Anasayfa   İletişim  
Reklam  
-->
   
 
 
   
Google
   
   
    
 
 
 

 
 
 
 
 
•  Karamanlılar

•  Niğde Civarı Rum Karamanlılar

•  Karamanlıca

•  Karamanlı Türkleri

•  Sürgündeki Türk Ortodokslar

•  Türkçe

•  Karamanlılar Boşuna Sevinmesinler, Konstantin Karamanlis, Serezlidir, Murat Bardakçı

•  Karamanlıca Vikipedi, Özgür Ansiklopedi

•  Karamanlıca Konuşan Karamanlılar'ın Köyünde, Mehmet Altan, 22-06-2004

•  1924 Mübadelesinin Bir Cilvesi: Sürgündeki Ortodoks Türkler Ercan Yavuz

KARAMANLILAR

Karamanlılar, atasözlerimize kadar yerleşmiş, fakat asıl nitelikleri hakkında çoğunlukla pek az şey bilinen bir topluluktur. Türkçe konuşurlar, bu yüzden Türkofon sayılırlar. Dinsel olarak ise Ortodoks Hıristiyan Rum olarak toplumsal katmanlar arasında yer tutarlar. Anadolu'da yüzlerce yıldır var oldukları bilinmektedir; komşularıyla çoğunlukla barış içinde yaşamışlardır. Tarih kitaplarında ise, özellikle Selçuklu devrinden sonra, Beylikler ve Fetret devrinde kendilerinden bahsedilir.

Karamanlı deyimi dar anlamıyla Karaman yöresinde yaşamış olanları kapsar. Bugün Karaman ilinin bulunduğu bölge merkez olmak üzere, Niğde, Konya, Maraş çevresindeki bozkırlara yerleşik oldukları bilinmektedir. Karamanlılar 1924'te Lozan Antlaşması çerçevesinde gerçekleştirilen mübadele sonucu Yunanistan'a göç etmişlerdir.

Karamanlıların dilleri Osmanlıca, Antik Yunanca ve Rumcanın bir karışımıydı. Yazıda ise Grek alfabesini kullanırlardı. Halen anılan bölgedeki tarihi mezar taşlarında, Grekçe yazılmış, ama Türkçe okunan deyim ve dizelere rastlamak mümkündür.

Karamanlılar yaşadıkları çevrede bir kültür dili de yaratmış olan topluluklardandır. 15 ila 18. yüzyıllar arasında yazılan Karamanlıca elyazması eserler ve 1718'den sonra basılan Karamanlıca kitapların neredeyse tümü, diğer dinsel kültürlerde de raslandığı gibi, Ortodoks din kitaplarıdır. 19. yüzyılda basılan ve sayısı beş yüzü aşan Karamanlıca kitapların arasında ise dini eserlerin yanı sıra, tarih, roman ve hikaye kitapları da yer alır.

İstanbul'un fethinden sonra şehrin insan gücünü artırmak amacıyla uygulanan zorunlu iskan sonucu İstanbul'a getirilen Karamanlılar, öncelikle Yedikule'ye yerleştirildiler. 1551 'de İstanbul'a gelen gezgin Nicolas de Nicolay, Karamanlıların Yedikule yakınlarında büyük bir mahallede oturduklarını, geçimlerini ticaret ve zanaatla sağladıklarını, özellikle kuyumculuk ve işlemecilikte çok yetenekli olduklarını belirtir. Dükkanlarının Kapalıçarşı yakınında olduğu anlaşılmaktadır. Nicolay'a göre Karamanlı kadınlar diğer Rum kadınları gibi, hamama gitme ve kilise ziyareti dışında, sokağa nadiren çıkarlar. Evlerinde nakış işlemekte ustadırlar. Bu işlemeleri Kapalıçarşı'da ve pazarlarda satılır. Dar gelirli Karamanlı kadınlar geçimlerini sokaklarda yumurta, piliç, peynir ve sebze satarak kazanırlar.

Karamanlılar, aynı dinden oldukları için Rum-Ortodoks patriğine tabidirler. Eremya Çelebi Kömürciyan da 17. yüzyılda Karamanlıların Yedikule'de suriçinde oturduklarını belirtir. Bunlar Rum oldukları halde Rumca bilmezler ve Türkçe konuşurlar diye yazar.

Süreç içinde Karamanlılar Yedikule'den Fener, Cibali, Tahtakale, Kumkapı semtlerine ve Rumların yaşadığı diğer mahallelere dağılıp yerleştiler. Karamanlıların büyük çoğunluğu İstanbul'da ticaretle uğraşırlardı. Niğde'nin Kurdonos Köyü'nden gelenler sabun tüccarı, Aravan'dan gelenler kuruyemişçi, Uluağaç'tan gelenler kabzımal, Niğde'den gelenler zahireci ve peynirci, Fertek'ten gelenler beratlı şarapçı idiler; Ürgüp'ün Sinasos Köyü'nden gelenler havyar ve tuzlu balık ticareti, Kayserililer pastırma ve sucuk ticaretiyle uğraşırlardı.

Dükkanları Eminönü'nde ve Galata'daydı. İstanbul'daki Karamanlılar, Tanzimat'tan sonra kurdukları yardımsever dernekler kanalıyla köylerinin kalkınması için kayda değer çabalar harcamışlardır.

Kaynak: Vikipedi, özgür ansiklopedi

Yunanistan'da Kozani'ye bağlı Avles köyünden ailesi Adana göçmeni Maria Döndüoğlu, Türkiye'yi hiç görmediği halde Türkçeyi tıpkı Adanalılar gibi konuşuyor (en solda). Kayseri Çukuryurt'tan sekiz yaşında Yunanistan' ın Kozani'ye bağlı Roditis köyüne göçen Kiryaki Karacaoğlu*nun aksanı şaşırtıcı derecede Kayserilidir.

Eleni Enodisdis*in ataları, Ürgüp*ten göçüp Yunanistan*ın Evia adasındaki Nea Prokopi (Yeni Ürgüp) köyünü kuranlardan. Arkadakiler ise gelini ve torunu . Yunanistan*da Larissa*ya bağlı Vonaina köyünden Kosta Mercanidis Gavur İzmir türküsünü tıpkı bir Niğdeli aksanıyla söylüyor. Sağındaki ise Georgios Angelopulos. Bu köydekilerin büyük çoğunluğu Niğde göçmeni

NİĞDE CİVARI RUM KARAMANLILAR

Ana dili türkce olan ortodoks hıristiyan cemaatlar için verilen addır.15yy dan itibaren çalışma ve başka amaçlarla İstanbul'a giden cemaat mensuplarına ağırlıklı olarak Osmanlının Karaman vilayetinden geldikleri için halk arasında Karamanlı denmiş daha sonra bu konuyu araştıran akademik çevrelerde bu ismi benimsemiştir.Konuştukları dil ağırlıklı olarak Türkce olup birazda herhalde dinin etkisiyle olsa gerek rumca sızmıştır.Araştırmacı Dimitri Kastakas %90na %10 olduğunu söyler.Bu cemaata mensup kişiler genellikle Türkce lakap rumca küçük isim taşırlar.

Karamanlılar Konya Niğde nevşehir Kayseri Ankara alanya safranbolu merkezlerinde köy ve kasabalarında yoğunlaşmışlardır.Ama bilinenin aksine türkologlarca yapılan araştırmalar Balkanlarda ve tüm karadeniz sahilinde yaygın olduklarını göstermektedir.

Yazı dili olarak ise karşımıza yunan alfabesi çıkar.Karamanlıca yazılı metinler grec alfabesi kullanılarak türkce yazılmış metinlerdir.

Günümüzde kilise hamam veya mezar taşlarında rastladığımız karamanlıca metinlerden ilimizdeki örneklerden bahsedersek en bilineni Niğde müzesinde bulunan mezar taşındaki şiirdir.19yy sonlarında Kurdunus(hamamlı)köyünde ölen genç kız için aruz vezniyle yazılmış ağıt mermer taşa işlenmiştir. Fertek'de hamamın ve mahalle içindeki kilisenin kitabesi karamanlıcadır.Bor'da ki çarşı içindeki kilisenin,Niğde'de Dumlupınar ilk öğr.okulunun altındaki kilisenin,Konaklı'da(misli),Yeşilburç'ta(Deneği)ki kilisenin kitabeleride

benzer metinlerdir.Bunun anlamı eğer yunan alfabesini biliyorsanız bu metinleri Türkce okuyabilirsiniz.

Karamanlı cemaatlarının oluşumu kanımızca şöyle olmuştur.Türklerin iç Asya'dan Anadolu'ya başlattıkları yürüyüş sadece İran üstünden ve Binli yıllar da olmamıştır.Çok daha önce bu günkü Rusya üzerinden( 8 yy)Balkanlar'ı aşarak Bizansa çarptıklarını hatta İstanbulu kuşattıklarını yada teşebbüs ettiklerini biliyoruz.Kimdi bunlar uzlar,peçenekler,bulgarlar.Bizans bunların bir kısmını

Hıristayanlaştırarak Anadolu'ya yerleştirdi.Kilikya Kapısı denen Gülek Boğazı'nı aşan Arap akınlarını durdurmak için bu cemaatleri özellikle boğaza yakın yerlere yerleştirdiler( Niğde Konya vb.)

