Bulgaristan’ın eski Cumhurbaşkanı Jelev, Türkiye’nin AB üyeliğini değerlendirdi, Ankara’ya önemli mesajlar verdi
Cumhuriyet 26.07.2009 Bulgaristan’ın eski Cumhurbaşkanı Jelev, Türkiye’nin AB üyeliğini değerlendirdi, Ankara’ya önemli mesajlar verdi
PORTRE
DR. JELYU JELEV
Veselinovo, Bulgaristan, 1935 doğumlu. Yükseköğrenimini Sofya Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde yaptıktan sonra aynı üniversiteden felsefe doktorasını aldı. Bulgaristan Komünist Partisi üyesiyken muhalif fikirleri nedeniyle 1965’te ihraç edildi. Altı yıl işsiz kaldı. 1989’da Glasnost ve Yeniden Yapılanmayı Destekleme Kulübü kurucu üyesi ve başkanı oldu. İleriki tarihlerde Demokratik Güçler Birliği Koordinasyon Konseyi Başkanlığı’na getirildi. Todor Jivkov rejimi devrilince Ağustos 1990’da Bulgaristan Cumhurbaşkanlığı’na seçildi. 1996’da yapılan seçimlerde Petar Stoyanov karşısında kaybederek 1997’de Cumhurbaşkanlığı’nı devretti. Yine de siyasetle ilişkisini kesmedi. Liberal Demokratlar Birliği ve Liberal Enternasyonal’in fahri başkanı oldu. 1997’de Jelyu Jelev Vakfı’nı, bunun ardından da Güneydoğu Avrupalı siyasi liderleri bir araya getiren Balkan Politikalar Kulübü’nü kurdu ve başkanı oldu. Birçok kitap yazdı. Bunların en ünlüsü 1982’de basıldıktan üç hafta sonra yasaklanan faşist diktatörlüklerle sosyalist rejimler arasındaki benzerliklere dikkat çektiği “Faşizm” adlı kitabıydı.
Avrupa bir gün
kapınızda bekleyecek
- Türkiye’nin kalabalık nüfusu nedeniyle mi?
- Evet. Çünkü o zaman Avrupa Parlamentosu’nda (AP) en fazla sayıda milletvekiline Türkiye sahip olacak. Bu durumda Almanya’nın AP’deki gücü ikinci sıraya inecek. Ama Türkiye’nin tam üyeliği için verilen destekleri de unutuyorlar.
Bir kere Türkiye’nin öbür AB üyesi ülkelerin aksine çok genç ve dinamik bir nüfusu var. Öbür AB üyesi ülkelerin nüfusu gittikçe yaşlanıyor. Hatta bazılarının nüfus artışları eksiye düştü. Düşünün, dünyada Çin gibi, Hindistan gibi muazzam nüfusu olan koca ülkeler var. Bunlar karşısında AB olarak biz ne yapabiliriz?
O Fransa Parlamentosu oturumunda onlara şunu da söyledim:
“Bir gün gelecek AB Türkiye’nin AB’ye üye olmak istemesinden daha fazla Türkiye’yi AB’ye almak isteyecek.”
- Bugünkü Rusya’nın durumunu nasıl görüyorsunuz? Sizce Rusya’nın gücü iyice zayıfladı mı yoksa yeniden büyük dünya gücü olma yolunda mı ilerliyor?
- Aslında Rusya’nın dıştan bakıldığı zaman politik görüntüsü biraz kafa karıştırıcı. Demokratik bir ülke gibi görünüyor. Çünkü belli bir demokratik altyapısı var. Çok partili bir sisteme sahip.
Öte yandan Rusya’da çok güçlü bir oligarşik yapı olduğu hemen belli oluyor. Rusya’daki oligarklar son derece zengin. Bu iki görünüm birbiriyle ciddi biçimde çelişiyor.
Dünyada enerji güvenliğinin geleceği hidrojende
- Peki, sizce Rusya’da yakın gelecekte bu çelişkiler giderilebilir mi?
- Bilmiyorum. Belki yeni bir düzenlemeye giderler. Ama bu köklü ve ciddi bir düzenleme olmaz, diye düşünüyorum.
