Osmanlı’nın izinde Makedonya
Osmanlı’nın izinde Makedonya Yakup ÖNAL Hürriyet Seyahat Eki, 06.07.2009 Balkanlar’ın yaşayan kültür müzesi Makedonya Cumhuriyeti, Vardar Nehri’nin geniş vadisinde, yüksekliği iki bin metreyi aşan dağların arasına kurulmuş. Yüzölçümü Ankara’dan biraz büyük. 2 milyonluk nüfusunun 77 bini Türk kökenli. 500 yıllık Osmanlı mirası ve doğası özenle korunmuş. Elvada Rumeli dizisinde izlediğiniz manzaraların içinde tatil yapmak isterseniz, beş günlük bir turda tüm Makedonya’yı keşfedebilirsiniz.
Bir zamanlar Osmanlı’nın hakim olduğu şehirleri, Üsküp, Manastır, Kalkandelen, Ohri’yi görmek için düştük yola. Üsküp’ten başladık turumuza. Üsküp Kalesi’nde restorasyon çalışmaları devam ediyor. Buradan bakıldığında, Vardar Nehri ve üzerindeki Tarihi Taş Köprü hemen dikkat çekiyor. Kaleden şehre inen yolun solunda, Türk Büyükelçiliği ve Balkan Üniversitesi bulunuyor. Üniversitenin yanı başında restore edilmekte olan Mustafa Paşa Camii var. 1492’de yapılmış. Restorosyan nedeniyle kapalı. Caminin yanından yokuş aşağı Üsküp Çarşısı’na iniliyor. Çarşı, Üsküp’ü fetheden Yiğit Mehmet Paşa döneminde yapılmış. Taş sokaklarına dizilen tek katlı kuyumcu, ayakkabıcı, kuruyemişçilerin arasında yürürken İskender Kebap, Bursa Kumaş gibi Türkçe tabelalar dikkatimizi çekiyor. Üsküplü Türklerin işlettiği bu dükkanlarda Türkiye’den gelen ziyaretçiler özel bir sevgi ve muhabbetle karşılanıyor.
HARABATİ TEKKESİ’NDE TATLI BEKTAŞİ SOHBETİ
Çarşının ortasındaki havuzlu restorana uğrayıp, “Aman... Üsküp’e geldiğinizde, yemeden gitmeyin” denilen, çömlekte kurufasulye ve sucuk siparişi verdik... Biz beğendik, sizin de beğeneceğinize inanıyorum. Üsküp’te Murat Paşa Camii, Kapan Han, Alaca Camii, Yahya Bey Camii, İsa Bey Camii, Sultan Murad Camii ve Saat Kulesi’ni mutlaka görün. Makedon Radyosu’nda Türkçe editörlük yapan Seyhan Yakupi bize eşlik ediyor. Türk kahvesine davet ediyor. Burada, Üsküp’ün adının nereden geldiğini öğreniyoruz. Üsküp’ü Bizansılar’dan “yüz küp” altın karşılığı, Yiğit Paşa satın almış. Yüz küp, zamanla Üsküp halini almış. Üsküp’ün içinden geçen Vardar Nehri’nin üzerindeki tarihi Taş Köprü’den yürüyerek meydana çıkıyorsunuz. Üsküp doğumlu Nobel Barış Ödülü sahibi Rahibe Terasa’nın evinin de bulunduğu cadde kafelerle dolu. Cadde üzerindeki bronzdan yapılma heykeller dışında, Türkiye’yi tanıtan afişler de dikkatinizi çekecektir. Üsküp’te faaliyet gösteren Koç Holding’e ait Ramstore, halkın epey ilgi gösterdiği alışveriş merkezlerinden. Üsküp’ün gecelerinin de eğlence açısından iyi olduğu söylenmesine rağmen biz, Vardar Nehri yanındaki bir lokantayı tercih ettik.
Ertesi gün, Tetovo’ya (Kalkandelen) yolumuzu düşürdük. Makedonya’nın üçüncü büyük şehri, Şar Dağı eteklerinden geçen Pena Nehri’nin kenarına kurulmuş. Şirin bir şehir. Kalkandelen’de ünlü Alaca Camii’nin yanı sıra, Osmanlı’dan kalma köprüler olduğunu öğreniyoruz. Balkanlar’daki en önemli yaşayan yapı olarak kabul edilen, Bektaşilerin Merkezi, Harabati Tekkesi de bu şehirde. Tekkenin giriş kapısının karşısı Müslüman mezarlığı. Mezar taşlarının üzerinde ay yıldızlar görüyoruz. Tekkeden içeri giriyoruz. Tekkenin lideri Bektaşi Babası Tahir Eminiz. Dervişliğini Abdulmuttalip Bakıri yapıyor. Derviş Bakıri tekkenin hizmetkarı olduğunu belirterek, “tatlı yiyelim, tatlı konuşalım” diyor. Bize şeker ikram edip, tekke hakkında bilgiler veriyor. Ziyaretçi defterinde, İstanbul eski Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah gibi isimlere rastlıyoruz. Kalkandelen’in çıkışındaki SEUU (Güney Doğu Avrupa Üniversitesi) yer alıyor. Üniversitenin kapı görevlisi Türk. Ankara Üniversitesi Ekonomi Mezunu arkadaşımız, Kalkandelen Türklerinden Sevil Recepi de bu üniversitede öğretim üyesi. Öğrenciler arasında Türkiye’den gelenlerin bulunduğunu öğreniyoruz.
