İmparatorluk dağılırken önce ’anavatanını’ kaybetti
8 Temmuz 2008 Mehmet Y. YILMAZ mehmetyilmaz@hurriyet.com.tr
İmparatorluk dağılırken önce ’anavatanını’ kaybetti
FETHULLAH Gülen’cilerin Abant Platformu, bu yılki toplantısında "Kürt sorununu" tartışmış.
Kişisel olarak bu tür "havanda su dövme toplantılarından" hazzetmem ama kuşkusuz bir sorunu konuşmaya başlamak da önemlidir.
Bu toplantıda Prof. Dr. Mümtazer Türköne de (kendisi aynı zamanda AKP milletvekili Özlem Türköne’nin eşidir) bir konuşma yapmış. Yeni Şafak’ta konuşmadan yapılan bir alıntı dikkatimi çekti. (Konuşmanın tam metnini Abant Platformu’nun sitesinde bulamadım.)
Prof. Dr. Türköne şöyle diyor: "Cumhuriyet’i Çerkezler ve Makedonyalılar kurdular. İkisi de anavatanlarını kaybetmiş topluluklardır. Türkleştirmeye başladıkları ilk kişiler de Türklerin kendileri oldu."
Bir tür "dağdan gelenler, bağdakileri beğenmeyip kovdular" edası seziyorum bu sözlerde.
Dedem, Manastır (Bugünkü Bitola) göçmenidir, üzerime alındım haliyle!
Prof. Dr. Türköne’nin tarihi yeniden hatırlamasında yarar var bence.
Balkan Savaşları’nın kaybedilmesiyle imparatorluk, "Batı’da işgal ettiği toprakları" değil, "anavatanının önemli bir bölümünü" kaybetti.
Osmanlı, bir imparatorluğa dönüşürken, bunun temelini oluşturan eyaletler Balkan eyaletleriydi.
İmparatorluk, Anadolu’da birliği sağlamadan çok önce Balkanlar’daydı.
Yani kimse dağdan gelip bağdakini kovmadı.
Yaklaşık bir yüz yıl boyunca etnik ve dini bağımsızlık savaşlarıyla mücadele ederken "bilinçlenmiş" ve kılıçtan boynunu zor kurtarıp Anadolu’ya geçmek zorunda kalanların bu bilinçlerini aktarmalarından daha doğal ne olabilirdi ki?
O bilinç olmasaydı, Kurtuluş Savaşı verilebilir miydi?
Ve bir tarih notu: Bugünkü Makedonya’nın fethinden sonra, bölgeyi Türkleştirmek için Karaman’dan Türk aileler göç ettirildi. Ansiklopedilerdeki "Evladı Fatihan" maddesine bir bakmakta yarar olabilir!
Batı Trakya’da kısa bir yolculuk
PROF. Dr. Mümtazer Türköne bu konuşmayı yaparken ben de Batı Trakya’da küçük bir yolculuk yapıyordum.
Bir "imarette" kaldım, Kavala, İskeçe, Gümülcine ve Dedeağaç’ın eski köşelerinden geçerken o unutulmaz geçmişi bir kez daha yaşama olanağı buldum.
Acı ve tatlı anılarıyla geride kalmış, güzel bir geçmiş. Oraya buraya dağılmış küçücük camiler, çeşmeler, imaretler. Çoğu bakımsız, harap, el değmeden öylece bırakılmış ve içinde kim bilir neler yaşanmış evler.
Balkan halklarını birbirine bağlayan, ortak geçmişimizi bizlere hatırlatan eserler bunlar.
Tamamen bireysel fedakárlıklara dayanarak faaliyet gösteren Rumeli Türkleri Vakfı, Balkanlar’da bu tür eserlerin ayakta kalması için çabalıyor.
Çaba sadece camilerin, çeşmelerin, okulların onarılmasıyla sınırlı değil.
İstanbul’da Vakıf tarafından yönetilen bir yurtta, göç etmemiş ailelerin İstanbul’da okuyan çocuklarının ihtiyaçları karşılanıyor, burslar veriliyor.
İnternette bu vakfın sitesine girerek yapılan çalışmaları takip edebilirsiniz. (www.rumelivakfi. org.tr)
Uzunca bir süredir size bu Vakıf’ın faaliyetlerinden söz etmek istiyordum, ama bir türlü fırsat bulamamıştım.
Belki de Prof. Dr. Mümtazer Türköne’ye bu nedenle teşekkür etmeliyim.
Yaptığı konuşma ile "Evladı Fatihan"ı yeniden hatırlamama ve bir borcu yerine getirmeme neden oldu.
|