1.dünya harbinde Osmanlının yenilgisi akabinden Ege bölgesindeki rum ortodoks cemaatler İç Anadoluya ilerleyen Yunan ordusuyla bütünleşmişler ve işbirliği yapmışlardır.Yunan ordusu yenilince Rumlar orduyla birlikte ülkeyi terk etmişlerdir.Ama özellikle İç Anadolu'da bulunan Karamanlı cemaatları yunan işgalini desteklememişler,Baba Eftim gibi liderlerin önderliğinde işgale karşı

çıkmışlardır.Lozan Antlaşmasıyla Mübadeleye tabi tutulan Karamanlılar Yunanistana zorunlu göçmüşlerdir.

Niğde'de nüfusun 1/3 Yunanistan'a gitmiş karşılığındada Selanik merkezli müslüman ahali yerleştirilmiştir.Bu uygulamanın tarihi 1924'ün temmuz ayıdır.Mübadeleden etkilenen yerleşimler Niğde, Bor merkez, Fertek, Küçükköy(dilmusun) Hançerli(Durmuson),Yeşilburç(Deneği),Taşlıca(Sazalca),Balcı(Mandala veya Madala),Gölcük,Hasaköy,Misli(Konaklı),Tırhan,Aktaş(Andaval),Ovacık(Semendire) Uluağaç,Kurdunus(Hamamlı),Aravan(Kumluca),Karatlı,Sulucaova,Maden dir.

Yunanistan'a gidenler çok ciddi sıkıntılarla karşılaşmışlar ve yerli halk tarafından horlanmışlardır.Bir istatiske göre ilk 15 yıl içinde sıtma vb.hastalıklar nedeniyle nerdeyse nufuslarının %30 kaybetmişlerdir. Bu gün Yunanistan'daki karamanlı cemaatları kendi kültürlerini yaşatmak için ciddi uğraş vermektedir. Küçük Asya Araştırmaları Merkezi ni, Kapadokyalılar Derneğini örnek verebiliriz.



Yunanistan*ın Larissa şehrine bağlı Mandıra köyünde, *Konya Karşılaması* oynayan genç kızlar, mübadeleyle yalnızca Karamanlıca değil, aynı zamanda Anadolu kültürünün de Yunanistan*a taşındığını gösteriyor.
KARAMANLICA

karamanlı türkçesi olarak da bilinir, Karamanlı Ortodoks Hıristiyan­ların konuştuğu Türk ağzı. Bu dili konuşan Karamanlılar, bazı kaynaklara göre Türk­leşmiş Rumlar, bazılarına göreyse Selçuk­lular döneminde Bizans'la yakın ilişki sonu­cunda Hıristiyanlığı benimsemiş Türklerdir. Osmanlı belgelerinde Zimmiyan-ı Karaman ya da Karamanian adıyla anılan Karamanlı­lar, bazı değişikliklerle Yunan alfabesini kullanmışlardır. 18. yüzyıldan başlayarak bu yazıyla Türkiye ve Avrupa'da bazı kitaplar yayımlanmıştır. Bunların ilki, 1718'de İstanbul'da basılan Hıristiyan ilmihali Apanthisma Tis Hrıstianikis Pisieos: Gülzarı İmanı Mesihi'dir. Bu dilde yayımlanmış öbür yapıtlar arasında Türkçe-Yunanca Sözlük (1805), Hıristiyan aziz ve din şehitlerinin öykülerini konu alan Aziz Apostolların Âmelleri (1811), Tarih-i Osmani (1874), Temaşa-i Dünya ve Cefakâr Cefakeş adlı roman (1871-72, 4 cilt; yb Seyreyle Dünya­yı, 1986) sayılabilir. İlk Karamanlıca gazete Beşeret-il-Maşrık'ı 1845'te İstanbul'da E. Misailidis çıkarmıştır.

Karamanlicanın Türkiye Türkçesine göre başlıca ses farklılıkları, ünlü türemesi ve değişmesi (ör. secde/secide, sıcak/ısıcak, buraya/bureya, uğramak/oğramak, gümüş/ gömüş, işitmek/eşidmek, ihtiyar/ehtiyar) ve ünsüz değişmeleridir (örn. değil/deil, niyaz/ niaz, kulübe/gulübe, vücut/ücüt, cevap/coğap). Bazen çoğul eki ünlü uyumu dışında kalır (örn. anler "onlar", ayakler "ayak­lar"). Karamanlıcada sözcük yapımı Türki­ye Türkçesine göre çok büyük farklılıklar göstermez. Bazı ekler (örn. -meçe ulaç eki; ibret almaca "ibret alıp") yaygınlıkla kulla­nılır. Bazı Arapça sözcüklerin sonuna da -li,-lik ekleri getirilir. Aynı biçimde sözdizimi de Türkiye Türkçesinden önemli farklı­lıklar göstermez: Örneğin "Bu nakliyetten örnek ve ibret almaca daima kendünizi kavgalardan ve nizahlardan sakınasınız.", "Zira, kaygısız uyumanın vakti deil, uyan."

KARAMANLI TÜRKLERİ: Bugünkü nüfusları tam olarak bilinmeyen Karamanlılar Makedonya, Bulgaristan ve Yunanistan'da yaşarlar. 1920'de Türk-Yunan Nüfus Mübadelesinde (değişiminde) Hristiyan oldukları gerekçesiyle Yunanistan'a gönderilmişlerdir. Karamanlılar buralara gelmeden önce Anadolu'da, Karaman'da yaşamış bir Türk boyudur. Bizans zamanında zorla Hristiyanlaştırılmış olan Karamanlılar, 1920'de Hristiyan olmaları sebebiyle Balkan ülkelerindeki Müslüman halkla değiştirilmiştir.

1920'de Bulgaristan'da 180 bin, Makedonya'da 50 bin ve Yunanistan'da 30 bin Karaman Türkü vardı. Yunanistan'da Hanti ve çevresinde Pomaklarla beraber yaşarlar. Rodop dağlarında da bulunan Karamanlılar Bulgaristan, Yunanistan ve Makedonya'nın birbirleriyle olan sınırlarında da yaşarlar.

Diğer Türk kardeşleriyle beraber, Türk dili, kültürü ve töresiyle yaşayan Karamanlılar hâlâ Türklük gururunu taşımaktadır.

Sürgündeki Türk Ortodokslar

Anadoluya Türkler, 1071 Malazgirt meydan savaşı sonucu dahil olmuşlardır. Gagauzların dedeleri, o tarihte bizans saflarında yer alıyorlardı. Bizansın vurucu gücünü oluşturuyorlardı.

1071 de Malazgirt savaşı patlak verdiğinde, Türkler ile bizans ordusu karşı karşıya kaldı. Bizans içindeki Türkçe konuşan hristiyan Türk Gagauzlar,karşı tarafın askerlerinin de (Türkler) aynı dili konuştuğunu görünce,onların da Türk olduğunu anladı ve liderleri Ertim

Han önderliğinde,Türk saflarına geçtiler. Çünkü din,bizler için soya göre ikinci plandadır. Laik bir ülke kurulacağını,ve o ülkede el ele

yaşayacağımızı varsayıyorduk.. Bu sebep,bizansın yok oluşunu beraberinde getirdi. Çünkü beklemediği yerden,hatta en güçlü timinden darbe yedi. İçten kuşatılan kale,çökmeye mahkumdur.Kale,içten kuşatılmıştı.

Anadoluda, Malazgirt'ten önce de yerleşik Türkler vardı. Bunlar,bir sebeple bu topraklara yerleşmişler,bizans etkisiyle hristiyan ortodoks inancını benimsemiş kişilerdi. Karamanlılar. Tek kelime bizans dili bilmezler,Türkçe konuşurlar,yunan alfabesiyle Türkçe yazarlardı. 1924 de,rumlarla beraber mübadeleye tutuldular. Oysa onların rumlarla hiçbir bağı yoktu. Kız bile alıp vermezlerdi. Kurtuluş savaşında eşsiz yararlılıklar göstermişlerdi. Fakat bu bile mübadeleyi durduramadı.Bu mübadele olmalıydı,fakat Türkler ayıklandıktan sonra. O mübadeleden tek kalan,Erenerol ailesi (günümüzde Türk Ortodoks Patrikhanesi bu ailenin himayesindedir) oldu. Büyük Atatürk ,buna canının çok sıkıldığını defalarca söylemiştir. Fakat o Türkleri getirmeye ömrü vefa etmedi.

Biz,Türk Ortodoks Patrikhanesi üyeleri Türk hristiyanlar, rum patrikhanesine güç kazandırmaktan öte bir işe yaramayan bu olayı,ve bu olayın mimarı,sözde laik İsmet İnönüyü lanetliyoruz.Bugüm rum patrikhanesi,120 üyesiyle Türkiyedeki çoğunluk hristiyanları barındırdığı için,atılamıyor.

