Anasayfa   İletişim  
Reklam  
-->
   
 
 
   
Google
   
   
    
 
 
 

 
 
 
 
 

BALKANLARDA TÜRK MİMARİ ESERLERİ TAHRİP EDİLİYOR..

Dünyanın çeşitli bölgelerinde Osmanlı mimarisinin yarattığı onbinlerce eserden ancak çok azı günümüze ulaşabildi. Bu şaheserlerin büyük kısmı, başta savaşlar olmak üzere çeşitli nedenlerle yıkıldı Suudi Arabistan yönetiminin, Ecyad Kalesi'ni yıkmasıyla gündeme gelen Türkiye dışındaki Osmanlı mimari yapıtlarının, Asya, Avrupa ve Afrika'daki onlarca şehirde bulunduğu, ancak bunların büyük bölümünün ya yıkıldığı ya da kaderine terk edildiği belirlendi. Asya, Avrupa ve Afrika'da Osmanlılar tarafından inşa ettirilen mimari yapıtların çoğu savaşlarda yıkıldı. Ayakta kalmayı başaran mimari eserlerin bir bölümü ise 1. Dünya Savaşı'ndan sonra günümüzde Suudi Arabistan yönetiminin yaptığı gibi bilinçli olarak ortadan kaldırıldı. Birçok mimari yapı ise şehirleşme çalışmaları adı altında yıkıldı veya kaderine terk edildi. Libya'da, Suriye'de benzer yıkımlar var. Başka yerlerde ihmal rol oynuyor. Yunanistan 'da bilinçli bir yıkım var, Bulgaristan'da vardı, artık durduruldu. Hollandalı Osmanlı tarihçisi Machiel Kiel'in onlarca yıldır yaptığı tespit ve envanterler bu acı gerçeği ortaya koyuyor. Çağdaş Yunanistan 'da da istina teşkil eden aydınların dışında politikacı ve seçmenler aynı paralelde. Bu ülkelerin Kanuni'ye Zigetvar'da heykel diken Macaristan'ın fikri düzeyine çıkmaları için asırlar ister. Avrupa Birliği üyeliğinin avantajlarıyla gelen şık hayat ve petro-dolar zenginliği, kültür ve bilinç değiştirmeye yetmiyor.

Anadolu'daki tarihi eserleri tespitte olduğu gibi Anadolu toprakları dışındaki Osmanlı mimarisinin tespiti için de en doğru kaynak ünlü gezgin Evliya Çelebi'nin Seyahatname'si olsa gerek. Osmanlı Devleti'nin desteğinde Anadolu dışındaki eserleri tespit eden Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinin üzerine şimdiye kadar yapılmış detaylı bir çalışma bulunmuyor. Asya ve Afrika'daki Osmanlı eserleriyle ilgili detaylı bir çalışma yapılmadığı için günümüzde ayakta kalmayı başaran mimari değeri olan yapıtlarla ilgili bilgi bulunmuyor. Türkiye dışındaki Osmanlı yapıtlarıyla ilgili araştırma sayısının yetersizliği göze çarparken, 3 kıtaya yayılmış yapıtların tümünü inceleyen ender katalog çalışmasından biri, Dışişleri Bakanlığı Kültür Dairesi Genel Müdürlüğü tarafından yapılarak 1989'da yayınlanmış. Eserde, imparatorluğun dağılmasından sonra ortaya çıkan 22 ülkedeki Osmanlı yapıtlarının durumu belgelenmiş.

