‘Osmanlı’nın Öcalan’ı’ Yane Sandanski
‘Osmanlı’nın Öcalan’ı’ Yane Sandanski
26 Temmuz 2009 Hürriyet Soner YALÇIN sonery@hurriyet.com.tr
Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununun barışçıl çözümüne ilişkin ağustos ayında açıklayacağı “yol haritası” yazılıp konuşulmaya başlandı. Bundan tam 100 yıl önce Osmanlı Makedonu Yane Sandanski’nin de Şark Sorunu’nu çözecek bir reçetesi vardı! Sandanski, Osmanlı sosyalistiydi; dağa çıkmıştı. Ancak bağımsızlıktan yana değildi, çözümü dış güçlerde değil Osmanlı yönetimiyle ittifakta aradı. Bir dönem dağlarda çatıştığı İttihatçılarla masaya oturdu. Ve sonra...
YANE Sandanski bugün hem Bulgaristan’ın hem de Makedonya’nın milli kahramanıdır.Sandanski’nin adı şehirlere, stadyumlara, okullara verilmiştir. Her iki ülkede de heykelleri vardır. Bir dönem Osmanlı’nın da kahramanıydı.
1908 Temmuz Devrimi (II. Meşrutiyet) gerçekleştiğinde sokaklara çıkan Osmanlıların ellerinde hürriyet kahramanları Enver’in, Eyüp’ün, Resneli Niyazi’nin kartpostalları gibi, bir dönem Osmanlı askeriyle çarpışan Yane Sandanski’nin de fotoğrafları vardı!
Peki Osmanlı sosyalisti olan Yane Sandanski kimdi?..
Gerilla Sandanski
Tarih 31 Mayıs 1872.
Bugünkü Bulgaristan ile Makedonya arasındaki dağlık Pirin sınır bölgesindeki Vlahi Köyü’nde dünyaya geldi.
Makedonların 17 Ekim 1878’de, Osmanlı’ya karşı ayaklandıkları Kresna Olayları’nın önderlerinden biri de babası İvan’dı.
Osmanlı ayaklanmayı bastırdı; Sandanski annesiyle birlikte yeni özerk olmuş Bulgar Prensliği’ndeki Dupniça’ya kaçtı.
Yoksulluk nedeniyle pek okuyamadı. Amelelik yaptı. Amcasının bürosundaki bir avukatın yardımcılığı görevini yürüttü.
Babası gibi siyasal olaylarla ilgiliydi. Yirmi beş yaşında “Mladost” (Gençlik) derneğine üye oldu. Dernek daha çok Bulgar sorunuyla ilgilendiği için ayrıldı.
Gizli Makedonya Devrimci Örgütü’ne (IMARO) katıldı.
Sandanski’nin hedefi Makedonya’nın kurtuluşuydu.
Sürekli toplantılar düzenledi; köylüleri örgütledi; Makedonlara silah yardımı için para topladı. 1901’de Amerikan vatandaşı Mrs. Ellen M. Stone’u kaçırıp 14 bin lira fidye aldı. Bu parayla silahlı bir müfreze kurup dağa çıktı.
O artık Bulgaristan’daki Makedon göçmenlerin lideriydi.
Gerilla savaşı yaptı. “Kurtarılmış bölgeler” oluşturmaya başladı.
Makedonya; Bulgar, Yunan, Sırp ve Arnavutların hak iddia ettiği bir bölgeydi.
Osmanlı’ya başkaldıran Sandanski buralardan hep destek aldı.
En büyük desteği de Osmanlı askerleri sıkıştırdığında kaçıp saklandığı özerk Bulgar Prensliği’nden aldı. Kuşkusuz onların arkasında da Rus çarlığı vardı!
Diğer Batılı devletler de seyirci değildi. “Hasta Adam” Osmanlı İmparatorluğu paylaşım masasına yatırılmıştı.
Osmanlı ise şaşkındı. Nereye nasıl yetişeceğini bilemez haldeydi.
“İnsan haklarını ihlal ediyorsunuz” diyen Avrupalıların hışmına uğruyordu.
Diğer yanda...
Daha gerilla savaşını bile bilmiyordu.
Örneğin 1902’de Razlık bölgesi Şarapçı Boğazı’nda Sandanski tarafından pusuya düşürülen Osmanlı neferleri 10 şehit 20 yaralı verdi.
Evet Osmanlı şaşkındı...
Solcular ve sağcılar
Tarih 2 Ağustos 1903.