Daha fazla bilgi için:

http://www.hed.org.tr/turk-ortodoks-patrikhanesi.htm

TÜRKÇE:

Trakya ve Ege bölgesinde 150.000 kişilik bir nüfusa sahip olan Müslüman Türk azınlık tarafından konuşulmaktadır.

“Ethnologue Database” verilerine göre; Yunanistan'da Türkçe konuşanların sadece azınlık statüsüne sahip Müslüman Türkler olarak zikredilmektedir. Ancak bu pek doğru bir yaklaşım gibi görünmemektedir.

Çünkü, 1951 nüfus sayımına göre, anadilinin Türkçe olduğunu bildirenlerin sayısı Müslüman olduğunu bildirenlerin iki katına yakındır. Toplam nüfusun 7.632.801 olarak belirlendiği bu sayımda, dinini Müslüman olarak belirtenler 112.665 (% 1.4) iken, anadilini Türkçe olarak belirtilenler 179.895'tir. Bu da % 2.4'e tekabül etmektedir

R. Clogg'un da vurguladığı gibi, bu durum 1920'li yılları takip eden dönemde Türkiye'den Yunanistan'a göç eden Rumların çoğunun anadili olarak Türkçe konuşmalarıyla ilgilidir. Bugünkü çalışmalarda da bunun dikkate alınması yerinde olacaktır. Çünkü Türkiye, Rusya ve Bulgaristan'dan Yunanistan'a göç eden yaklaşık 1.250.000 kişinin büyük bir bölümü yalnızca Türkçe konuşuyorlardı.

Bunlarla Yunanistan'da yaşayanlar arasındaki “ayrışma” sadece dil konusunda değildi. Gelenler “Yunanca” konuşsalar bile, bu ya krallıkta yaşayanlarca pek az bilinen Karadeniz'in güney kıyılarındaki Pontus bölgesi şivesiydi ya da okullarda öğretilen yapay Katharevusa (arındırılmış) Yunanca'sıydı. Doğma büyüme krallık topraklarında yaşamış olanlar yeni gelenlere, yemeklerinde bolca yoğurt kullanmalarından ötürü “giaurvaftizmenoi (yoğurtlu vaftizleri)” diyerek onlara önyargıyla alaylı yaklaşıyorlardı.

Aynı biçimde, İzmir gibi büyük Osmanlı kentlerinden gelen Anadolu Yunanlılar da, “palaiolladit”, yani “taşralı” diye gördükleri “eski

Yunanistan”da yaşayan halka tepeden bakıyorlardı.

Yunanistan'da Türkçe konuşan gruplardan birisi

http://www.diplomatikgozlem.com/haber_oku.asp?id=1360

Murat BARDAKÇI Karamanlılar boşuna sevinmesinler, Konstantin Karamanlis, Serezlidir

Yunanistan'da yapılan genel seçimleri Yeni Demokrasi Partisi'nin kazanması ve Kostas Karamanlis'in başbakan olması üzerine Karaman'daki eski bir ev birdenbire gündeme getirildi.

Ev, güya, Yunanistan'ın yeni başbakanı Kostas Karamanlis'in amcası olan bir zamanların meşhur politikacısı ‘‘büyük'' Konstantin Karamanlis'in ailesine aitti. ‘‘Büyük'' Karamanlis, iddiaya göre bu evde yaşamıştı ve ailesi, Konstantin henüz bir yaşındayken Yunanistan'a göçetmişti. Bu iddiayı ortaya atanlar ve Karaman ile Atina'yı kardeş şehir ilán etmeyi düşünen Karaman milletvekilleri belki biraz üzülecekler ama işin aslı maalesef şöyle: Kostas'ın amcası olan ‘‘büyük'' Konstantin Karamanlis 1920'lerde Karaman'da değil, 1907'de Serez'de doğmuştur. Ailesinin de Karaman'daki ev ile bir alákası yoktur, zira ‘‘büyük'' Karamanlis, Makedonya'daki Yunan ayaklanmasının önemli isimlerinden olan Georgios Karamanlis'in oğludur.

PEK farkında değiliz ama toplumsal hafızamız gittikçe zayıflıyor; okumak, araştırmak ve öğrenmek bizlere artık zor, hatta ‘‘zül'' geliyor ve bilmemekten yahut ani heyecandan kendi kendimize gelin-güvey olup garip hallere düşüyoruz.

Karaman'daki dört odalı kerpiç ev tartışmasında olduğu gibi...

Gazetelerde okumuşsunuzdur: Birileri, Yunanistan'da yapılan genel seçimleri Yeni Demokrasi Partisi'nin kazanması ve partinin lideri Kostas Karamanlis'in başbakan olması üzerine Karaman'daki eski bir evden bahsetmeye başladılar. Ev, güya, Yunanistan'ın yeni başbakanı Kostas Karamanlis'in amcası olan ve bir zamanlar gazetelerimizde hemen her gün haberi yahut fotoğrafı yeralan meşhur politikacı ‘‘büyük'' Konstantin Karamanlis'in ailesine aitti. ‘‘Büyük'' Karamanlis, yine iddiaya göre ‘‘Karamanlı'' dediğimiz Türkçe konuşan Anadolu Ortodokslarından idi, söylenenlere bakılırsa bu evde yaşamıştı ve ailesi, Konstantin henüz bir yaşındayken Türkiye ile Yunanistan arasında 1924'te yapılan zorunlu mübadele gereği Karaman'ı terkedip Yunanistan'a göçetmişti.

Bütün bu iddialar, tarihçi İbrahim Hakkı Konyalı'nın ‘‘Karaman Tarihi'' isimli kitabındaki bir ifadeye dayandırılıyordu. Ama kitaptaki bilgilerin doğru olup olmadığının üzerinde hiç durulmadı, hemen projeler imal edildi ve evin müze haline getirilmesi bile gündeme geldi; hatta bir Karaman milletvekili, Karaman ile Atina'nın kardeş şehir ilán edilmesini de teklif etti.

İŞTE, İŞİN DOĞRUSU

Neresini düzelteyim?

Yunanistan'ın 20. yüzyılın ortalarından itibaren en güçlü politikacısı olan ve ülkesini AB üyesi yapmayı başaran Konstantin Karamanlis'in Karaman'da değil Serez'de doğduğunu mu, 1924'te ‘‘henüz bir yaşında'' iken zorunlu mübadeleye uğramasının imkánsız olduğunu, zira 1907'de dünyaya geldiğini mi, yoksa Makedonya'daki Yunan ayaklanmasının önemli isimlerinden sayılan babası Georgios'un Karaman'da hiç yaşamadığını mı?

Konstantin Karamanlis, Serez'in ismi o yıllarda ‘‘Küpköy'' olan Proti bölgesinde doğdu. Serez, o yıllarda bize aitti, Konstantin bir ‘‘Osmanlı vatandaşı'' olarak dünyaya geldi ama 1912'de çıkan Balkan Harbi ile bölgenin elimizden gitmesi üzerine, altı yaşında iken Yunan vatandaşı oldu. Liseyi bitirene kadar Serez'de kaldı, sonra Atina'ya gitti, üniversiteyi orada bitirdi, siyasete girdi ve dört defa başbakanlık yaptı, iki dönem de cumhurbaşkanı oldu. 1998'in 23 Nisan'ında öldüğü zaman Yunanistan'ı Avrupalı yapmayı başarmış milli bir kahraman kabul ediliyordu ve mezartaşına sağlığında hazırladığı bir cümle yazıldı: ‘‘Bu dünyaya, hayatımı Yunan halkına hizmete vakfettikten sonra geçiyorum''.

Yunanistan'ın çiçeği burnunda başbakanı Kostas Karamanlis'i birdenbire hemşehri ilán ediverenler biraz üzüleceklerdir, eminim, ama işin aslı maalesef böyle... Kostas'ın amcası olan ‘‘büyük'' Konstantin Karamanlis belki nesiller öncesinden şimdi ‘‘Karamanlı'' dediğimiz Türkçe konuşan Anadolu Ortodokslarından geliyordu ama Karaman'da hiç yaşamamış, oraları görmemişti bile.

Bundan senelerce önce, bir zamanlar Demokrat Parti'nin önde gelen isimlerinden olan sabık bir politikacıdan dinlemiştim:

1950'lerin ortalarında, zamanın Türk ve Yunan başbakanları, yani Adnan Menderes ile Konstantin Karamanlis, o günlerde de dert olan Kıbrıs meselesi için Avrupa'da bir yerde biraraya gelmişlerdir. Resmi temasların tamamlanmasından sonra protokol artık bir tarafa bırakılmış ve başbakanlar samimi bir sohbete dalmışlardır.

KARAMANLI VE MEANDROS

Adnan Menderes, ‘‘Talihin şu garip cilvesine bakın'' der. ‘‘İsminiz ‘Karamanlis', yani Türkçesi ile ‘Karamanlı' ve siz Yunanistan'ın

başbakanısınız''.

Karamanlis, Menderes'in daha sonra ne diyeceğini anlamıştır ve cümlenin gerisini kendisi tamamlar:

‘‘Sizin isminiz de ‘Menderes', yani Yunancası ile ‘Meandros' ve siz de Türkiye'nin başbakanısınız''.