Saraybosna'daki Gazi Hüsrevbey (Begova) Camii. Yıkımdan once

Balkanlardaki Türk Eserleri

Osmanlılar en fazla mimari yapıtı Balkanlar 'da yaparken, Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasçısı devletlerin sınırları içinde yaşayanlar, bütün enerjilerini, devrilmiş efendilerinden kalan ne var ne yoksa hepsini yakıp yıkmaya harcadıklarından, Osmanlıların Balkanlar 'da yarattığı mimari eserlerin yaklaşık yüzde 98'i yok olmuştur. Tarihçi açısından 19. ve özellikle de 20.yy da yaşanan olaylar Osmanlıların Balkanlar daki bayındırlık faaliyetlerine ilişkin kapsamlı bir araştırma yapmayı çok güçleştirmiştir. Batı ve Orta Avrupa'da, ortaçağda yaratılmış olan eserlere bakarak , o zamanın kentlerinin neye benzediğine dair kusursuz bir izlenim edinebilmek hala mümkündür; oysa Balkanlar da ge çmiş dönemlerle bağlar kesilip atılmıştır. Osmanlı dönemi sanat eserleri sevdirilip anlatılmadığı için tahrip edilir. Balkan milletleri benimsemedikleri tarihi dönemlere ait kalıntıları süratle tahrip eden eğitimli (diplomat) toplumlardır. Bu tahribatı tespit eden de bizler değiliz, Hollandalı sanat tarihçisi Machiel Kiel.

A mosque demolished by Saudi Wahabis in Kosovo
 
Demolished graves in Kosovo by Saudi Wahabis
 
Kosova'da Vahabiler tarafından yıkılan bir camii.   Kosova'da harab edilen mezar taşları.   Balkanlar da restorasyon yapan Suudi lerinyok etmek istedikleri kültür varlıkları arasında Osmanlı dönemine ait 'mezar taşları' bile var... Çünkü bu taşlara 'put' gözüyle bakılıyor...

Balkanlar 'daki etnik çatışmalar sürecinde, özellikle şoven-milliyetçi Sırp kuvvetlerinin saldırılarının kültürel mirası da hedef alırken ve bu coğrafyadaki Osmanlı dönemine ait tarihsel değerler kasıtlı ve bilinçli olarak tahrip edilmiştir. Saraybosna tepelerinden kuşatma altındaki şehri bombalayan Sırp askerlerinin hedefi yalnızca düşman askerleri değildi; zaten karşılarında düzenli bir Boşnak ordusu yoktu. Sırp askerlerinin hedefi, tarihi belleği ve şehrin çok kültürlü yapısını temsil eden tüm eserleri ortadan kaldırmaktı. Sırp birlikleri işgal etmek istedikleri bölgenin öncelikle kütüphane ve camilerini yok ediyorlardı. Bu saldırılardan Saraybosna Devlet Kütüphanesi de nasibini aldı; bir milyon yüz bin ciltten fazla kitap Saraybosna Devlet Kütüphanesi ile birlikte kül oldu; bu aynı zamanda tarihin en büyük kitap yangınıydı. Saraybosna'daki Doğu Enstitüsü, Foça'daki Çinili Cami, Ferhadiye ve Arnavudiye Camileri bu saldırılarda tahrip olan eserlerden yalnızca birkaçıdır.