Makedon Devrimci Örgütü dünya kamuoyunun ilgisini bölgeye çekmek için (kuşkusuz bunda Osmanlı yönetiminin yeni koyduğu ehl-i hayvan ve şahsi verginin de rolü vardı) büyük bir ayaklanma başlattı.
Makedonların bugün hâlâ bayram olarak kutladıkları “İlinden Ayaklanması” Osmanlı’nın çok sert önlemleriyle bastırıldı.
İsyan bastırıldı ama Avrupa’nın bölgeye ilgisi daha da arttı. Ayaklanma Avrupalılara bir fırsat verdi. Osmanlı ile “Mürzsteg Reform Programı” üzerinde anlaştılar. Artık Balkanlar’ın bazı bölgelerinde Avrupalı jandarma güçleri görev yapacaktı!
Avrupa’nın Balkanlara müdahalesi Makedon Devrimci Örgütü’nü böldü.
Yane Sandanski’nin başını çektiği sosyalistler (levitsi), Avrupa’nın Balkanlar’a müdahalesine karşı çıktılar. Makedonya’nın ve tüm Balkanlar’ın emperyalist büyük güçler tarafından paylaşılmak istendiğini söyleyerek; en iyi çözümün Osmanlı bayrağı altında eşit hak ve yükümlülükler ile, anayasal bir sistemde yaşamak olduğunu savundular.
Sandanski’ye göre çözüm; Osmanlı’nın liderliğinde tüm halklarının kardeşlik temelinde bir arada bulunacağı Balkan Federasyonu’ydu.
Örgütün sağ kanadı (desnitsi) ise Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasını, Makedonların Bulgarlar ile birleşmesini istiyordu.
Kuşkusuz her iki grup arasında ideolojik ayrılıklar vardı; Sandanski, papazların eteklerinin öpülerek kazanılan zaferin özgürlük getirmeyeceğini söylüyordu. Laik eğitimden yanaydı. Resmi dilin Türkçe olmasını ama bölgesel dillerin de öğretilmesini savunuyordu.
Uzatmayayım...
Örgüt içindeki bu iki farklı görüş zamanla silahlı çatışmalara neden oldu. Nisan 1905’te Sandanski’ye suikast düzenlendi, ağır yaralı olarak kurtuldu. Görüşlerinden geri adım atmadı.
Üstelik Makedonları bile şaşırtarak, Osmanlı’nın modernist hareketi İttihat ve Terakki ile ittifak yaptı.
Ve bu nedenle 1908 Temmuz Devrimi’ne coşkuyla katıldı.
Dağdan indi; Selanik’te halka seslendi. Artık kardeşlik, eşitlik ve özgürlük dönemi başlamıştı. O da birçok Osmanlı gibi, Kanuni Esasi’nin yürürlüğe girmesiyle tüm sorunların ortadan kalkacağına inanıyordu.
Savaştığı komutanla aynı masada
Yane Sandanski Temmuz Devrimi’nden sonra bir bildiri yayınladı. “Köle halk efendi oldu” diyen Sandanski, toprak ve vergi reformlarıyla ıslah edilmiş güçlü Osmanlı’nın en büyük destekçisinin bölgesel özerkliğe kavuşacak Makedonya olacağını söyledi.
Temmuz Devrimi’nin sömürgeci büyük Batılı devletlerin yayılmacı oyunlarını bozacağına inanıyordu.
Sandanski, İttihatçılara sunulmak üzere “Nevrokop Programı”nı hazırladı.
İttihatçılar Selanik’teki görüşmeye, daha birkaç yıl önce Sandanski’yle silahlı çatışmalara giren Yarbay Tahsin (Uzer) Bey’i gönderdi.
Toplantılar sırasında Bulgaristan bağımsızlığını ilan etti.
Sandanski her ne kadar “Makedonya Makedonlarındır” açıklaması yapsa da Makedonlar, bağımsız Bulgaristan’ın boyunduruğuna girmeye çok hevesliydi.
Sandanski, Sultan II. Abdülhamid ile Kral Ferdinand’ın farkı olmadığını söylüyordu ama artık onu dinleyen Makedon sayısı her geçen gün azalıyordu.
Sandanski İstanbul’da
Birlikten, eşitlikten, özgürlükten bahseden İttihatçılar daha tam iktidar olamadan, İstanbul’da 31 Mart 1909 gerici ayaklanması patlak verdi. Sandanski 1200 kişilik silahlı gücüyle Harekât Ordusu’ndaki Miralay Hasan İzzet Bey’in komutasına girdi; İstanbul’a geldi.