Bakın, Rusya’da da olmak üzere dünyada önemli değişiklikler enerji kaynakları nedeniyle olacaktır. Bilim insanlarına göre dünyanın enerji kaynakları ancak 35-40 yıl yetecek kadar. Ondan sonrasını kimse bilmiyor gibi. Bu, ivedilikle çözülmesi kesinlikle gerekli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Ben petrolün, geçmişin enerji kaynağı olduğunu düşünüyorum. Gelecek hidrojendir. Hidrojenin sınırı yok. Astrofizikçiler ve kozmologların hesaplarına göre evrenin yüzde 98’i su. Suyun ana elementini hidrojen oluşturduğuna göre bundan mutlaka yararlanmamız gerektiğini düşünüyorum.
- Yani sizce yakın geleceğin enerji kaynağı hidrojen mi olacak?
- Kesinlikle öyle. Bunu ivedilikle hayata geçirdiğimiz takdirde Rusya’nın enerji tekeli de kırılacaktır. Rusya bugün kendi toprakları ve sınır komşusu ülkelerin topraklarındaki petrol ve doğalgazda istediği egemenliği kurdu.
Ancak hidrojenin esas enerji kaynağı olarak kabul görmesi durumunda bunu herkes kullanabilecek ya da buna sahip olabilecektir. Çünkü bütün ülkelerde su var. Böylece de Rusya’nın enerji tekeli dediğim gibi kırılacaktır.
- Siz hazır enerjiden söz açmışken sorayım. Bulgaristan da Nabucco projesinin bir parçası. Ancak Nabucco’yu dolduracak gazın olmadığı söyleniyor. Siz bu projenin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
- Bakın, ben boru hatları projelerinden söz etmiyorum. Geçen kış Ukrayna üzerinden gelen doğalgaz kesilince Bulgaristan’da donduk. O nedenle diyorum ki: En kısa zamanda hidrojen dünyada enerji kaynağı olarak kabul edilsin ve bu boru hatlarından gelecek enerji kaynağına mahkûm olmayalım.
Ayrıca benim başka bir düşüncem daha var. Bu petrol ve doğalgaz bağımlılığı dünyada terorizmi de körüklüyor. Bu boru hatlarından vazgeçtiğimiz zaman terorizmin de sonunu getirmiş oluruz.
Çin devlet terörü estiriyor
- İyi de terör grupları bu kez de hidrojene merak sararlarsa ne olacak?
- Bakın, hidrojeni herkes üretebileceği için hiç kimsenin tekelinde olmayacak. Bu enerji tekelleri terorizmi de besliyor.
- Çin’de Sincan Uygur halkına yapılan kanlı saldırıların devam ettiği haberleri var. Siz bu olayların çıkış nedenleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Çin; komünist, totaliter bir devlet. Bu olayların çıkmasına hiç şaşırmadım. Bu tür ülkelerde azınlıkların üzerinde her zaman devlet terörü estirilir.
Çin’in içinde ve başka ülkelerde 1992’de oluşturulmuş “faungong” isimli bir hareket var. Bir milyondan fazla taraftarı bulunuyor. Faungong üyeleri Çin Komünist Partisi’nin ideolojisini reddediyorlar. Çin Komünist Partisi açısından bu ağır bir suç.
Zaten Faungong, Çin’de yasadışı ilan edilmiş durumda. Uygur Sincan bölgesinde de benzer bir durum söz konusu. Totaliter Çin kim kendisine başkaldırsa onu eziyor. Bana göre Olimpiyat oyunlarının Çin’de yapılmasını desteklemek de çok yanlıştı.
Burada bir hatırlatma yapmak istiyorum. 1936’da Olimpiyat oyunları Berlin’de yapıldı. Bu Nazi rejimi tarafından çok iyi kullanılan bir propaganda malzemesi oldu. 1980 Moskova Olimpiyatları da Sovyet rejimi tarafından çok iyi propagandaya dönüştürülmüştü.
Olimpiyatların Çin’de yapılmasını kabul etmek Çin’i; sporu, gençliği destekleyen, demokratik bir ülke olarak meşrulaştırmış, aklamıştır.
AB’nin egemenleri endişe içinde
Türkiye’nin AB’ye tam üye olması durumunda Almanya’nın Avrupa Parlamentosu’ndaki (AP) gücü kırılıcak. Türkiye AP’den en fazla milletvekiline sahip ülke konumuna gelecek.
Türkiye AB’ye tam üye
olursa Avrupa Birliği’nin lider ülkeleri egemenliklerinin tehdit altında olacağı endişesi içindedirler.
SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
Bulgaristan’da komünizm yıkılıp Todor Jivkov rejiminin devrilmesiyle birlikte Cumhurbaşkanı seçilen Jelyu Jelev geçen günlerde İstanbul’daydı. Felsefe doktoru olan Jelev Maltepe Üniversitesi tarafından düzenlenen Beşinci Balkan Felsefe Konferansı’na konuşmacı olarak katıldı. Jelev’le konferans sırasında bir araya gelip geniş bir ufuk turu yaptık.
- Bulgaristan’da son yapılan genel seçimin sonuçlarında hükümette epeyce değişiklik oldu. Siz bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
J.J.- Bana göre bu değişiklikler çok önemli değil. Bu seçimlerde iki parti oylarını yükseltti. Bunlardan birisi GERB. Partinin lideri Sofya’nın eski belediye başkanı Boyko Borisov. GERB oy oranını ikiye katladı. Öte yandan Bulgaristan Türkleri’nin kurduğu, Ahmet Doğan önderliğindeki Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) de parlamentoda 10 milletvekili daha kazandı.
- Peki, eski başbakan Kral Simeon’un seçilememesini ve Sosyalistlerin kaybını nasıl karşıladınız?
- Bunun nedeninin Bulgarlar ve Türkler arasındaki çelişkiler olduğu söylendi. Bu doğru değil. Bulgarlarla etnik Türkler arasında tabanda hiçbir sorun yok. Bu çelişki politikacılar düzeyinde oldu. Politikacılar etnik kartı kullandılar.
- Aşırı sağcı ATAKA Partisi de aynı şekilde davranmıyor mu?
- Evet. ATAKA da öyle davranıyor. Etnik kartı kullanarak Parlamentodaki sandalye sayısını arttırmayı hedeflediler. Sosyalist Parti de tepetakla indi. Şu anda muhalefette kaldı. Durumu bir hayli zayıfladı.
- Özellikle Türkler ve Romanlara sürekli saldıran ATAKA hakkında ne düşünüyorsunuz?
- ATAKA aşırı milliyetçi bir parti. Onun geleceğinin olacağını sanmıyorum. Bir kere partinin programına bakın. İnanılmaz olumsuzluklarla dolu. Bulgaristan’ın NATO ve AB üyeliğine karşı çıkıyor. Özelleştirmeleri topa tutuyor. Çağ dışı bir parti görünümünde.
Böyle bir programla ATAKA’nın Bulgaristan’da etkisini arttırması olanaksız.
- Balkanlar’da son zamanlarda ilginç gelişmeler, girişimler oluyor. Bunlardan bir tanesi de Balkan Paktı’nın imzalanışının 75. yıldönümünde Balkan Paktı ruhunun yeniden canlandırılıp canlandırılamayacağı konusunda yapılan çalışmalar. Bu çerçevede geçen ay Atina’da bir toplantı yapıldı. Siz Balkan Paktı ruhunun 75 yıl sonra canlandırılabileceğini düşünüyor musunuz?
Yeni Balkan Paktı hayal
- Bunun Yunanlılar tarafından ortaya atılan bir fikir olduğunu düşünüyorum. Benim Başkanı olduğum Balkan Politikalar Kulübü’nden hoşlanmıyorlar. Çünkü Büyük İskender’in mirasıyla ilgili aynı görüşleri paylaşmıyoruz. Yunanlılara göre Büyük İskender tarihin en büyük Yunan lideridir.
Biz de, “O tarihlerde Yunanlılar ve Makedonyalılar arasında ortak hiçbir bağ yoktur” diyoruz. Bir süre önce Yunanistan’da , “Tarih boyunca en büyük Yunan lider kim?” sorusunun sorulduğu bir kamuoyu yoklaması yaptılar. En çok oy Büyük İskender’e çıktı. Oysa bu tamamıyla yanlıştır ve tarihi gerçeklerin çarpıtılmasıdır.
Kısa bir tarihi hatırlatma yapmakta yarar var. Antik Yunan’da Demokrat Parti’nin Sözcüsü Demosthenes’in Büyük İskender’in babası Kral İkinci Filip için söylediklerine bakın:
“Bu Makedonya Kralı’nın ne Yunanistan ne de Yunan kültürüyle ilişkisi vardır. Bu despot, barbar, baskıcı insan Hellen bağımsızlığının son kırıntıları olan özgürlük ve kültür sevgisini de boğacaktır.”
