzandılar.
Aslında bu adalara varmak için gümrük geçişi yapılması gereken Samos Adası, Kuşadası’na; Büyükada’nın İstanbul’a uzak olduğu bir mesafede; tekneyle yaklaşık 1.5 saat sürüyor.
İki yakanın da insanları aslında coğrafyalarının sunduğu olanakları yeni yeni fark ediyorlar.
Yıllardır kopuk olan iletişim, Ege’nin adaları ile anakara arasında yeniden kuruluyor. Artık daha çok Samos’lu Kuşadası’na, Kuşadalı da Samos’a gidip geliyor.
Aslında gerçek dostluk, iki tarafın da ortak çıkarına ekonomik zemin yaratıldığında farkına varılacak.
SU, IŞIK, DOSTLUK
Festival hafta sonu, Yunanlı konukların Samos üzerinden geldikleri Kuşadası’nda başladı.
Kuşadası’nda, festivalin Türkiye ayağının sloganı, ’Su da bizim, ışık da bizim, dostluk da bizim’ dediler. Selçuk’ta ’barışa sofra’ kurdular. Aydın’da Ege’nin türküleriyle buluştular. Kuşadası’nda tarihi Kervansaray’da yapılan açılışın ardından Hakan Tartan’ın moderatörlüğünde gerçekleştirilen ’Su ve Işık Paneli’nde Belçika, Fransa, Yunanistan ve Türkiye’den katılan panelistler, suyumuzu ve ışığımızı nasıl çoğaltacağımızı ekonomiden felsefeye, çevreden edebiyata hayatın bütün alanlarıyla paylaştılar izleyicilerle...
Ertesi gün barışa sofra kuruldu; Dido Satiriu’nun Şirince’sinde... Yunan ve Türk defneleri aynı köfte harcını kardılar, aynı lezzeti paylaştılar. En ilginci de, Atatürk’ün Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un Kuşadası’nda aynı adı taşıyan torunu gazeteci Mahmut Esat Bozkurt’un, Mora’dan gelen bir ailenin çocuğu olarak, Kuşadası’ndan Yunanistan’a göçen Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. İrene Banias’a Kuşadası’nın simgesel anahtarını yürek dolusu bir coşku ile vermesiydi.
Siyasilerin imar rant pazarına, esnafın da kazığına kurban giden Kuşadası bugün artık Fransız turistlerin yerine Balkan (Makedonya, Bulgaristan, Romanya) turistlerini ağırlıyor. Ve herkes ’ağlıyor’... Kuşadalılar kendileri etmişler, kendileri bulmuşlar!
|