Sandanski İstanbul’daki ayaklanmayı bastırmaya yardım etti ama örgütü içindeki isyana engel olamadı. Bulgaristan’ın bağımsızlığı Makedon Devrimci Örgütü’nü parçaladı. Sandanski, Federal Halk Partisi’ni kurdu.
Bulgarlar kendilerine katılmayan Sandanski’ye suikast düzenlediler. Öldüremediler.
Fakat Bulgarlar Makedonların tamamen kendilerine katılmalarına engel olan Sandanski’yi yok etmeye kararlıydılar.
Ve Sandanski 22 Nisan 1915’te pusuya düşürülerek öldürüldü. Tabancalarını ateşleyenler Makedon Devrimci Örgütü’nün sağ kanat liderlerinden Todor Aleksandrof’un tetikçileriydi. Bizzat emri veren ise Bulgar Kralı Ferdinand’dı.
Halkların kardeşliğini savunan, Avrupalı emperyalistlerin Balkanlar’a girmesine karşı çıkan Yane Sandanski’nin sonu Osmanlı’dan farklı olmadı.
Her ikisi de kaybetti...
Kürt sorununu Halil İnalcık çözer!
BAŞLIK şaşırtıcı gelebilir.
Gelmesin. Çünkü, tarih bilinci olmadan siyaset yapılamaz.
Türkiye’nin sorunudur bu. Kürt sorununun çözümüne ilişkin herkesin bir fikri var. Ancak temel soruna ilişkin kimsenin pek bilgisi yok.
Madem ana yazımızda Osmanlı-Bulgaristan-Makedonya sorunundan bahsettik. Buradan devam edelim.
Daha düne kadar Batılılar, “Barbar Osmanlılar kılıç zoruyla Balkanlar’ı fethettiler, despot bir yönetim kurdular, canından bezen Hıristiyan halk isyan ederek Osmanlı’yı topraklarından kovdu” tezini savunuyorlardı.
Ancak bu tezi tarihin çöp sepetine atanlar da var. Bunlardan biri de ünlü tarihçimiz Prof. Halil İnalcık.
Prof. İnalcık Osmanlı dönemindeki Bulgar tapu kayıtlarını incelerken bir gerçekle karşılaştı: Bulgar isyanının temel sebebi, ne kilise ne de komitacılardı. Asıl mesele ekonomikti. “Şark Sorunu”nun temelinde Osmanlı kamu arazilerinin paylaşım sistemi olan tımar yatıyordu.
Fetih döneminin başarılı toprak paylaşım sistemi, 17’nci yüzyılda bozulmaya başlamış ve 19’uncu yüzyıl başında ise kaldırılmıştı.
Bu sistemin bozulmasıyla birlikte miri/kamu toprakları Osmanlı yönetiminin de desteğiyle Müslüman ağalar toplamaya başlamış ve bu oluşan despotik derebeylikler Hıristiyan köylüleri yarıcı olarak kullanmışlardı.
Prof. İnalcık diyor ki; 19’uncu yüzyıl Balkan ayaklanmalarının asıl sebebi, eski Osmanlı rejiminden kalan ağalık rejimiyle, Hıristiyan köylünün topraklarına sahip çıkma mücadelesidir.
Yani İnalcık Hoca, “Siyasal meselenin, isyanın-ayaklanmanın temelinde toprak meselesi var” diyor.
Sadece o mu diyor; hayır! Türkiye’de bu tezi ilk ortaya atan tarihçimiz rahmetli Prof. Ömer Lütfi Barkan’dı.
Her iki tarihçi de olayları, sorunları “Annales Okulu”nun sosyal-iktisadi tarih yaklaşımıyla/yöntemiyle ele almaktaydılar.
O halde Kürt sorunu konusunda “doğru okuma” yapmak zorundayız.
Kürt sorunun temel meselesi nedir?
Dünün sihirli sözcüğü “medeniyet” idi; bugünün her derde deva sözcüğü “demokrasi”!
Namık Kemal’ler, Ziya Paşa’lar, Talat Paşa’lar, Enver Paşa’lar yani Jön Türklerden, İttihatçılara kadar hepsinin ideali vardı: “Ah bir Kanuni Esasi/Anayasa ilan edilsin, her şey yoluna girer.”
Bu duygusallığı ve yüzeyselliği günümüzde de görmek mümkün. Sanıyorlar ki “Hele bir anayasa değişsin Türkiye demokratikleşsin, her şey yoluna girer!”