Kral Filip Yunan dünyasını yerle bir etme harekâtına girişmişti. Geri yanını da oğlu Büyük İskender tamamladı. Sonra da Büyük Doğu Yürüyüşü’ne geçti.
Bugün sorulması gereken soru şu: Bügünkü demokratik Yunanistan nasıl olabiliyor da eski Makedonya’nın mirasçısı olduğunu iddia edebiliyor?
Ayrıca Makedonya’nın devlet olarak bu ismi kullanmasına izin verip vermemekte kendinde hak görüyor?
Görüyor musunuz Yunan’ın tarihi Makedon düşmanlığını? Demosthenes bununla da kalmadı. Bu içerikte pek çok konuşması var. Yunanistan bugün ise Makedonya’nın üzerinde tarihsel hak iddia ediyor. Ben bu tarihi durumu anlatan bir konuşmayı üç ay önce Balkan Politikalar Kulübü’nün 11. Uluslararası Konferansı’nda yapmıştım. Bu konferansta ayrıca, Yunanistan’ın, Makedonya’nın NATO ve AB üyeliği adaylığı aleyhinde yürüttüğü propagandayı da kınadık.
Yani, söyleyeceğim o ki ben Yunan tarafından başlatılan böyle bir Balkan Paktı ruhunun canlandırılması girişimine sıcak bakmıyorum.
- Balkanlar’da 1990’lı yıllarda bir altüst oluş başladı. Yugoslavya’nın dağılmasıyla ortaya çıkan yedi bağımsız devletin bir kısmı NATO ve AB’ye üye oldu. Öbürleri de bu yolda çaba harcıyor. Bu durum sizce bölgenin istikrarını nasıl etkileyecek?
- Bölgenin istikrarı bütün Balkan ülkelerinin NATO ve AB’ye tam üye olmalarına bağlıdır. Çünkü bir kısım ülke NATO ve AB üyesi olurken öbürlerinin bu iki kuruluşun dışında kalmaları büyük çelişkiler doğurur.
Size bir örnek vereyim. Bulgaristan AB’ye tam üye olduktan sonra Türkler’e, Makedonlara, Sırplara ve AB dışında kalan öbür ülkelerin halklarına vize rejimi uygulamasına başladık. Bizim ısrarımız bütün Balkan ülkeleri ve Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasıdır. Bu şekilde bu çelişkiler ortadan kalkacaktır.
AB Hıristiyan kulübü gibi davranıyor
- İyi de, AB’nin pek çok üyesinden son zamanlarda Türkiye’nin AB üyeliği aleyhinde sesler daha da yükselmeye başladı. O zaman Türkiye AB’ye nasıl tam üye olabilecek? Siz İsveç’in dönem başkanlığında Türkiye için bir şans görüyor musunuz?
- Batı Avrupa’da özellikle de Fransa ve Almanya’nın politikacıları Türkiye’nin AB’ye tam üye olmasına karşı çıkıyorlar. Size bunun nedenini de anlatayım.
On yıl kadar önce Fransız Parlamentosu tarafından Balkanlar’daki durum hakkında bir konuşma yapmak için davet edilmiştim. O oturumda bana Türkiye’yle ilgili pek çok soru yöneltildi. En çok sorulan soru da, “Türkiye’nin AB’ye tam üye olması konusunda ne düşünüyorsunuz? Destekliyor musunuz, yoksa karşı mı çıkıyorsunuz?”
Benim yanıtım şöyle oldu:
“Türkiye’nin AB’ye tam üye olması gerekir. Türkiye zaten Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerinden birisi. Aynı zamanda NATO’ya üye.”
Buna karşılık bana, “Ama Türkiye Müslüman bir ülke” dediklerinde hemen şu karşılığı verdim:
“İyi de AB dini bir birlik midir? AB bir Hıristiyan birliği mi? Gördüğüm kadarıyla AB içinde iki grup var. Birisi AB’nin tam üyelik için kriterleri demokratik değerlerin paylaşılması, demokratik altyapıya sahip olunmasını savunuyor. İkinci grup ise üye adaylarında piyasa ekonomisinin geçerli olmasını istiyor. Türkiye’nin çok iyi işleyen bir piyasa ekonomisi var.”