Yunan başbakanı, Menderes'in yaptığını yapmakta ve Türk başbakanın ismi ile Ege'de büyük bir delta oluşturan Menderes Nehri'nin adının Yunancası arasında bağlantı kurmaktadır.

Ve, işin aslı: Bilgisizlik ve bunun getirdiği komiklik bir yere kadardır beyler! Adnan Menderes ne kadar Yunanlı ise, Konstantin Karamanlis de o kadar Türk'tür. 1907'de tááá Serez'de doğmuş bir adamın 1924 yılında bir yaşında olduğunu iddia edip üstüne üstlük ‘‘Karaman'da işte bu evde yaşamıştı'' diyenlere sadece gülünür ama bu işi edenler arasında siyasi kimlik taşıyanlar da varsa, gülüşler acı bir tebessüm halini alır.

Dört odalı kerpiç bir evin müzeye çevrilmesi yahut bir yerin başka bir yerle kardeş şehir ilán edilmesi tasavvurlarıyla kendi kendimize gelin güvey olmaktan vazgeçsek ve azıcık okusak nasıl olur acaba?

Karamanlılar Ortodoks'tu ama duaları bile Türkçe'ydi

ANADOLU'da yaşayan, Ortodoks olmalarına rağmen Yunanca bilmeyen ve sadece Türkçe konuşan gruba biz ‘‘Karamanlı'' derdik.

Kayseri, Konya, Sivas ve Tokat taraflarında yaşayan Karamanlılar Ortodoks ama Türk idiler. Bizans zamanında Balkanlar üzerinden Anadolu'ya gönderilen Kıpçaklar'ın, Oğuzlar'ın ve Peçenekler'in soyundan geliyorlardı. Müslümanlar arasında Hasan, Hüseyin, Ahmed, Mehmed gibi isimlerin yaygın olduğu 17.-18. yüzyıldaki Osmanlı vergi kayıtlarında Karamanlılar'ın eski Türkler'e mahsus adlar kullandıkları ve Aslan, Kaplan, Durmuş, Tursun, Budak, Sefer, Karaca, Karagöz, Kaya, Yağmur, Aykut, Ayvaz, Bahadır, Pazarlı, Bayram, Beyrek, Beytemür yahut Devletyar gibi isimler taşıdıkları görülürdü.

Anadilleri Türkçe olan Karamanlılar Yunanca bilmezler, dualarını bile Türkçe ederler ama Yunan alfabesini kullanırlar ve Türkçe'yi Grek harfleriyle yazarlardı. 1896'da yayınlanan ‘‘Kayseria Mitropolitleri ve Málumat-ı Mütenevvia'' isimli şiir kitabında yeralan bir dörtlük, Karamanlılar'ın bu karmaşık yapısını çok güzel anlatıyordu: ‘‘Rum isek de Rumca bilmez, Türkçe söyleriz / Ne Türkçe yazar okuruz, ne de Rumca söyleriz / Öyle bir mahlut-ı hatt tarikatimiz (karışık yazı biçimimiz) vardır / Hurufumuz Yunanice, Türkçe meram eyleriz''.

Karamanlılar, Lozan Antlaşması'nın imzalanmasından sonra yürürlüğe giren zorunlu mübadeleye tábi tutuldular. Türkiye ve Yunanistan, İstanbul Rumları ile Batı Trakya Müslümanları dışında kalan bütün Rum Ortodoks ve Müslüman azınlığın karşılıklı olarak değişimine karar vermişlerdi ve bu zorunlu mübadele maddeleri Karamanlılar'a da uygulandı. Ortodoks Hristiyan

ama Türk olan ve neredeyse bin seneden beri Anadolu'da yaşayan onbinlerce Karamanlı, dilini bile bilmedikleri Yunanistan'a gönderildi.

Mübadeleden sonra Karamanlılar hakkında çok sayıda araştırma yapıldı ve bu araştırmalar Karamanlılar'ın Yunanlı değil, Türk olduklarını yeniden gösterdi. Karamanlılar'ın Türkiye'de yaşadıkları yıllarda, 1584'ten mübadeleye kadar Türkçe ama Yunan harfleriyle bastıkları çok sayıda kitaplar da araştırma konusu oldu ve bu kitapların kataloğu, Yunanistan'da ‘‘Karamanlidika'' adı altında ve dört ciltlik bir seri halinde yayınlandı.

Karaylar

Hazar Devletinin yıkılmasından sonra Hazar ülkesinde bulunan çok sayıda Müslüman, diğer Müslüman kavimlerle karışıp kaybolmuştur. Hazar Müslümanları özellikle Kıpcak, Karaçay, Karabarda gibi Müslüman Türk boylarının içinde erimişlerdir. Devlet yıkıldığı sırada ikinci büyük dinî topluluğu oluşturan Hristiyanların bir kısmı Hristiyan Slav kabilelerine karışarak onların arasında

erimişlerdir. Diğer bir kısmı ise Hazar ülkesinden yine bir Hristiyan devleti olan Bizans'a göçetmişlerdir. Bu göç deniz yolu ile olduğu gibi, kara yolu ile Doğu Karadeniz kıyılarını takip ederek Kuzey, Doğu, Orta ve Güney Doğu Anadolu topraklarına

olmuştur.

Bölgeye gelen bu göçmenler bunlarda daha önce Rumlar ve Ermeniler tarafından kurulmuş olan kiliselere intisab etmişlerdir. Rum ve Ermeni kiliselerine katılmış olmakla beraber bu insanlar uzun süre Rumca ve Ermenice konuşmamış, sadece Türkçe konuşmuşlarındır. Onbirinci asırda Anadolu'ya gelen bu insanlar, tam beş asır Rumca veya Ermenice öğrenmemiş, onüç ve ondördüncü asırlarda Anadolu'da inşa ettikleri kilisenin kitabelerini bile Rum veya Ermeni alfabesi ile Türkçe yazmışlardır. Onyedinci asırdan itibaren Anadolu'ya gelen Katolik misyonerlerinin faaliyetleri neticesinde bunlardan bazıları Rumca veya Ermenice öğrenmişlerse de bazıları Türkçeden başka dil kullanmamakta ısrar etmişlerdir.

Bunlardan Karamanlılar, kurtuluş savaşından sonraki müdahale neticesinde Yunanistan'a gönderilirken bile Rumca bilmiyorlardı.

Karadeniz kıyılarını takip ederek Anadolu'ya gelen bu Hristiyan Hazarlardan , maalesef bir süre sonra Rum kilisesine katılanlar

Rumlaşarak Ermeni kilisesine katılanlar da Ermenileşerek Hazarlıklarını kaybetmişlerdir. Bugün Doğu ve Orta ve Güneydoğu

Anadolu'nun birçok yerinde bu Hristiyan Hazarlardan izler mevcuttur. Hazar Dağı, Hazar Gölü, Hazarşah, Hazri, Hazro, Hazriyan, Hazara vb. pekçok isim bize Anadolu'daki Hristiyan Hazarların izlerini göstermektedir.

Karamanlıca

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Bir evin kapısında karamanlıca yazı (MA?A?A? = maşallah), İncesu (Kayseri)Karamanlıca, Karamanlı Türkçesi olarak da bilinen, Türkçe'nin bu ağzını Karamanlı ve Kapadokyalı Ortodoks Hristiyanlar konuşur. Bu dili konuşan Karamanlılar, bazılarına göre Türkleşmiş Rumlar; bazılarına göre ise, Selçuklular döneminde Bizansla yakın ilişki sonucu Hristiyanlığı benimsemiş Türk'lerdir. Osmanlı belgelerinde "Zımmiyan-ı Karaman", ya da "Karamanian" adıyla anılan bu Karamanlılar, bazı değişikliklerle Yunan alfabesini kullanmış ve Grek harfleriyle Türkçe olarak yayımlarlardır. 18. yüzyıldan başlayarak Türkiye ve Avrupa'da bazı kitaplar yayınlamışlardır.

Patrikhane dahi buna karşı çıkmaz, kiliseye bağlı kaldıkları sürece Karamanlıca din kitapları yayımlamayı olağan bulur. Evangelinos Misailidis'in 1851'de İstanbul'da yayımlamaya başladığı Anatoli gazetesi Karamanlıcanın kökleşmesine büyük katkıda bulunur. Misailidis, bol sayıda kitap da yayımlar. Dilbilimcilere göre, Karamanlıca Rumcadan çok Türkçeye ayak uydurmuş ve Yunan yayılmacı etkilerinden çok, bir arada uyumlu yaşamanın destekçisi olmuştur. Bu sebepten Tercüman-ı Hakikat, E. Misailidis'i Fikr-i Osmaniyi yaymakta kimsenin kabına varamadığı kişi olarak tanıtır

 

Karamanlıca konuşan Karamanlılar'ın köyünde, Mehmet Altan, 22-06-2004

Ürgüp Meydanı'nın hemen yanı başındaki tarihi hamamın üzerindeki yazıyı "işte

Karamanlıca" diye gösterdi Gürsel Korat...

Can Yayınları'nın Kapadokya

Edebiyat Kültür

Günleri kapsamındaki "Kapadokya'daki Halklar" adlı konuşmasında konuyu daha da derinleştirdi...