Son yıllarda Balkanlar 'da ve Orta Doğu'da yaşanan savaşlar neticesinde Osmanlı mirasının büyük bölümünün yıkılması ya da metruk halde bulunması ne kadar üzüntü vericiyse; Türkiye'de bu eserlerin envanterinin olmaması o kadar acı bir gerçek. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin (TBMM) Ecyad Kalesi yıkılmadan birkaç ay önce gündemine aldığı iki çalışma ise bu acıyı biraz hafifletecek nitelikte. Ekrem Hakkı Ayverdi'nin dört ciltlik “Avrupa'da Osmanlı Mimari Eserleri”nin ikinci baskısını yaparak Türkiye'nin dış temsilciliklerine TBMM tarafından gönderildi. Dr. Ekrem Hakkı Ayverdi, uzun yıllarını vererek Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivi ve Kadastro Genel Müdürlüğü arşivleriyle çoğunu da yerinde görerek kaleme aldığı külliyatında, Balkanlar 'da 5 asırdan fazla hüküm süren Türk hakimiyeti döneminde 15 bini aşkın mimari eseri planları ve fotoğraflarıyla anlatıyor. Dini, askeri ve sosyal birçok mimari eser bırakan Osmanlı'nın Balkanlar ı bir dantela gibi mimari eserlerle ördüğü görülüyor. Osmanlı Devleti, sadece Arnavutluk'ta bin 15 yapı inşa ederken, Bosna–Hersek'te 3 bin 560, Bulgaristan'da 3 bin 339, Hırvatistan'da 187, Kosova'da 361, Macaristan'da 724, Makedonya'da bin 411, Romanya'da 291, Yugoslavya'da bin 98, Yunanistan 'da 3 bin 771 mimari eser yapmış. Bugün Balkanlar 'da Osmanlılar tarafından inşa ettirilen mimari eserlerin yüzde 90'ından fazlası, savaşlar, kasten yıkımlar ve alt yapı çalışmaları gibi nedenlerle yıkılmış. Bu yüzden Ayverdi'nin ‘şaheseri', Orta Avrupa ve Balkanlar 'da bulunan Osmanlı eserlerinin korunması, restorasyon çalışmaları olduğu kadar; bu eserler hakkında araştırma yapmak isteyen akademisyenler, araştırmacılar ve sanat çevreleri için önemli bir kaynak niteliği taşıyor. Ekrem Hakkı Ayverdi, Vakıflar ve Kadastro Genel Müdürlüğü arşivlerine dayanarak kaleme aldığı 'Avrupa'daki Osmanlı Mimarisi' adlı 4 ciltlik eserinde, Balkanlar 'da 5 asırdan fazla süren Türk hakimiyeti döneminde 15 bini aşkın mimari yapının inşa edildiğini ortaya koydu.

TBMM; yaklaşık iki yıldan beri sürdürdüğü “ Balkanlar 'da Türk Mimari Eserlerinden Örnekler” başlıklı projesini de bitirdi. Balkanlar' daki Türk mirası TBMM desteğiyle kitaplaştı. Ömer Turan ile Mehmet Z. İbrahimgil'in hazırladığı kitap, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Kosova, Macaristan, Makedonya, Romanya, Yugoslavya ve Yunanistan'daki 285 eseri ele alıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Kültür Sanat Kurulu koordinesinde hazırlanan çalışmada, bu eserlerin isyanlara, ihtilallere, savaşlara karşı hayatta kalış hikâyelerine yer veriliyor. TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu tarafından Balkanlar 'daki Türk eserlerini yerinde araştırma yapmak için görevlendirilen Doç. Dr. Ömer Turan ve Dr. Mehmet İbrahimgil 10 Balkan ülkesinde iki yıldır sürdürdükleri çalışmayı tamamladı. Arnavutluk, Macaristan, Makedonya, Bosna–Hersek, Bulgaristan, Hırvatistan, Kosova, Romanya, Yugoslavya ve Yunanistan 'daki Türk eserlerini yerinde gören ve bunların fotoğraflarını çekerek durumları hakkında ayrıntılı bilgiler hazırlayan Turan ve İbrahimgil, ayakta kalabilen 319 esere rastlamışlar. Cami, külliye, medrese, kale, konak, hamam ve köprülerin de içinde bulunduğu bu yapılar TBMM tarafından yayımlananan bu‘prestij' kitapta yer aldı.

 

 

 

Macaristan Çalışmalara 1999 yılında başlamış, 40 kadar eser tespit edilmiştir. 2001 yılında yapılan çalışma ile Macaristan'daki envanter çalışması tamamlanmıştır.

Romanya 2003 yılında Romanya'da 87 eser tespit etmiştir. Envanter çalışmalarına devam edilecektir.

