“Elveda değil Yeniden Rumeli demeliyiz”
“Elveda değil Yeniden Rumeli demeliyiz” Milliyet 19 Ekim 2008
YILDIZ YAZICIOĞLU yildiz.yazicioglu@milliyet.com.tr Bir Balkan dostu olarak tanınan Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen: “Dizilerde ve gezilerde Balkanlar çok moda oldu. Ama ‘Elveda Rumeli’ dizisindeki terk ediş hikayesini günümüze denk düşen bir tavır olarak bulmuyorum. Biz ‘Yeniden Rumeli’ demeliyiz. Bunun Türkiye’ye hem siyasi hem de kültürel açıdan çok olumlu yansıyacağına inanıyorum”
Arkadaşına gönder Sitene ekle Sayfayı yazdır
» nasıl oynanır? » kurallar » puanınızı öğrenmek için tıklayın Devletin bürokratik hiyerarşisinde en üstteki koltuk: Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği. Ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, darbe dönemlerindeki asker kökenliler dışında gelenek olduğu üzere “vali” ve “büyükelçi” kökenli isimler yerine bir edebiyatçıyı o koltuğa oturttu. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen sadece edebiyatçı değil, bir Balkan dostu. Bu coğrafyayı yıllar içinde deyim yerindeyse karış karış gezerek, notlarını gezi yazılarına da dönüştüren İsen, onlarca makalesi yanında son olarak Varlık Yayınları’ndan piyasaya çıkan “Balkanlar’da Türk Çocuk Şiiri” ve “Balkanlar’da Türk Çocuk Hikayeleri” antolojileri gibi eserleriyle bir Balkan uzmanı. Eşi Reyhan İsen‘le Balkanlar’a ilgisini paylaşan ve eserlerini torunlarına ithaf eden İsen, Çankaya Köşkü’nde uzman gözüyle bu coğrafyaya neden ilgi duyduğunu, eserlerini ve Türkiye’nin konuk ülke olması için çaba harcadığı Frankfurt Kitap Fuarı’na yönelik görüşlerini anlattı.
Balkanlar’a yönelik ilginiz nasıl gelişti? Benim aile kökenim dolayısıyla Balkanlar’la özel sayılabilecek bir ilişkim var. Ailem Varna-Deliorman bölgesinden Adapazarı’na göç edip yerleşmiş. Çocukluğumdan beri Balkan hikayelerini dinledim. Göç etmişlik duygusuyla o hikayeler bana anlatıldı. Daha ilginci, doktoramı tamamladıktan sonra tesadüfen 1981’de Belgrad Üniversitesi’ne öğretim üyesi olarak gittim. Orada 2,5 yıl çalıştım. Bu durum beni bölgeyi daha yakından tanımaya yöneltti. Bölgedeki Türk etkisiyle ilgili araştırmalar yapmaya başladım.
Bu ilgi bir belgesele ve sayıları artan kitaplara kaynaklık etmiş görünüyor. Doğru. TRT için kurumdakilerle beraber “Dünden Bugüne” adlı bir belgeselin hazırlanmasında yer aldım. Metin yazarlığı yanında her aşamasında bulundum. Edebiyat araştırmaları, makale kitapları, derlemeler yanında Balkanlar’a yönelik bir gezi rehberi hazırladım. “Balkanlar’da Osmanlı Mirası” adlı bu kitap Osmanlı tarihi eserlerini takip ederek yapılabilecek bir gezi rehberi oldu. Birkaç gün önce Almancası yayımlandı. İngilizceye çevrilmesi konusunda da talep var.