Bir mezar taşının üstündeki eski Yunan alfabesiyle yazılmış "Allah Rahmet Eylesin" ibaresini de daha sonra gördüm...

Karamanlıca...

Karamanlıca, Ortodoks Hıristiyanlar'ın konuştuğu Türk ağzı...

Bazı kaynaklara göre Karamanlıca konu- şanlar Türkleşmiş Rumlar...

Bazılarına göre ise Selçuklular döneminde Bizans'la yakın ilişki sonucunda Hıristiyanlığı benimsemiş Türkler...

Karamanlılar bazı değişiklikler ile Yunan alfabesi kullanmışlar...

18. yüzyıldan itibaren Karamanlıca dilinde bir çok da eser yayınlanmış...

Karamanlılar 1256 ila 1458 arasında Orta Anadolu'nun güney kesiminde egemen olmuş Türkmen beyliği...

Daha sonra Karamanlılar Osmanlı'ya bağlanmış... Karaman Eyaleti Osmanlı'nın önemli bir bölgesi olmuş...

Karaman Eyaleti'nin tarihçesinde şöyle bir cümle var:

"Osmanlılar'ın en önemli eyaletlerinden olan Karaman Eyaleti'deki halkın bir bölümünü oluşturan Karamanlılar'ın Hıristiyanlaşmış Türk ya da Türkleşmiş Rum oldukları sanılır. Bunların çoğu sonradan İstanbul'a göç ettirildi."

Yunan alfabesi kullanarak Türkçe yazmak Karamanlıca'yı oluşturuyor...

Ancak, Karamanlılar önceleri Farsça konuşurmuş... Karamanlılar'ın Türkçe konuşması Şemseddin Mehmed Bey (1261-??) yıllarına rastlıyor...

Karamanlılar Farsça'dan Türkçe'ye dönüyorlar, bir kısmı da Türkçe'yi Yunan alfabesiyle yazıyor ve Karamanlıca oluşuyor...

Karamanlıca konuşanların kim olduklarını en iyi Ürgüp'e bağlı Mustafa Kemal Köyü'nde görüyorsunuz...

O köy, vaktiyle Karamanlıca konuşanların köyü imiş...

Otobüsten inmeden önce bu hikayenin tümünü Saadet'ten dinliyoruz...

Sonra köyü dolaşmaya koyuluyoruz... H H H

Mustafa Kemal Köyü karakteristik özelliklerini yitirmemiş farklı bir köy... Geniş mekanların ince bir üslupla estetik renklerle bezenmiş olduğunu görüyorsunuz.

Yapıların mimarisi, kısacası üslubu farklı...

Köyün içlerinde dolanırken, eskilerden kalma bir koca konağın üstünde Selçuklu Kartalı'nı görüyoruz...

Kendilerini Selçuklu'nun devamı sayan Karamanlılar'dan gelen birinin evi bu...

Dillerin kaybolması hazin bir hikaye... Anlatıldığına göre Karamanlıca üç-dört asır yaşamış... Karamanlıca konuşanların Osmanlı döneminde İstanbul'a gönderilmeleri, sonra Rum azınlıklarla birlikte Yunanistan'a yollanmaları bu dilin tamamiyle ölmesine neden olmuş...

Karamanlıca ölü bir dil olarak eski belgelerde var şimdi yalnızca.

Anadolu her dem insanı şaşırtıyor... Karamanlılar... Karamanlıca... Şimdi geriye o kültürden Mustafa Kemal köyü türü köyler kalmış...

Dünya denen bu gezegenin üzerinde ne de çok macera yaşanmış... O yaşanan mace- ralardan birinin adı Karamanlıca... Ve Karamanlıca konuşmuş olanlar... Ve onların ya- şadığı köy...

Ve kaybolmuş diller, kaybolmuş hayatlar.

1924 Mübadelesinin Bir Cilvesi: Sürgündekı Ortodoks Türkler

Ercan Yavuz - Sayı: 163 - 17.01.1998 AKSİYON

Hıristiyanlık ve Türklük. Yakın tarihimizde ve günümüzde bu ikisi, birbirine o kadar uzak mefhumlar olarak algılandı ki..

Daha “dün”e kadar Anadolu'da önemli miktarda Hıristiyan Türk topluluğunun yaşadığından, bunların Kurtuluş Savaşımıza canla başla katıldıklarından ve sonrasında başlarına gelenlerden bugünün Türkiyesinde kaç kişinin haberi var?

Onlar, Anadolu'nun değişik bölgelerine dağılmış olarak kendi hallerinde yaşarken, Batılılar Osmanlı'yı parçalayıp yutma planlarını uygulamaya koymuştu ve mutlaka Batılıların dikkatini çekmişti bu topluluk. Onlara Osmanlı'ya karşı mücadele teklifi götürmekte gecikmedi Yunanlılar. Fakat Anadolu'nun Hıristiyan Türkleri, hem de görkemli bir kongreyle, Kurtuluş Mücadelesinin yanında olduklarını beyan ettiler ve her Türk gibi İstiklal Savaşında üzerlerine düşeni fazlasıyla ifa ettiler. Sonra mı? İnönü, Lozan görüşmelerinde Türk Hıristiyanların da mübadeleye tabi tutulması kararına imza attı ve zorla trenlere bindirildiler.

Bu çalışmayla, çoğumuzun belki hiç bilmediği hazin ve ibretlik konuyu bir nebze olsun günışığına çıkarmak istedik.

İslamiyeti tanıyıncaya kadar totemcilik, animizm(canlıcılık), şamanizm, budizm, manheizm gibi Asya kökenli (Asyatik) dinler arasında bocalayan Türkler, ilahi dinlerin gelmesiyle birlikte bu dinlerin en büyük koruyucu, savunucu ve yayıcıları oldular. Sosyolog Dr. Dursun Ayan'a göre bugün bile edebiyatımızda izleri olan Türkler'deki “Gök Tanrı” inancı onları ilahi dinlere daha yatkın kılmıştı. Göçeden Türklerin ilk önce Hıristiyanlıkla daha sonra İslam'la tanıştıklarını Harizmilere ait belgelerden anlıyoruz.

Karamanlılar her zaman ilgi çekti

Karaman yöresinde bulunan “Binbirkilise” bu bölgenin 1922 yılına kadar Türk Hıristiyanlar için yurt edinildiğini ortaya

koyuyor. Konya, Niğde, Nevşehir, Kayseri, Ankara civarları Hıristiyan Karaman Türklerinin yaşadığı yerler. Bunun dışında bir kısmının İstanbul, İzmir ve Trabzon'da varlıklarını sürdürdüğü biliniyor. İsimleri Türk olan ve Türkçe Hıristiyan tapınış gösteren, Türkçe konuşan, Grek harflerini kullanarak Türkçe dinî ve edebi eserler verip yayın yapan ancak karşılıklı değişime tabi tutularak Anadolu'dan göç ettirilen Hıristiyanlardı bunlar.

“Kavimler Kapısı—1” kitabının yazarı Hale Soysü, 1924 yılına kadar Aksaray, Ihlara Vadisi, Ürgüp, Göreme, Derinkuyu, Akşehir, Ereğli, Ermenek, İçel, Antalya ve Fethiye'de Hıristiyan Karaman Türklerinin yaşadığını belirtiyor. Evliya Çelebi, Seyahatname'sinde, “Alanya—kadim eyyamından beru Urum (Rum) keferesi bir mahallededir... Amma Urum lisanı bilmeyub, batıl Türk lisanı bilirler. Ve Antalya, dördü Urum keferesi mahallesidir. Amma keferesi asla Urumca bilmezler, Batıl Türkçe lisan üzre kelamet ederler” diyerek bölgedeki Hıristiyan azınlığın Türk kökenli olduğunun ve dillerinin de bozulmadığının altını çiziyor. Hıristiyan Türkler içinde Karamanlıların yeri ayrı bir öneme sahip. Tek kelime Rumca bilmeyen ve ibadetlerini Türkçe yapıp, yazı dilinde Grek alfabesini kullanan Karamanlılar'ın Türk soyundan geldiklerini hemen hemen tüm tarihçiler kabul ediyor. Hıristiyan Türklerin kendi durumlarını anlatmak için yaktıkları bir ağıt onları bütün yönleriyle anlatmaya yetiyor:

“Gerçi Rum isek de Rumca bilmez Türkçe söyleriz

Ne Türkçe yazar okuruz, ne de Rumca söyleriz

Öyle bir mahludi haddı tarikatımız vardır

Hurufumuz(harflerimiz) Yunanice, Türkçe meram eyleriz”

Bazı Yunan tarihçiler hariç Hıristiyan Türkler tarih boyunca Rumlarla yani Helen—Grek—İyon kökenli insanlarla hep karıştırıldı. Oysa Rumluk, bir ırk veya ulus adı olmayıp bir imparatorluğun adıydı. Bu konuları 1932'lerde yeniden gündeme getiren Abdülkadir Baykurt Cami de İstanbulluların “Karamanlı Rum” diye özel bir ayrıma tabi tuttukları Karaman yöresindeki Hıristiyanların; Yunancayı hiç bilmediğini, Müslüman Türklerden daha temiz bir Türkçe konuştuklarını vurguluyor. 1922—1923 yılları arasında 16 sayı yayınlanan “Anadolu'da Ortodoksluk Sadası” adlı gazete, Karamanlıların Hıristiyan Türkler olduğunu ısrarla savunuyor. Prof. Dr. J. Eckmann'a göre Karamanlılar, Hıristiyanlığı benimsemiş Selçuklu Türklerinden başkası değil. Gagavuzlar üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan Atanas Monof da aynı görüşe sahip olduğunu söylüyor.

