Adriyatik’teki Hırvat adaları Yunan adalarından çok daha güzel
Adriyatik’teki Hırvat adaları Yunan adalarından çok daha güzel Hürriyet Seyahat 11 Ağustos 2008 Deniz İNCEOĞLU Dişhekimi Çağdaş Kışlaoğlu (31), babası Prof. Dr. Erol Kışlaoğlu ve ağabeyi Özgür Kışlaoğlu’nun en büyük tutkusu yelken. 2001’de Slovenya’dan aldıkları 13 metrelik yelkenliyi Çeşme’ye getirmişlerdi. Bu yıl yenisini getirmek için tekrar aynı yolu kullandılar. Ancak bu kez süreyi uzatıp, birçok limana uğradılar.
29 Haziran’da Slovenya’nın Izola Marina Limanı’ndan yola çıkıp 23 Temmuz’da Çeşme’ye vardılar. Slovenya, Hırvatistan, Karadağ, Arnavutluk ve Yunanistan’da 21 limana uğradılar. Çağdaş Kışlaoğlu özellikle Hvar, Dubrovnik, Mikonos, Piran ve Porto Ruj’u tavsiye ediyor: "Denizi, tarihi ve 24 saat yaşayan şehirleri sevenlere Hırvatistan’ı öneririm. Her adada tarihi şehir var. Yunan Adaları da çok meşhur ama çok fazla tarihsel mekan yok."
Ankara’da doğdum. Ama estetik cerrah olan babamın işi dolayısıyla ilkokulda Londra’ya yerleştik. Liseyi Türkiye’de okurken gezmeyi sevdiğimden Rotary’nin öğrenci değişim programına katıldım. San Francisco’ya gittim. Otomobil kiralayıp Florida, Californiya ve Meksika’yı da gezdim. Döndüğümde Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Bölümü’nü bitirip yine aynı fakültede protez ve estetik üzerine doktora yaptım. 2000’den beri serbest çalışıyorum. Üniversitede zor ve yoğun bir bölümde okusam da en kısa tatillerde bile hemen İstanbul’dan kaçardım. Mümkünse de yurtdışına. Her yaz muhakkak Yunan Adaları’na, Kızıldeniz’e dalmaya, kışın da Uzakdoğu’ya giderim. Hálá devam ediyor bu alışkanlığım. Çok sayıda kongreye katılıyorum. Kongre seçerken şehri inceliyorum. Güzel bir şehirse, programımı uzatıyorum. Avrupa ve Uzakdoğu’da birçok ülke gezdim. Ama hálá Brezilya’ya gidemedim. Çünkü vaktim yok. Bu kış, bayramda gitmeyi planlıyorum. Şehirlerde yerel hayatı incelerim, turistik olmayan mekanları seçerim.
HER GÜN 10 SAAT YELKEN
Yedi yaşından beri babamla sörf yapıyoruz. Belki de bu sayede yelkene başladım. Her yıl Yunan Adaları’nı geziyoruz. Babam ve ağabeyimle ilk uzun turumuzu 2001’de 13 metrelik teknemizi teslim almaya gittiğimiz Slovenya’dan Çeşme’ye yapmıştık. Bu yıl tekneyi satıp, yeni modelini alınca yine aynı yolculuğa çıktık. İlk seferde 14 günde gelmiştik. Bu kez gezerek üç hafta sürdü. Limanları tarihine, güzelliğine bakarak, önceden seçtik. Her gün 07.00’de yola çıkıp, bir sonraki limana 17.00 civarında vardık. Uçakla gittiğimiz Slovenya’dan, teknemizin beklediği İzola Marina’ya geçtik. Teknede üç gece kaldık, 10 kilometre uzaklıktaki Porto Ruj ve Piran kasabalarına günübirlik gittik. Porto Ruj’un plajları çok güzel, otelleri beş yıldızlı, cıvıl cıvıl. Piran, tarihi yapılar açısından zengin. Slovenya ve Hırvatistan’da tekneye günlük 40 Euro liman ücreti ödedik, bu sayede gezimiz ucuza geldi. Piran’dan Hırvatistan sınırına yöneldik, Novigrad’a gittik. Ülke yatlardan önemli gelir elde ettiği için, gümrükte hiç zorluk yaşamadık. Bir yıllığına 300 Euro ödedik. Rovinj’e geçip bir saat dolaşıp Pula’da konakladık. Görülmeye değer büyük bir amfi tiyatrosu var. Mimarisi ve günlük yaşamında İtalyan etkisi seziliyor. En çok İtalyan turist geliyor. Pag Adası ise gençlerin mekanı, "parti adası" olarak anılıyor. Plaj partileri öğlen başlayıp, sabah bitiyor.