Yunanistan Osmanlı eserlerini yıllardır sistemli bir şekilde üstelik ortak tarihi geçmişin onurunu çiğnemek bir yana aşağılayarak yok eden Yunanistan da mevcut 4 bini aşkın Osmanlı eserinden yaklaşık yalnızca 350'si o da kırık - dökük ayakta kalarak yok edilmekten şimdilik kurtulmuşken bunu Yunanistan'ın suskunluğu takip etmiştir. Yunanistan , üstelik Suudi Arabistan'dan farklı olarak 'Uluslararası Anıtlar ve Ören Yerleri Konseyi' (ICOMOS - International Council on Monuments and Sites) ile UNESCO'nun sponsorluğunda 1964 yılında Venedik'te düzenlenen 'International Charter for the Conservation and Restoration of Monuments and Sites' anlaşmasında taraftır. Tıpkı 1985 yılında Granada'da 'The Convention for the Protection of the Arthitectural Heritage of Europe' (Avrupanın Mimari mirasını Koruma Konvansiyonu) anlaşmasına imza koyarak 'mimari mirasın yenilenemez özelliğinin Avrupa'nın ortak kültürel mirası ve bu mirasın Avrupalılara ait olduğu'nu kabul ettiği gibi. 1982 yılında Mexico City'de düzenlenen 'Kültürel Politikalar Dünya Konferansı' (The World Conference on Cultural Policies), 1972 yılında 'Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunması (Protection of World Cultural and Natural Herigate) toplantılarına katılarak, alınan kararları kabul eden UNESCO, ICOMOS ve Avrupa Konseyi (Council of Europe) üyesi Yunanistan 'ın, kendisini bağlayan imzalarına karşın Osmanlı eserlerinin yok edilmesine yönelik sistematik politikaları Yunanistan 'ın, Osmanlı egemenliğindeki dönemini yok sayması, bu dönemden 'post - Byzantine' ya da 'pre - modern' aralık olarak söz etmesi biçiminde yansıyan 'devlet politikasi', sonuçta 'yaşanmamış bir dönemi' anımsatan tüm kültür ve sanat eserlerinin sistematik olarak yok edilmesi sonucuna eşlik etmiştir. Yakın tarihi yok sayarak ve bir tabuya dönüştürerek uygulanan politikalar doğaldır ki, 'yaşanmadığı ileri sürülen' bir devirden arta kalan tüm eserlerin imhasını gerektirecekti. Nitekim Yunanistan , Osmanlı döneminden günümüze yansıyan cami, sebil, medrese, kervansaray, türbe, köprü, imarethane, hamam, yönetim binaları, kışla, saat kuleleri, gümrük depo ve binaları gibi ve özel mülkiyet altında bulunan eski eserleri devletleştirip koruma altına almayarak bugünkü sahiplerince yıkılmaları ve yok edilmelerini özendirmiş, bu politikası ile de bireylerin sorumluluğunu öne çıkararak, tahribatın devlet eliyle yapılmadığı görüntüsünü vermeye çalışmıştır.'Tarihi anıt niteliğindeki eserlerin sadece mimari bir yapı değil, kırsal ya da kentsel alanlarda bulunmaları önem taşımaksızın bir uygarlığın günümüze ulaşan kanıtları ve bu özellikleri nedeniyle korunması gereken ortak kültür mirası' olduğunu vurgulayan Venedik Charter'ı ile 'mimari mirasın, yerine yenisinin konulması olası bulunmayan, kültürler arası farklılıkların günümüze yansıyan ve korunması mutlaka gereken zenginlik' biçiminde açıklandığı Granada Konvansiyonu'nda imza altına alınan hükümlere karşın Yunanistan 'ın her zamanki ince Bizans oyunları ile 'özel mülkiyet' kavramını öne çıkararak, Osmanlı eserlerinin tahrip edilmesini özendirip, seyirci rolünü üstlenmesi hiç de uygar bir davranış olarak görünmemektedir. Yunanistan 'ın Trakya ve Makedonya bölgeleri 14'üncü asır, Epir, Mora, Teselya yöreleri 15'inci asır, Rodos 1522, Girit 1645 yılında Osmanlı egemenliğine girdiği için bu bölgelerdeki Osmanlı eserleri kendi dönemlerinin ayrı özelliklerini taşıyarak son derece zengin bir kültürel miras çeşitliliğini ortaya çıkarmış, ancak uygarlığın beşiği olarak anılmaya devam edilen Yunanistan , böyle bir dönemi 'resmi tarihine' geçirmediği için tüm bu eserleri yok etme yolunu seçmiştir.1520 - 1530 yılları arasında Selanik Mutasarrıfı (Vali) olan Cezerizade Koca Kasım Paşanın yaptırdığı 'Paşa Hamamı olarak anılan ve yıkılması kalaslarla sözüm ona engellenmeye çalışılan tarihi hamam (Selanik), Serez'de 16'ıncı asırda inşa edilen, bugün odun deposu ve marangoz atelyesi olarak kullanılan Mustafa Bey camii, Girit'te inşaat malzemelerine depo görevi gören 17'nci yüzyıldan kalma Veli Paşa Camii, Selanik'te yıkılmaya terk edilen, kubbesinde ağaçlar büyüyen Musa Baba Türbesi, Komotini'de önüne elektrik direği dikilerek kullanılmaz hale getirilen ve çöplük olarak kullanılan sebil, Girit'te hurda deposu Bedesten, Rodos'ta tahrip edilen Türk mezarlığı, Kos'ta harabeye dönüşen Cezayirli Hasan Paşa Camii, Gionnista'da 15'inci asırda inşaa edilip 18'inci asırda yenilenen yarı yıkık duvarları ile Evrenos Bey türbesi ayakta kalmayı başaran Osmanlı eserlerinin bugünkü içler acısı örneklerinden ancak küçük bir kesiti oluşturmaktadır. Ülkesindeki Osmanlı eserlerinin yüzde 90'ını bugüne değin başarı ile tahrip eden, kalanlarının ise envanterini çıkarıp koruma altına almak yerine, amaç dışı kullanımlarına göz yumarak yıkılma ve yok olmalarını özendiren Yunanistan 'a, Türkiye'ye her konuda uygarlık dersi vermeye kalkan Avrupa Birliği'nin seçkin ülkelerine, üyeleri Yunanistan 'ın süregelen 'kültür barbarlık ve vandalizmi anımsatılmalıdır.