Herşey Yunan işgaliyle başladı

Orta Anadolu ve Karaman bölgesi Türkleri ile Doğu Karadeniz Türkleri, daha İslamiyet gelmeden Hıristiyanlığı seçmiş Türk boyları olarak, Kurtuluş Savaşına kadar varlıklarını ve benliklerini koruyorlar. Ancak, Yunanlıların Anadolu'yu işgali, Anadolu'da yaşayan Hıristiyanların sonunu hazırlayan en önemli etkenlerden biri. Emperyalist güçlere ve Yunanistan'a karşı başlatılan Kurtuluş Savaşı, Anadolu'daki Türk kökenli ve diğer Hıristiyanların birbirinden ayrılması için tam bir turnusol kağıdı işlevi yaptı. Kurtuluş Savaşı sırasında Ankara Hükümetine başvurarak, Hıristiyan Ortodoks olduklarını, ancak soyları yönünden Türk olduklarını sık sık vurgulayan Türk Hıristiyanlar, Fener Rum Patrikliğinin etkisini kırmak için kendilerine bağımsız bir kilise kurulmasını talep ettiler. 11 Nisan 1921'de Kastamonu Valisi Sami Bey, Ankara'ya gönderdiği telgrafında, “Anadolu'da bir Türk Ortodoksluğunun kurulmasını isteyen Taşköprü Rumları dilekçelerini sundu” ifadesini kullanıyor. Trabzon Ortodoks Cemaatinin Ankara Hükümetine telgraf çekerek Ankara'da bir Türk Ortodoks Patrikhanesinin kurulmasını istediği de Doç Dr. Zeki Arıkan'ın yaptığı araştırmalardan anlaşılıyor. Dr. Sabahattin Özel, Maçka Rumlarının da benzer bir girişimde bulunduklarını söylüyor: “Anadolu'da tarihen dahi müspet olduğu üzere Rum—Elenik namıyla hiç bir millet yoktur. Mevcut Rumlar yalnız asırlarca Türk Müslümanlarla birlikte yaşayan Türk Ortodokslardır.”

Fener Rum Patrikhanesine isyan

Türk Ortodoks olduklarını ısrarla vurgulayan Kayseri bölgesindeki Hıristiyanlar, Kurtuluş Savaşının başlamasıyla birlikte, diğer Hıristiyanlardan oldukça farklı bir strateji takip ediyor. Sosyolog Dr. Dursun Ayan, 1870'li yıllarda Bulgarların, Rumlarla karıştırılmaktan ve Rumlaştırılmaktan korktukları için padişahtan milli bir kilise kurma izni aldıklarını hatırlatarak, “Bulgarların bu kaygısını Anadolu'daki Türk Hıristiyanlar da taşıyor. Onlar da aynı dönemde milli bir kilise kurulması için başvuruda bulunuyorlar ama sonuç alamıyorlar” diyerek Ortodoks Türklerin Rumlarla karıştırılma endişelerinin 1870'li yıllarda başladığını söylüyor. Ankara ve İç Anadolu Bölgesindeki Hıristiyan Türklere ise Papa(baba) Eftim liderlik yapıyor. Atatürk , Papa Eftim 'e her zaman Baba Eftim olarak seslendiği için, çoğu zaman ismi Baba Eftim olarak anılmıştır. Teoman Ergene'nin “İstiklal Harbinde Türk Ortodokslar” adlı eserinde, Türk asıllı Hıristiyan Ortodokslardan Baba Eftim'in Kırıkkale'nin Keskin ilçesi Metropoliti olduğunu ve Anadolu'nun çeşitli yerlerine dağılmış olan Türk Ortodokslarla sürekli haberleştiğini belirtiyor. Kayseri Erciyes Üniversitesi'nden Doç. Dr. Mustafa Ekincikli, “Türk Ortodoksları” adlı kitabında Baba Eftim'in Bağımsız Türk Ortodoks Kilisesi'nin kurulması için girişimlerde bulunduğunu dile getiriyor.

Kurtuluş Savaşının henüz yeni filizlendiği dönemde Türk kökenli Ortodoks Hıristiyanlar bu amaçla, TBMM'den ve Adalet Bakanlığı'ndan izin alarak Kayseri'de bir kongre topladılar. Kongreye, Gümüşhane Episkoposu Yervasyos, Konya Metropoliti Prokobios, Antalya Episkoposu Meletios ile Anadolu ve Trakya'nın diğer bölgelerinden gelen 72 temsilci katıldı. 21 Eylül 1922'de toplanan kongrede Türk Hıristiyanlar Türk Ortodoks Patrikliğinin kurulmasını kararlaştırdılar. “Milli Mücadelede Kayseri” adlı çalışmasında Zübeyir Kars, bu toplantıya Mutasarrıf Muammer Bey, Mevki Kumandanı ve Kalem Reisi Miralay Abdullah Bey ve sonraki yıllarda TBBM'de Eskişehir Milletvekili olan Türk asıllı Ortodoks Umumi Katip Bodrumi İstimad Zihni Özdamar Efendi'nin de katıldığını belirtiyor.

Yunanistan'ın Batı Anadolu'da işgal faaliyetlerine girişmesiyle birlikte İstanbul Fener Rum Patrikhanesi, Anadolu'daki tüm Hıristiyanları Yunanistan lehine faaliyette bulunmaya davet ediyor. Dr. Dursun Ayan, Fener Rum Patrikhanesinin Anadolu'daki Hıristiyanlara yaptığı çağrının ciddiyetini Atatürk 'ün Nutku'ndaki önemli bir ifade ile açıklıyor: “ Atatürk Nutuk'ta Mavri Mira'nın Fener Rum Patrikhanesinde hazırlandığını söylüyor. Fener Rum Patrikhanesi, Ortodoks ders kitaplarının içeriğinde Türk aleyhtarı düzenlemelere giderek Milli Mücadele safları oluşmadan Yunanistan'ı desteklemeye karar vermişti zaten. Rum kökenli olmayan diğer kiliselere de bunu kabul ettirmeye çalıştı. Ancak bir kısmı bu oyuna gelmedi.”

Çerkez Ethem tanıştırdı

Kayseri'deki toplantıda Türk Hıristiyan Ortodokslar, Fener Rum Patrikhanesinin baskılarına rağmen Kurtuluş Savaşında Milli Mücadele saflarını seçtiler. Türk Ortodoksların Anadolu'daki bu hareketi Atatürk 'ün takdirine mazhar oldu. Papa Eftim 'le tanışmak isteyen Atatürk , 4 Eylül Sivas Kongresinden önce Papa Eftim 'i Sivas'a davet ederek uzun uzun sohbet etti. Mustafa Kemal ile Papa Eftim 'in biraraya gelmesini ise çok ilginç bir isim sağlamıştı: Çerkez Ethem. Papa Eftim 'in oğlu ve Türk Ortodoks Cemaati Lideri Selçuk Erenerol, “ Atatürk , Anadolu Hıristiyanlarının Kayseri'deki toplantısını yakından takip ediyor. Babamla tanışmak isteyince, Akdağmadeni'nden (Yozgat) yakın komşumuz Çerkez Ethem bu görüşmeyi sağlıyor” diyerek anlatıyor bu konuyu.

Kiliseden çıkıp İstiklal Harbine gittiler

Kayseri'deki kongreye katılan Hıristiyan Türk çevreleri Milli Mücadelede Atatürk ve arkadaşlarının yanında yer alırlar, gerekli desteği verirler. Türk Hıristiyan Ortodoksların önderi Baba (Papa) Eftim'e, Kurtuluş Savaşına verdiği destekten ötürü bizzat M. Kemal Atatürk tarafından İstiklal Madalyası verilir. Büyük Taarruzdan önce Ankara'da ilk toplanan TBMM bahçesinde, Atatürk 'ün de hazır bulunduğu bir miting sırasında halka seslenen Papa Eftim , İncil'den bir pasaj okur: “Düşmanlarımızın herşeyi var, ancak bizim silah ve cephanemiz yok. Fakat göğsümüzde imanımız var, mutlaka kazanacağız. Yaşasın muzaffer Türk Ordusu!” Bağımsız Türk Ortodoks Patriği Selçuk Erenerol'un babası olan Papa Eftim , Kurtuluş Savaşına verdiği destekten sonra Atatürk 'ün şu sözlerine mazhar oldu: “Baba Eftim, bu memlekete bir ordu kadar hizmet etmiştir.”