HVAR’IN LAVANTA KOKULU SOKAKLARI
Hırvatistan’ın adalarında tarih ve doğa korunmuş. Pansiyonlar 20, evler 50 Euro civarında. Restoranlarında deniz ürünleri çok güzel. Orta halli balık restoranında üç kişi için 60 Euro yeterli. Kornati National Park birkaç adadan oluşuyor. El değmemiş, yemyeşil doğal bir park. Tekneyle anakaraya yanaşabileceğiniz yerde çok güzel bir şelale var. Burada bir gün ve bir gece geçirdik. Geyikleri izleyerek yürüdük, yüzdük. Buradan Trogir’e geçtik. Surlarla çevrili tarihi şehri aslında küçük bir adacık, köprülerle anakaraya bağlanmış. Sokakları çok dar, kafelerle dolu. Geceyi geçirip Hvar Adası’na gittik. Hırvatistan’ın Dubrovnik’le birlikte en güzel yeri. Ada meydanında barok üsluptaki, görkemli St. Stjepan Katedrali karşıladı bizi. Çevresinde şık restoranlar, kafeler var. Ülkenin en güzel şaraplık üzümleri, parfümde kullanılan lavanta ve biberiye burada yetiştiriliyor. Lavanta kokulu dar sokaklardan yukarıdaki kaleye çıktık, şehri seyre daldık. Hvar’da gece hayatı çok renkli. Güzel balık restoranları, kafeleri var. Diskosu sabaha karşı açılıyor, yani şehir hiç uyumuyor. Adada üç gün kaldık, motosiklet kiralayıp plajlarını gezdik.
Marco Polo’nun doğduğu Korcula, Adriyatik’in en büyük adalarından. Yemyeşil. Anakaraya paralel bir kılıç gibi. Surlarla çevrili adanın Vela Luka ve Blato kasabaları ile Lumbardo ve Racisce gibi köyleri ortaçağ atmosferinde.
AĞUSTOS FESTİVAL MEVSİMİ
Dalmaçya’nın en büyük şehri Dubrovnik’i çok sevdim. Nüfusu yaklaşık 50 bin. Sakin, çiçekler içinde. Ortaçağdan kalma yapılarla dolu. Osmanlı döneminde Ragusa olarak anılıyordu. 1991’deki içsavaşta zarar gören yapılar UNESCO’nun restorasyonlarıyla 2005’te eski görünümünü kazanmış. Kentin en güzel bölümü, tarihi Stari Grad. Mermer döşenmiş meydanları, dik kaldırım taşlı sokakları, uzun evleri, manastırları, sarayları, kiliseleri, çeşmeleri, müzelerinde aynı renk kesilmiş taşlar göreceksiniz. Ploce Kapısı’ndan girip, yüksek duvarlarla çevrili dar yoldan şehrin içine ilerlerken tarihte bir yolculuk yapacaksınız. Temmuz, ağustos şehirde festival zamanı. Her akşam mutlaka eski şehrin meydanında tiyatro, opera ya da sokak sanatçılarının gösterisi oluyor. Hepsi ücretsiz.
ADALAR MOTOSİKLETLE GEZİLİR
Hırvat içkisi Rakija, rakıdan çok farklı. Biraları meşhur. Dubrovnik’te deniz ürünleri çok tüketiliyor. Restoranlarda Boşnak yemeklerine rastlanıyor. Sebzeli balık çorbası, hamur işlerinden "burek" (börek), köfteye benzeyen "çevapi", tütsülenmiş kuru et Suhomeso’yu mutlaka tadın. Şehirde mola verip, üç günlüğüne İstanbul’a gittik. Dönüşte iki gün daha kalıp, sert bir havada yola çıktık. Bir sonraki durağımız Karadağ, Montenegro oldu. 14 saatte vardık. Çok kalmadan Arnavutluk’un Dures kentine geçtik. Kentte yediğimiz deniz ürünlerini ve şarabını unutamıyorum. Üç kişi 30 Euro hesap geldi!
Yunanistan’daki ilk durağımız Korfu Adası’ydı. Dar sokaklarını iki günde, motosikletle keşfettik. Çok turistik ve canlı bir ada. Yemekler bizimkilere çok benziyor. Bizans ve Asya sanatları müzesini gezdik. Çin ve Japonya’ya ait el işleri görülebilir. Lefkas’a uğrayıp Korint Kanalı’na girdik. Bu yapay kanal Adriyatik’le Ege’yi bağlıyor, yolumuzu dört gün kısalttı. Şanslıydık, bir saat bekledik, 150 Euro ödeyip, 30 dakikada geçtik. Sonra Pire Turco Limano’ya vardık. Atina’ya 10 kilometre uzakta. Akropolis’i gezdik. Ardından Kea, Andros, Mikanos, Sakız rotasında günübirlik geziler yapıp Çeşme’ye vardık. Mikonos’tan Çeşme’ye bu aylarda fırtına çok oluyor. Gününü kollayıp geçmek lazım. Bir önceki turumuzda tecrübesizliğimizden, bize bir şey olmaz mantığıyla epey zorlandık. Ama bu sefer temkinli davrandık.
EN SEVDİĞİ 5 YER
á Tayland á Sanfranisco á Hong Kongá Hırvatistan’ın Adriyatik kıyıları á Roma
neyle seyahat ediyor
Uçak, yelkenli, feribot, tren
nerede kalıyor
Butik otellerde, bazen ev kiralıyor
seyahatte ne okuyor
Gezi kitapları, hikaye romanları
ne giyer
Bol pantolon, tişört ve spor ayakkabı
ne yiyor ne içiyor
Yerel yemekler, deniz ürünleri ve Uzakdoğu mutfağı
çantasının vazgeçilmezleri
Kamera, güneş gözlüğü, fotoğraf makinesi, diş seti
kimle seyahat ediyor
Samimi arkadaşlarla veya aileyle
ne alıyor
Bölgeye özgü el sanatları
|