Bu sefer şöyle bir itiraz yükseldi:
“Ama biz Avrupa Birliğiyiz. Türkiye’nin topraklarından büyük bölümü Asya kıtasında.”
Buna şu soruyla yanıt verdim:
“Günün birinde Rusya AB’ye tam üye olmak isterse topraklarını sadece Urallar’a kadar olan bölümüyle mi sınırlayacaksınız? Geri kalan bölgelerini yok mu sayacaksınız?”
Ben o tartışmadan şunu anladım:
Türkiye AB’ye tam üye olursa AB’nin lider ülkeleri egemenliklerinin tehdit altında olacağı endişesi içindeler. Avrupa bir gün
kapınızda bekleyecek
- Türkiye’nin kalabalık nüfusu nedeniyle mi?
- Evet. Çünkü o zaman Avrupa Parlamentosu’nda (AP) en fazla sayıda milletvekiline Türkiye sahip olacak. Bu durumda Almanya’nın AP’deki gücü ikinci sıraya inecek. Ama Türkiye’nin tam üyeliği için verilen destekleri de unutuyorlar.
Bir kere Türkiye’nin öbür AB üyesi ülkelerin aksine çok genç ve dinamik bir nüfusu var. Öbür AB üyesi ülkelerin nüfusu gittikçe yaşlanıyor. Hatta bazılarının nüfus artışları eksiye düştü. Düşünün, dünyada Çin gibi, Hindistan gibi muazzam nüfusu olan koca ülkeler var. Bunlar karşısında AB olarak biz ne yapabiliriz?
O Fransa Parlamentosu oturumunda onlara şunu da söyledim:
“Bir gün gelecek AB Türkiye’nin AB’ye üye olmak istemesinden daha fazla Türkiye’yi AB’ye almak isteyecek.”
- Bugünkü Rusya’nın durumunu nasıl görüyorsunuz? Sizce Rusya’nın gücü iyice zayıfladı mı yoksa yeniden büyük dünya gücü olma yolunda mı ilerliyor?
- Aslında Rusya’nın dıştan bakıldığı zaman politik görüntüsü biraz kafa karıştırıcı. Demokratik bir ülke gibi görünüyor. Çünkü belli bir demokratik altyapısı var. Çok partili bir sisteme sahip.
Öte yandan Rusya’da çok güçlü bir oligarşik yapı olduğu hemen belli oluyor. Rusya’daki oligarklar son derece zengin. Bu iki görünüm birbiriyle ciddi biçimde çelişiyor.
Çin devlet terörü estiriyor
- İyi de terör grupları bu kez de hidrojene merak sararlarsa ne olacak?
- Bakın, hidrojeni herkes üretebileceği için hiç kimsenin tekelinde olmayacak. Bu enerji tekelleri terorizmi de besliyor.
- Çin’de Sincan Uygur halkına yapılan kanlı saldırıların devam ettiği haberleri var. Siz bu olayların çıkış nedenleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Çin; komünist, totaliter bir devlet. Bu olayların çıkmasına hiç şaşırmadım. Bu tür ülkelerde azınlıkların üzerinde her zaman devlet terörü estirilir.
Çin’in içinde ve başka ülkelerde 1992’de oluşturulmuş “faungong” isimli bir hareket var. Bir milyondan fazla taraftarı bulunuyor. Faungong üyeleri Çin Komünist Partisi’nin ideolojisini reddediyorlar. Çin Komünist Partisi açısından bu ağır bir suç.
Zaten Faungong, Çin’de yasadışı ilan edilmiş durumda. Uygur Sincan bölgesinde de benzer bir durum söz konusu. Totaliter Çin kim kendisine başkaldırsa onu eziyor. Bana göre Olimpiyat oyunlarının Çin’de yapılmasını desteklemek de çok yanlıştı.
Burada bir hatırlatma yapmak istiyorum. 1936’da Olimpiyat oyunları Berlin’de yapıldı. Bu Nazi rejimi tarafından çok iyi kullanılan bir propaganda malzemesi oldu. 1980 Moskova Olimpiyatları da Sovyet rejimi tarafından çok iyi propagandaya dönüştürülmüştü.
Olimpiyatların Çin’de yapılmasını kabul etmek Çin’i; sporu, gençliği destekleyen, demokratik bir ülke olarak meşrulaştırmış, aklamıştır.
|