“Adını bir Rumeli türküsünden alan yeni bir yayın hazırlıyorum”
Sizce Balkanlar’la Türkiye ilişkisi nasıl? Balkanlar’da Türk nüfus yaşıyor. Çoğunluğu Bulgaristan’da. Karadağ ve Bosna’da da az olmakla beraber Türklerden ama daha çok Müslümanlardan bahsedebiliriz. Orada Türkiye’nin ilgisini bekleyen bir nüfus var. Geçmişte sıkıntılı olan etnik unsurlar Balkanlar’la aramızda sanatta ve siyasi anlamda köprü rolü oynayacak. Dizilerde ve gezilerde Balkanlar çok moda oldu. Ama “Elveda Rumeli” dizisindeki terk ediş hikayesini günümüze denk düşen bir tavır olarak bulmuyorum. Biz “Yeniden Rumeli” demeliyiz. Bunun Türkiye’ye hem uluslararası siyaset hem de bize yakın insanlar ve kültürler açısından çok olumlu yansıyacağına inanıyorum. Balkanlar başta coğrafyasıyla, tarihiyle dünyanın en güzel yerlerinden biri. Benim yaptığım çalışmalar da bu güzel bölgeyle ilişkimizin altyapısını ortaya çıkarmayı hedefliyor. Adını bir Rumeli türküsünden alan yeni bir yayınım olacak. “Varayım Gideyim Rumeline” adıyla hazırlıyorum.
Kitaplarınızda neredeyse her Balkan ülkesinden örnek var, nasıl derlediniz? 20 yıllık birikime dayalı geniş bir kütüphanem var. Bir kısmını da meslektaşlarım ve arkadaşlarım sayesinde derledim. Balkanlar’da yakın dostlarım aracılığıyla oradaki edebiyat dünyasını takip ettim ve ediyorum.
“Balkanlar’a düzenlenen turistik turlara ilgi artacak”
Balkan tarihi ders kitaplarında 1900’lü yıllarla sona eriyor gibi. Mesela “Elveda Rumeli” dizisiyle Makedonya’daki Türk varlığını sanki yeniden hatırlıyoruz. Sizce halkın ilgisi ve bilgisi bu konuda nasıl gelişiyor? Mesela Bulgaristan’da aslında Türk nüfusu daha yoğun ama henüz oraya yönelik ilgi artmadı. Bunu tek başına ders kitabıyla alakalandırmamak lazım. Dünya küçülüyor ve Türk toplumu da şehirleştikçe merak eden bir toplum haline geliyor. Kültüre, sanata ilgi şehirlilikle çok doğru orantılıdır. Bunu turizm için de söyleyebiliriz. Bence önümüzdeki günlerde Balkanlar’a düzenlenen turistik turlara ilgi artacak. Oralardaki refah arttıkça ve ilişkiler geliştikçe tersi de gerçekleşecek, Türkiye’ye Balkanlar’dan çok sayıda turist gelecek.
Balkanlar’a yönelik yeni çalışmanız var mı? Balkanlar’da sevdiğim şehirler diye bir diziye başladım. En sevdiğim şehirlerden birisi Manastır’dır. Ege’yi Adriyatik’e bağlayan yol üstünde, çok önemli bir şehir. Tarihi eserlerle bezeli. Dokusunda Osmanlı izleri kalıcılığını koruyor. Balkanlar’daki kentleri böyle gezi yazısı tadında ama tarihi eserlerini de tanıtarak anlatmak istiyorum.
Başka hangi şehirler sizi etkiliyor? Mesela Filibe. Siz henüz görmediniz ama gördüğünüzde etkileyiciliğini anlayacaksınız. Filibe’nin özelliği Anadolu’dan Avrupa’ya giden yol üzerindeki noktalardan birinde yer almış olması.