Atatürk Papa Eftim dostluğu

Çerkez Ethem'in Yozgatlı olduğunu bilen çoktur ancak onun Türk Ortodokslarının dini lideri Papa Eftim 'in hane komşusu olması ilginç bir tecelli. Fener Rum Patrikhanesinin Yunanistan'ı destekleme konusundaki baskılarına ve çabalarına rağmen Papa Eftim ve 72 kilisenin Milli Mücadele saflarına katılmasının Mustafa Kemal'i bir hayli etkilediği biliniyor. Çerkez Ethem aracılığı ile Papa Eftim ile Sivas'ta tanışma imkanı bulan Mustafa Kemal, Selçuk Erenerol'a göre 1924 yılında Papa Eftim 'den Fener Rum Patrikhanesinin başına geçmesini istiyor. Cemaatin halen dini lideri görevini yürüten Selçuk Erenerol, babasının Atatürk ve arkadaşlarının bu teklifini, “Benden üstün dini ruhbanlar dururken, benim o makamı doldurmam mümkün değil” diyerek geri çevirdiğini söylüyor. Ancak Papa Eftim , Atatürk ve arkadaşlarına Yunanistan'ın göndereceği patriğin özelliklerinin ne olması gerektiği konusunda 11 maddelik bir rapor veriyor. Papa Eftim 'in, patrik için birinci şart olarak Yunanistan'da kral taraftarı olması gerektiğini ileri sürmesi dikkat çekiyor. O dönemde Kral taraftarı din adamlarının Yunan Hükümetinden farklı görüşlere sahip olduğu biliniyor. Papa Eftim 'in, atanacak patriğin Yunan Hükümetinin kirli emellerine alet olmaması için böyle bir istekte bulunduğu tahmin ediliyor. Ancak Atatürk 'ün ısrarından sonra Papa Eftim , yardımcısı Yakup ile birlikte Fener Rum Patrikhanesine giderek, bir anlamda yönetime el koyuyor. Ankara Hükümeti dış baskılara dayanamayıp kendisini geri çekinceye kadar orada kalıyor.

Lozan'da verilen ödül!

Kurtuluş Savaşında dindaşlarını değil de, kendi ırkından olan Türkleri destekleyen Türk Hıristiyanlarını, savaşın kazanılmasından sonra büyük ve acı bir sürpriz bekliyordu. İsmet İnönü'nün Türk delegasyonuna başkanlık ettiği Lozan görüşmeleri sırasında 30 Ocak 1923 tarihinde varılan anlaşmayla, Anadolu'daki Hıristiyan Ortodoksların, ırkına ve kişisel isteklerine bakılmaksızın karşılıklı değişime tabi tutularak Yunanistan'a gönderilmesine karar verildi. Mübadeleye tabi tutulan insan sayısı konusunda abartma olmadığını belirten Dr. Dursun Ayan, “Mübadeleye tabi tutulan nüfusun küçük gösterilmesi her iki ülkenin de işine geliyordu. Bu insanlık dramında Türkiye kendi yüreğine su serperken Yunanistan kendi demografyası açısından bu konuda tartışma bile yapmadı. Rakamın fazla olma ihtimalı elbette var” diyor. Doğan Avcıoğlu, “Türkler'in Tarihi” adlı eserinde Karamanlıların değişime tabi tutulmasının tartışmaya açık bir konu olduğunu ve mübadelenin yapıldığı yıllarda da bu tartışmanın yaşandığını belirtiyor. Bernard Lewis'ye göre, 1924 ve 1930 yılları arasındaki değişimin, Türk—Grek değişimi değil, Grek Ortodoks—Osmanlı İslam değişimi olduğunu söylüyor: “Bu değişim Anadolu Ortodoksları için vatana kavuşma değil, gurbete sürgündür.”

Kayseri, Karaman, Trabzon, Sivas, Konya, Yozgat ve Ankara'da toplanan Hıristiyan Türkler trenlerle Yunanistan'a gönderiliyorlar. Yürek paralayan sahneler yaşanıyor; “Biz sizdeniz, göndermeyin” yalvarmaları, Lozan Anlaşmasının kararlılığında Ankara'ya kadar ulaşmıyor bile. İçlerinden sadece bir aileye özel bir ayrıcalık tanınıyor. Bir tek Baba Eftim ve ailesi (Erenerollar) bu zorunlu göçten muaf tutuluyor. Atatürk 'ün isteği ile o dönemde TBMM'den şu özel kanun çıkarılıyor: “3 Ağustos 1924 tarihli Papa Eftim teskeresi. Papa Eftim efendinin harekat—ı milliyenin gidişatından beri Türkiye davasıyla alakadar görülmesi ve Patrikhane ile arasındaki vaziyet nazarı itibara alındığı takdirde efrad—ı ailesinin mübadeleye tabi olması düçar—ı felaket olacağı muhakkak bulunduğundan bir karar ittihazı talebini havi Dahiliyet Vekale-i Celilesinin 2.8.1340 tarih ve Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti'nin 3798 nolu teskeresi üzerine mumaileyh Papa Eftim ve ailesinin İstanbul'da yerleşmesine müsaade itası icra vekilleri heyetinin 3.8. 1340 tarihli ictimasında karargir olmuştur.”

Ancak Baba Eftim'in kendi ırkdaş ve dindaşlarının gönderilmesine neden tepkisiz kaldığı da tam olarak bilinmiyor. Zaten bir süre sonra Anadolu'da Hıristiyan Türk azınlığı kalmadığı için Anadolu Türk Ortodoks Patrikliği Kayseri'den İstanbul'a taşınmak zorunda kalıyor.

Atatürk 'ün üzüntüsü

“Hamdullah Suphi Tanrıöver'in Anıları”nda ismi geçen Mahmut R. Kösemihal, Hıristiyan Türklerin zorunlu göçüne ilişkin, “Biz Anadolu'nun bir miktar Hıristiyan Türk'ü ile Hıristiyan Elen'ini ayıran farkları incelemeye vakit bulamadan, mübadele, bir miktar Türk unsurunu Yunanistan'a göçtürdü..” değerlendirmesinde bulunuyor. Hamdullah Suphi'nin anılarında Celal Bayar'la aralarında geçen bir diyalog bu konuda Atatürk 'ün üzgünlüğünü ortaya koyuyor: Celal Bayar bir gün Hamdullah Suphi'ye, “Bilir misin Hamdullah, Atatürk 'ün son yıllarda en büyük üzüntüsü ne idi?” diye sorar. Hamdullah Suphi bilmediğini söyleyince, cevabı kendisi verir: “Anadolu'dan binlerce Hıristiyan Türk'ü göndermiş olmasıydı. Paşam yapmayın, yollamayın, bunlar özbeöz Türktür dedim. Kendisine kitaplar gönderdim, fakat dinlemedi.” Yunanistan'a gönderilen Türk Hıristiyanlar Türkiye'de Rum olarak adlandırılıp mübadeleye tabi tutulurken, Yunanistan'da da “Turko Sporos—Türk tohumu” diye aşağılanarak Yunanlı olarak kabul edilmediler. Gittikleri Batı Trakya'da, biraz da Anadolu'yu hatırlamak için olsa gerek, “Karaman” adını verdikleri bir yerleşim birimi kurdular. Yunanistan'da Batı Trakya Türklerinden daha fazla horlanan ve ayrıma tabi tutulan Türk Ortodoks Hıristiyanların bir çoğunun daha sonra Avrupa'nın çeşitli ülkelerine dağıldığı biliniyor. Bilinen bir gerçek var ki, mübadele sonucu Yunanistan'a gönderilen Türk Hıristiyanlar, bu ülkede de artık yok denecek kadar az.

Hamdullah Suphi Tanrıöver'in maceraları

İstanbul'da cemaat bulmakta güçlük çeken Türk Ortodoks Patrikliği Hamdullah Suphi Tanrıöver'in girişimleriyle Galata Merkez Grek Ortodoks topluluğu ile birleştirilerek cemaat haline getirildi. Hamdullah Suphi'nin bundan sonraki uğraşı, büyükelçilik yaptığı Romanya'daki Hıristiyan Türkleri Marmara Bölgesine yerleştirmek oluyor. Ancak ll. Dünya Savaşının patlak vermesi Tanrıöver'in bu hayalini suya düşürüyor. Buna rağmen Hamdullah Suphi, büyük düşlerini gerçekleştiremese de 1935 yılında Romanya'dan 10'u kız 70 Hıristiyan Türk gencini getirip Türkiye'deki çeşitli okullara yerleştiriyor. 16 Eylül 1943'te nüfus kağıtlarına kavuşan 70 Hıristiyan Türk genci, kendilerinin diğer Hıristiyanlarla karıştırılmasını istemedikleri için “Türk Ortodoks” yazılmasını istiyor ve Hamdullah Suphi de bunu sağlıyor.