MANASTIR’IN KIZLARI GÜZELLİĞİYLE MEŞHUR
Ohri’nin yanı başındaki Struga şehri, Srno Drim nehrinin kıyısına kurulmuş. Ohri Gölü’nü besleyen nehrin iki yakası da lokantalarla dolu. Buraya yolunuz düşerse, alabalık yemeden ayrılmayın. Struga’daki edebiyat çevrelerinden her yıl 21-27 Ağustos tarihleri arasında “Uluslararası Struga Şiir Akşamları” düzenlendiğini öğreniyoruz. Üstelik 1974’te Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya Altın Çelenk Ödülü verilmiş. Yolumuzu Bitola’ya (Manastır) düşüreceğiz ama önce Resne’ye uğuyoruz. Resneli Niyazi Bey’in konağını geziyoruz. İttihat Terakki’nin önde gelen isimlerinden Resneli Niyazi, Türk-Yunan savaşında gösterdiği başarılarla tanınıyor. Koruması tarafından öldürülmesi “Ne şehittir ne de gazi, pisi pisine gitti Niyazi” sözüne ilham vermiş.
Resne’deki kısa ziyaretin ardından Manastır’a varıyoruz. İlk durağımız Mustafa Kemal’in 1899’da mezun olduğu Askeri İdadi. Kışladaki Anı Odası’nı ziyaret ediyoruz. Görevli odayla ilgili bilgi veriyor. Mustafa Kemal’in öğrencilik dönemini yansıtan balmumu mumyası, fotoğrafları, giysilerinin sergilendiği odada, hayatını anlatan video izlenebiliyor. Manastır’ın çarşını gezerken her yerde Osmanlı’nın izi görülüyor. Gençlerin piyasa yaptığı Şirok Caddesi’nde Türk Konsolosluğu’nu görüyoruz. Yine karşımıza Elveda Rumeli dizisinin Fatma’sı Şebnem Sönmez ve oyunculardan iki kız kardeş çıkıyor. Şebnem Hanım’la ayak üstü sohbet ediyoruz. Manastır’ın içinden geçen Vardar Nehri kenarındaki lokantalar, Osmanlı’dan kalma camiler, evler dikkat çekiyor. Manastır’da 1506 da yapılmış İshak Çelebi Camii’nin bahçesi Osmanlı mimarisini yansıtan işlemeli taşlarla dolu. Manastırlı dostumuz “Sizde İzmir’in, bizde Manastır’ın kızlarının güzelliği dillere destandır” diyor. Makedonya bu aralar Türkiye’den gelenlerin yoğun ilgi gösterdiği yerler arasında ön sıralarda yer alıyor. Tadımlık bir gezi için beş gün yeterli.
OHRİ
Yemyeşil ormanların arasından kıvrıla kıvrıla geçen yoldan Ohri’ye yaklaşırken, çevredeki köylerin minareleri dikkatimizi çekiyor. Yol kenarlarında açılan küçük tezgahlarda bal kavanozları sıralanmış. Ohri’de bal, çay ve kahveyle de tüketiliyor. Fincanın yanına küçük pakette bal konuluyor. Ohri, 42 bin nüfusuyla Makedonya’nın yedinci büyük şehri. UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesinde. İki ülkeye sınırı olan şehir, derinliği 300 metreyi bulan muhteşem Ohri Gölü’nün kıyısına kurulmuş. Tito’nun konağı yakınındaki otelde konaklıyoruz. Tito için dağı delip, göle inen asarsör yapmışlar.
Göl kenarındaki kafede karşımıza geçmişin giysileriyle oyuncu Erdal Özyağcılar çıkıyor. TV dizisi Elveda Rumeli burada çekiliyor. Kısa bir sohbetten sonra, biz Ohri’yi gezmeye, o sete gidiyor. Gölün yedi yılda bir kendini temizlediğini öğreniyoruz. Avucumuza aldığımız su berrak ve tatlı. Ohri çarşısındaki Halveti Tekkesi’ni ziyaretimizde kanlı sancağı görüyoruz. Ziyaretçi defterinde, merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Genelkurmay eski Başkanı İ. Hakkı Karadayı, İngiltere Prensi Charles’ın fotoğrafları var. Ohri sokakları bize hiç yabancı gelmiyor. Osmanlı-Türk mimarisinin en güzel örneklerini taşıyan evler, daracık sokaklara dizilmiş. Film için kullanılan eve girdiğimizde bizi Ohri’li ressam Zivko Pejoski karşılıyor. Tablolarını, rölyeflerini gösteriyor. Ohri Kalesi’ne çıkıp, gölü, şehri seyrediyoruz. Kırmızı kiremitli çatıların üstünden gölün mavisi etkileyici. Ohri’li arkadaşımız “Galiçitza Dağı’nın eteklerindeki bu rengarenk su kütlesinin benzerine başka yerde rastlayamazsınız” diyor. Gölde tekne turu yapıp çevredeki dağlara bir de sudan bakıyoruz. Gölden çıkan inci, çarşıdaki kuyumcuların en fazla sattığı ürünlerden. Kenti beş asır yöneten Osmanlı’dan kalan Haydar Paşa, Kuloğlu, Hacı Hamza, Ali Paşa, Hacı Durgut camileri kültür mirası olarak özenle korunuyor.
|