Suudi Arabistan

Vehhabiler , sadece kendi topraklarındaki eserleri değil, Balkanlar 'daki Türk-Osmanlı eserlerini de yok etmiştir. Bosna Savaşı sırasında azgın Sırp şovenistlerinin Osmanlı'dan kalma eserleri ve camileri hedef olarak seçtiklerini biliyoruz. Savaştan sonra Suudiler bu eserlerin 'yeniden yapımı'na (!) talip olmuşlar. Ve onarım kisvesi altında korkunç bir vandalizm kampanyasına başlamışlar. Haverford Üniversitesi'nden Sırp asıllı Amerikalı Din Bilimleri Profesörü Michael Sells bakın bu konuda neler yazmış: "Suudiler, Kuveytliler ve diğer Körfez devletlerindeki örgütler 'yeniden-yapım' kisvesi altında Bosna ve Kosova'da Sırp ve Hırvat saldırılarından sonra ayakta kalmış önemli anıtları yerle bir ettiler. Bazen de, içlerini baştan aşağı parçalayıp, klasik Balkan iç mimarisinin tüm özelliklerini silerek, uzmanların 'hastane beyazı' diye nitelediği kutulara çevirdiler. Bu Vehhabi gruplarına göre asırlık camiler, kütüphaneler ve türbeler birer puttan başka bir şey değillerdi. Oysa bu anıtlar kökleri 14. ve 15. yüzyıla uzanan bir İslam kültürünün temsilcileri tarafından inşa edilmişti. Vehhabiler bazı durumlarda Boşnaklar ve Kosovalılar ne olup bittiğini fark edinceye kadar yıkımı tamamladılar. Bazen de muhtaç kent ve kasabaları ancak yerel İslam anıtlarını ve kutsal yerlerinin de 'yeniden-yapımını' almak şartıyla onaracaklarını söylediler. Bu türden vandalizmin kurbanlarından biri de Balkan mimarisinin mücevher örneklerinden biri olan Saraybosna'daki Gazi Hüsrevbey Camii (Begova Camii). Bu cami belki de Bosna'da ayakta kalabilen en önemli Müslüman (Osmanlı) mimari eseri. Sırp bombaları bu camiye isabet etmiş ama içi sağlam kalmış. Suudiler gelip Sırpların eksiğini tamamlamışlar. Osmanlı'nın çok renkli, görkemli dahili süslemelerinin yerini hapishane duvarlarına layık bir beyaz badana almış.”