“Orhan Pamuk tekil hadise değil”
Cumhurbaşkanı Gül, Frankfurt Kitap Fuarı’nda Orhan Pamuk ile Nobel Edebiyat Ödülü sonrasında ilk defa yüz yüze görüştü. Bu fuar süreci nasıl gelişti, bunu anlatır mısınız? Türk edebiyatı çıkış yakaladı. Son yıllarda adeta şiir, roman patlaması oldu. İyi edebiyatçılar ortaya çıktı. En önemlisi Orhan Pamuk; aldığı Nobel Edebiyat Ödülü ile edebiyatımızdaki birikimi ortaya koydu. Sayın Cumhurbaşkanı ile Pamuk, aslında birbirlerini yakından tanıyan insanlar ancak bu görüşme olanağı orada sağlanabildi. Fuarda, Türkiye’nin onur konuğu olması çok büyük bir fırsattı. Orhan Pamuk’un tekil bir hadise olmadığı böylece görülecek. Fuar aracılığıyla Türk edebiyatındaki yükselişi bir kere daha görme ve gösterme fırsatı elde edildi. Ayrıca Frankfurt’ta yoğun bir Türk nüfusu var. Bu nüfus içindeki ciddi sayıda sanatçı da Türkiye’den gidecek sanatçılarla buluştu. Kısacası fuar, Türk sanat hayatında bir bayrama dönüştü.
Fuar programında Mehmed Uzun’a da sahip çıkıldı, ayrıca azınlık edebiyatıyla ilgili bir panele de yer verildi. Bu program yelpazesine nasıl bakıyorsunuz? Edebiyat zenginliğimizi Avrupa’ya bütün unsurlarıyla yansıtmak gerektiğini düşünüyorum. Bu başarılabilirse Türkiye kendini Avrupa’ya anlatma konusunda da bu fuardan yararlanmış olur. Umuyorum fuar bitiminde de olumlu etkisi görülecek.
Cumhurbaşkanı sizden edebi tavsiye alıyor mu? Tavsiye demeyelim de çok dikkate değer bulduklarımı kendisine iletiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı’na çok sayıda kitap geliyor ve hepsi benim elimden geçiyor. Bir kısmını ayırıyoruz ve Cumhurbaşkanı’nın görevi bittikten sonra kurmayı düşündüğü müzede oluşturulabilecek kütüphane için biriktiriyoruz. Oldukça ciddi sayıda kitap söz konusu, bunları ayrı bir yerde tutuyoruz. Ben buraya gönderilen bu kitaplardan bazılarını dikkatini çekebileceği düşüncesiyle kendisine sunuyorum. Gözden geçirmek istediklerini kendisi okuyor.
Siz imam hatip lisesinden üniversiteye geçmişsiniz. Dünyaya İslami bir çerçeveden değil de edebiyatla bakmayı imam hatip eğitiminizle nasıl bağdaştırdınız? Bu soru son günlerde gündemime başka bir şekilde geldi. Eski Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener’in nehir söyleşisini okudum. O da benimle benzer bir eğitim sürecinden geliyor. Ben ortaokul ikinci sınıftan itibaren yatılı okuyordum, kütüphaneyi keşfettiğimde çok yoğun bir okuma tempom vardı. Cumhuriyet edebiyatı ağırlıklı eserler okuyordum. Onun ilgisine baktım, o da aynı yıllarda yoğun bir siyasi okuma döneminden geçtiğini söylüyor. Demek ki burada karakter denilen bir şey var. Benim edebiyata yöneleceğim o yıllarda belliymiş. Liseden sonra edebiyat fakültesinden mezup olup akademisyenliği seçtim. Dolayısıyla bu zorluğu hayatımda hiç hissetmedim.
“Peynir gurmesiyim” Balkan yemeklerine de ilginiz var mı? Yemek kültürü çok ilgi duyduğum alanlardan biri. Belki iddialı görünecek ama peynir konusunda bir gurme olduğumu söyleyebilirim. Mesela dünyanın en güzel keçi peyniri Ohri’de (Makedonya’nın göl kıyısındaki kenti) yiyebileceğiniz keçi peyniridir. Üsküp böreği özel bir lezzettir. Balkanlar’da özellikle peynire dayalı yiyecek çeşitleri ve börekleri her yerde olumlu sonuçlar verir. Balkanlar’da önemli bir peynir kültürü birikimi vardır.
|