Türkçe dini eğitim yapan bu gençler iş hayatına atılmaya başlarken Hıristiyan olmaları engeliyle karşılaşıyorlar. Çevresel şartların da etkisiyle İslamiyeti seçen bu gençler, Müslüman kızlarla evlenerek çoğunluğa adapte oluyorlar. Hürgün Gazetesi'nden Osman Balcıgil'e göre ithal cemaatini de kaybeden Papa Eftim bu gelişmeler üzerine Hamdullah Suphi'yi arayarak, “Hamdullah bey, hani ya benim yetmiş kişilik cemaatim? Müslümanlığın defterinde 70 kişi mi eksikti?” diyerek sitem ediyor. Zaten o tarihten sonra da ne Anadolu'da ne de İstanbul'da Türk Hıristiyanların sayısı 1000'i geçmiyor. Bazı tarihçilere göre ise Türk Hıristiyanların sayısı 100'ü bile bulmuyor. Tarihçi Barker'e göre ise Türkiye'deki Türk Hıristiyanların sayısı sıfıra yaklaşmış durumda. Dr. Dursun Ayan'nın yaptığı araştırmalar İstanbul'da yaşayan Hıristiyan Türklerin sayısının 250'yi bulmadığını ortaya koyuyor. Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde çeşitli vesilelerle din değiştirerek Hıristiyan olan Türklere Presbiteryen adı veriliyor. Presbiteryenlerin ünlüleri arasında ilk sırada Tevfik Fikret'in oğlu Haluk yer alıyor. Sanatçı Barış Manço'nun da zaman zaman Presbiteryen Hıristiyan Türklerle ayinlere katıldığı biliniyor.

İkincisi “Tehcir”di

Atatürk 'ün özel izni ile mübadeleden ayrı tutulan Papa Eftim ve 50 kişiyi bulan yakınları önce Ankara'ya getirildiler. Ardından İstanbul'a götürülerek Karaköy yakınlarına yerleştirildiler. 1964 yılına gelindiğinde Anadolu'da Türk kökenli Ortodoks kalmamıştı. Ancak mübadeleden uzak tutulan İstanbul'da Türk kökenli Ortodoksların sayısı azımsanmayacak kadar fazlaydı. Üstelik bu insanların büyük bölümü ticaret ve sanatta Müslüman Türklerle kıyaslandığında çok daha zengin durumdaydı.

Yunanistan ve yerli işbirlikçileri Kıbrıs'ta kanlı olayları başlatınca dönemin başbakanı İsmet İnönü, Yunanistan'a iyi bir ders olur niyetiyle İstanbul'daki Rumların sınırdışı edilmesini gündeme getirdi. Papa Eftim İsmet Paşa ile Taşlık'taki evinde görüşerek ikinci bir Lozan faciasının yaşanmamasını istedi. İsmet Paşa ile Papa Eftim arasında sert tartışmaların yaşandığı da biliniyor. Ancak İsmet Paşa kararlıydı. Tıpkı Lozan'da olduğu gibi 1964 yılında da insanların kökenine bakılmaksızın, din unsuru dikkate alınıp yaklaşık 70 bin kişi sınırdışı edildi. Selçuk Erenerol'a göre bu rakam 86 bin olup 15—20 bini hariç hepsi Türk'tü. Ağırlık kazanan rakam ise 50 bin. Mübadeledeki gibi toplu halde trenlere bindirme değil, tek tek toplayıp sınırdışı etme vardı bu defa.

Papa Eftim Türkiye lehine yaptığı çalışmalardan sonra Yunanistan'da istenmeyen adam ilan edilmişti artık. İstanbul'daki diğer Hıristiyan cemaatlerin aksine Türk Ortodoks Kilisesi mensuplarının Yunanistan'la ilişkileri bugüne kadar düzelmedi. Selçuk Erenerol, babasına Kurtuluş Savaşı sırasında Yunanistan'ın yanında yer alması için çok büyük baskılar yapıldığını söylüyor: “Eğer babam Yunanistan'ın istediğini yapmış olsaydı, bugün Atina'da heykeli dikilmiş olacaktı.”

İstanbul'da kalan Türk Ortodokslar Yunanistan'daki akrabalarının durumunu bir kaç kez dünya gündemine getirmeye çalıştılarsa da başarılı olamadılar. Çünkü Yunanistan'a gönderilen Türk Ortodokslar, orada üçüncü sınıf vatandaş muamelesi görüyordu. Papa Eftim , 1960'lı yıllara gelindiğinde Yunanistan'daki dindaşlarının trajik öykülerinin de etkisiyle felç geçirdi. Yunanistan'a gönderilen Türk Ortodoksların daha sonra İsviçre, Fransa, ABD gibi ülkelere göç ettikleri biliniyor. Bu ülkelere göç eden Türk kökenli Hıristiyanların Rumlardan kız almamak için özen gösterdikleri de kendilerinin ifadesi.

Yunanistan'a gönderilen Türk Ortodoksları her yaz, Kayseri'nin Zincirdere yakınlarındaki ilk Türk Ortodoksları kongresinin yapıldığı kiliseyi hâlâ ziyaret etmeye devam ediyorlar.

*Katkılarından dolayı Dr. Dursun Ayan'a teşekkürler.(E.Y)

*Katkılarından dolayı Dr. Dursun Ayan'a teşekkürler.(E.Y) Dr. Dursun Ayan (Sosyolog): Türkler semavi dinlere ilgi gösterdi Türk Kültür tarihini daha gerilere ve Anadolu dışına götürdükçe din temelinde bazı ayrımları hem kronolojik olarak hem de coğrafi olarak gözden geçirmek gerekir. 8-9. yüzyılda İslamiyeti kabul eden Türkler, Anadolu'yu fethederek İslam tarihinin seçkin bir cephesini Selçuklu, Osmanlı desteği ile oluşturmuşlardır. Müslümanlık ile Türklüğün beraber anılması bu tarihi gelişimin sonucudur. Anadolu'nun Müslüman Türkler tarafından fethinden öncesine gidildiğinde Türklerin İslamiyet öncesi tarihi karşımıza çıkar. Türk Hıristiyanlığının kökleri burdadır. Kaldı ki Malazgirt öncesi göçlerde Anadolu'da Türklerin Hıristiyanlık gibi bir semavi dini kabul etmesi normaldir. Semavi dinler Türk milletinin kültürel anlayışına uygundu. "Her dini bir alfabe izler" ilkesi dikkate alınırsa Grek alfabesinde yazılmış belgeler buna güzel bir örnektir. İster İslamiyet döneminde olsun, isterse daha önceki bir dönemde, Anadolu'daki Türklerin tarihi Karadeniz'in kuzeyinde dikkate değer bir canlılık göstermiştir. Hazar Türklerinin bir diğer semavi din olan Museviliği kabulü, her ne kadar tüm Hazar federasyon nüfusu Musevi olmasa da tarih ve kültür açısından ilginç bir olaydır ve bakiyeleri hala vardır. Bugün dünya Türkleri büyük bir çoğunlukla Müslümandır ve İslam kültürüne katkılarıyla tarih oluşturmuşlardır.

Selçuk Erenerol (Bağımsız Türk Ortodoks Cemaati Lideri): İnönü, babamı dinlemedi Osmanlı'dan kalma bir yanlış olarak Rumlukla Hıristiyanlık hep karıştırıldı. Biz Türküz ve Milli Mücadelede Fener Rum Patrikhanesinin baskılarına rağmen Atatürk ve arkadaşlarının yanında yer aldık. Babamın Atatürk 'le arası iyiydi. O dönemde Fener Rum Patrikliği babama teklif edildi ama babam kabul etmedi. Ancak Lozan'da İsmet İnönü büyük bir hata yaptı; Anadolu'daki tüm Ortodokslar toplanıp Yunanistan'a gönderildi. Bu insanlar orada daha feci şekilde aşağılandı ve dışlandılar. Atatürk 'ün özel izni ile babam ve aile efradı Türkiye'de kaldı. 1964 yılında İsmet İnönü ikinci hatasını yapıp İstanbul'daki 86 bin Hıristiyanı Yunan uyruklu diye bu ülkeye gönderdi. Kıbrıs'taki gerilime karşılık bunu yaptığını söylediğinde babam, Taşlık'taki evinde İnönü'ye, "Lozan'da bir hata yaptın, ikinci hatayı yapma" dedi ama dinletemedi. Oysa gönderilen 86 bin kişiden sadece 15-20 bin kişi Yunan uyrukluydu. Şu anda cematimiz 250 kişi. Fener Rum Patrikhanesi ile ilişkilerimizin çok sağlıklı olduğunu söylemek güç ama bir iki defa görüştük. Protestan Kilisesi ile ilke olarak ayrıldığımız noktalar var. Bugün onların 2 bin 500 civarında misyoneri Anadolu'nun dört bir yanında Müslüman çocukları din değiştirmeye zorluyor. Baba nasihati olarak biz bunu hiç yapmadık ve yapmayız. Babam bize böyle nasihat etti. Ateistlerin bir dini benimsemesi önemli. Müslüman çocukların değil. Onların zaten bir dini var.

ERCAN YAVUZ


.....
sayfa başına dön


 

 
Nutuk (Sesli ve Görsel)
 
Etkinlik Takvimi
Kasım , 2024
PzrPztSalÇrşPrşCumCts
1 2
3 4 5 6 7 8 9
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28 29 30
 
 
 
 
 
Copyright Aralık 2002 © balkanpazar.org
tasarım ve uygulama Artgrafi.net