Ne kolay değil mi? Oysa...
Kürt sorunu aslında dünün “Şark Sorunu”dur.
Sorunun sınıfsal olduğunu söyleyen kişi ise TBMM onur ödülü sahibi duayen tarihçi Marksist de değildir, Halil İnalcık’tır.
Osmanlı, 19’uncu yüzyıl başında Baban, Behdinan, Soran, Bohtan gibi Kürt derebeyliklerini yok etti ama aşiret ve şeyhlere dokunmadı. Hatta bunları kolladı. Bu feodal düzenin sürmesinden yarar umdu.
Ne yazık ki Türkiye de bu feodal düzeni tasfiye edemedi.
Sorunu çözmek isteyenlerin Kürt açılımına toprak reformu yaparak başlamaları gerekmiyor mu? İşin en zor aşaması bu.
Çünkü Atatürk bile bunu başaramadı...
Atatürk’ün bile gücü yetmedi!
ATATÜRK Kürt sorununun temelinde neyin yattığını biliyordu. Fakat 15 yıllık iktidarı boyunca toprak reformu meselesini çözemedi.
Her 1 Kasım günü TBMM’nin açılışında yaptığı konuşmasında toprak reformunun yapılmasını istedi.
Hatta son olarak 1 Kasım 1936’da yaptığı konuşmada yasayı bir türlü çıkarmadığı için milletvekillerini sertçe eleştirdi. “Topraksız köylü bırakılmamalıdır” dedi. Dedi ama ömrü yetmedi.
Keza İsmet İnönü de aynı görüşteydi. II. Dünya Savaşı’nın çıkması reform çabalarının askıya alınmasına neden oldu. Savaştan sonra ise A. Menderes, E. Sazak gibi toprak ağaları Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’na karşı çıkıp CHP’den koptular; DP’yi kurdular.
1936’da toprak reformuna destek veren Celal Bayar bile artık karşı safa geçmişti.
İşte bizim “demokrasi” anlayışımızın özetidir bu; çokpartili bir siyasal yaşam başlayıp sandıklar kurulunca demokrasinin geldiğini sanıveririz!
DP’nin aşiret reislerini, şeyhlerini TBMM’ye sokmasıyla Kürt sorununun çözüleceği aldatmacasına kapılıveririz!
Oysa Osmanlı ile DP’nin Kürt sorununa bakışı arasında paralellik vardı. Feodal beylerin/dini şeyhlerin gönlünü hoş ederek gerici bir çözüm bulma yöntemiydi bu.
Cumhuriyet’in getirdiği devrimler sayesinde okullara gidip meslek sahibi olan yoksul genç Kürtler seslerini çıkarmaya başlayınca, çözümü şeyhleri TBMM’ye getirerek gerçekleştireceğini sananların ezberleri bozuldu. Yüzlerindeki demokrasi maskesi düşüverdi, DP, 50 Kürt’ü hemen cezaevine tıktı. Cumhurbaşkanı Bayar, gerekirse bu Kürtlerin Taksim Meydanı’nda sallandırılacağını söylemekten geri durmadı.
Toprak ağalarının partisi DP’nin, Kürt sorununun temel meselesini analiz etmesi ve bu konuda adımlar atması hayaldi.
Kürt sorununun çözümüne ilişkin en somut adımı 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesini yapan subaylar attı!
Çoğunluğu toprak ağası, şeyh olan 485 Kürt önde geleni Sivas’ta bir kampta toplatıldı. “Ağalık, şeyhlik düzeni yıkılacaktır” diyordu genç subaylar.
Aynı dönemde, -daha sonra AP genel başkanı olacak- General Ragıp Gümüşpala bile “Şarkta 40 köyü olan ağa, şeyh var, derebeyleri var” diyor ve bunların tasfiye edilerek toprak reformu yapılmasını istiyordu.
Askerler Kürt Enstitüsü kurulması için toplantılar bile düzenlediler.
Ancak ne feodalizmi tasfiye ettiler ne de kültürel haklar konusunda bir şey yapabildiler.
Kürt sorununu darbeciler bile çözemedi.
Yani...
Sonuçta hiçbir siyasal iktidar ağalık-şeyhlik düzenini yıkamadı; toprak reformunu gerçekleştiremedi.
Şimdi bugünlerde Kürt açılımından bahsediliyor.
200 yıllık sorunun hâlâ kişiye/kişilere endekslenerek çözüleceği sanılıyor.
Temel sorunu kimse telaffuz etmiyor.
|