Anasayfa   İletişim  
Reklam  
-->
   
 
 
   
Google
   
   
    
 
 
 

 
 
 
 
 

Şalterleri indirin, tempoyu durdurun...

Cumhuriyet Dergi 19.07.2009
Şalterleri indirin, tempoyu durdurun...

Stop the Tempo, Romanya’nın asi oyun yazarı Gianina Carbunariu’nun eseri. “Bir şey olmak” zorunda bırakılan üç gencin yaşamı üzerinden hayatı sorguluyor. Hikâye, bir gece kulübünde başlıyor. Zaten oyun da bir barda sahneleniyor.

ZUHAL AYTOLUN

Hayat çok hızlı akıyor. Hep bir yerlere yetişiyor ya da yetişmek zorunda hissediyoruz. Bir an her şeyin durduğunu düşünsenize. Hiç bulunmak istemediğiniz bir ortamda, bir anda karanlığa düştüğünüzü... Belki pek çok şeyi düşünme fırsatı bulur insan, kimbilir? “Stop the Tempo” oyunu işte bunu yapıyor, şalterleri kapatıp bir anda karanlıkla başbaşa bırakıyor izleyeni. Romanya’nın asi oyun yazarı Gianina Carbunariu‘nun yazdığı oyun “bir şey olmak” zorunda bırakılan üç gencin yaşamına odaklanıyor. Hikâye, gece kulübünde başlıyor. Zaten oyun da bir barda, Beyoğlu Bekâr Sokak’taki Mask Live’da sahneleniyor. Hem üç gencin kariyer yapmak, cool görünmek, âşık olmak, para kazanmak, yani “bir şey olmak” zorunda bırakılışlarına tanıklık ediyor, hem de oyunun bir parçasıymış gibi hissediyorsunuz kendinizi. Romen Kültür Enstitüsü’nün desteğiyle sahnelenen oyun, Özen Yula ve Mehmetcan Minciözlü çevirisi ve Yula’nın yönetiminde ağustos sonuna kadar her cumartesi saat 21.00’de izleyiciyle buluşuyor. Şalterleri indirerek karanlıkla aydınlığı yakalamaya çalışan üç genci de Sanem Öge, Selin Zafertepe ve Sezgi Mengi canlandırıyor. Özen Yula ile oyun üzerine konuştuk.

- Stop the Tempo’yu sahnelemeye nasıl karar verdiniz?

- Wiesbaden Bienali’nde oyunun orijinal kastını izlemiştim beş yıl önce. Çok farklı bir yorumdu. Romanyalı oyuncular, yazar Gianina Carbunairu’nun rejisinde oynamışlardı. Oyunun aslının kitabını New York’ta bulup okuyunca dil özellikleri de iyice dikkatimi çekti. Böylelikle serüven başladı.

- Romanyalı üç gencin yaşadıkları büyük dönüşüm, hangi açılardan Türkiye’yle örtüşüyor?

- Türkiye, fazla Amerikan güdümlü bir vahşi kapitalizm sürecinde yaşadı, yaşıyor. Dolayısıyla aynı tür çözülmeleri bizim gençlerimizde de fazlasıyla görüyoruz. Marka tutkusu, daha fazla kazanma hırsı, “cool” görünmek, “popüler” olmak derdi, daha iyi yaşamak hevesi ve bunun sadece parayla olabileceğini düşünmeleri ortak yönler. Çöken bir sistemin ardından yeni bir hayata uyum sağlama çabaları da ortaklıklar içeriyor. Bir enkazdan çıkıp yeni bir ev kurmaya çalışıyor gençler. Bu arada da çok şey yitiriyorlar tabii.

- “Bir şey olmak” zorundalığı gençleri nasıl etkiliyor?

- Bütün bu “olma” çabaları tam anlamıyla bir olmamışlık, oturmamışlık getiriyor. Daha “ham”, “basit” bir durum söz konusu. Ama bayağılığa varan bir basitlik bu. Kendilerini kanıtlama çabaları, “biri” olabilmek, bir “etiket” sahibi olmak derdiyle yanıp tutuşmaları üzüntü veriyor bana. Hem yaşamaları gereken koskoca bir hayatı da kaçırıyorlar ellerinden. O yaşta insan neleri kaçırdığının farkına dahi varmıyor. Asıl acı olanı daha sıradan ve masum gençlerin o toplumda biri olma çabaları sonucunda tutunamamaları.

- Nasıl bir tutunamayış peki o?

- Yani sistem sizi bir yerde olmaya ya da birileriyle hareket etmeye zorlayabilir. Belli bir kesime yakın davranırsanız zirveye de çıkabilirsiniz ve biri olursunuz. Tek başınıza sürdürdüğünüz çabalar ise bireysel olarak kalmaya mahkûmdur genelde. Gerçekten belli yetenekleriniz yoksa, dayanıklı ve azimli değilseniz, tutunamazsınız ve parçalanma başlar.

- Oyun vahşi kapitalizmi de sorguluyor. “Daha fazla satın al”, “daha iyisi çıkmış onu al”... Tükettikçe varsın, tüketmek için çalışıyor ve kazanıyorsun...

- Oyun ciddi bir vahşi kapitalizm eleştirisi ama bunu asık suratla yapmıyor. Bu da oyunun ve yazarın erdemi. Ben de yönetmen olarak onlara yakın durmaya gayret ettim. Bir şeyi güldürerek anlatırsanız seyirciye daha net ulaşabilir. “Tükettiğin kadar varsın!” mantığı, “Tükettiğin kadar tükenirsin!” mantığına evrilmeli bence.

- Sizce oyunun karakterleri Maria, Paula ve Rolando aramızda dolaşıyor mu?

- Evet, buna olumsuz cevap vermem mümkün değil. Onlar sadece bilinçli olmadan, sırf sıkıntıdan bir eylem başlatıyorlar. Ama bu süreçte bilinçleniyorlar.

- Panik, karanlık ve sessizlik... Sizdeki karşılığı nedir bu kavramların?

- Her yeni sistemle ya da olayla bir panik başlar. Nasıl olacaktır, bu yeni düzenle nasıl baş edilecek ya da buna nasıl uyum sağlanacaktır. Ama yola devam etmek için bir soluk almak gerekir. İşte karanlık bunu sağlar. Karanlıkta kendinizle kalırsınız. İster istemez bir yalın olma hali gelir insana. Sessizlik ise susmanızın neticesidir. Bambaşka bir hayat, düzen ve denge kurulur. İşte orada kendi kendinize kalıp hayatınızı yeniden değerlendirebilir, yeniden yola koyulacak gücü içinizde bulabilirsiniz.

- Peki ya siz bu üç gencin yerinde olsaydınız nerelerin şalterini indirirdiniz?

- Ben olduğu gibi Türkiye’nin şalterini indirirdim. Kadınlar, erkekler, gayler, şehirliler, taşralılar, Türkler, Kürtler, Aleviler, Kemalistler, dindarlar, fanatikler, ateistler, cahiller, entelektüeller, feministler, hümanistler, milliyetçiler, sanatçılar, askerler, televizyoncular, teröristler, polisler bir süre karanlıkta kalıp düşünseler, bu ülkeye iyi gelirdi. Karanlıkta biraz durup düşünmek belki bizi aydınlıkta bir adım ileri götürür. l


 

 
Nutuk (Sesli ve Görsel)
 
Etkinlik Takvimi
Kasım , 2024
PzrPztSalÇrşPrşCumCts
1 2
3 4 5 6 7 8 9
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28 29 30
 
 
 
 
 
Copyright Aralık 2002 © balkanpazar.org
tasarım ve uygulama Artgrafi.net