Jolyon Naegele adlı bir başka yazar da 4 Ağustos 2000 tarihli haberinde Suudilerin Kosova'da yok ettiği Osmanlı yapısı kütüphanenin öyküsünü yazmış. Bu yazar da Balkanlar 'da bu şekilde yok edilen Osmanlı eserlerinin sayısının 200 dolayında olduğunu belirtiyor. Evet, bırakın Mekke tepelerini, arka bahçemiz saydığımız Balkanlar 'a gelip güzelim eserleri yok etmişler. Kosova'daki Osmanlı dönemi kültür varlıklarına karşı '' Suudi yardım (!) ekipleri'' nin başlattıkları ''onarım adına yok etme'' operasyonu. Suudi lere göre mezar taşları da putperestlik simgesi olduğu için ortadan kaldırılıyor. Yıktıkları eski eserlerin yerine de yaptıkları yeni camiler, Balkanlar 'ın çoğu kentsel ve kırsal peysajını karakterize eden Osmanlı tipi camilere hiç benzemeyen, ayrıntılardan yoksun, düz beyaz kutular biçiminde. Suudi ekipleri savaşta hasar gören bir caminin 2 misli daha büyük ve Suudi tarzında yapılması bunun için de tarihi mezar taşlarının kaldırılması koşulu kabul edilmezse, insani yardımı da durduracaklarını ima yoluyla da olsa hissettiriyorlar. Suudi ler, Bey Camiisi'ndeki (Kosova) Osmanlı çini işlerinin ve duvar bezemelerinin kazınmasını, atılmasını ve bütün yapını bembeyaz sıvanmasını emrediyorlar. Vucitm'de bir müslüman mezarlığı, Gazi Ali Bey ve Karamanlı Camileri'nin 15. yy'dan kalma tarihi mezarlıkları da Suudi lerin onarım operasyonlarında yıkıma uğradılar.

Bütün bu örnekleri, Özgür Avrupa Radyosu'nda '' Suudi Vahabi Yardım Ekipleri Balkan Anıtlarını Buldozerle Yıkıyor'' başlığıyla duyuran Jolyon Naegele, haberinin ne denli ''önemli'' ve ''ivedi müdahale gerektiren'' bir kültür kıyımını yansıttığını ise şu sözleriyle özetliyor: ''Bu yıkım, 1998 ve 1999'da Sırp güçlerin giriştiği ve bölgedeki tüm tarihi eserlerin 1/3'ünü oluşturan 200'den fazla camiyi ve diğer dinsel yapıları yıktıkları saldırıların ardından Kosova'daki mimari mirasa yönelik bir ikinci saldırı...'' Bu sesleniş bilmem artık ''duyulacak'' mı?

Balkanlar' da 90'lar boyunca yaşadığı savaşlarda ve buhranlarda sıklıkla Vahabiler le karşılaştı. Riyad destekli Vahabi örgütleri, bölgede hem Vahabizm propagandası yaptılar hem de bölgede Osmanlı'dan miras kalan kültür eserlerini sistematik bir şekilde yok ettiler. Vahabiler in hem Kafkasya'da hem de Balkanlar da "Türk düşmanlığı" temasına başvurmaları hayli lgi çekici.

Dışişleri Bakanlığı, 2003 yılında Balkanlar ve Kafkasya'daki Türk soydaşların ''Hıristiyan misyonerliği'' ile ilgili çalışmalardan çok, Suudi Arabistan ve İran kaynaklı ''Vahabileştirme ve Şiileştirme'' tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğuna dikkat çekti. T ürk kültürünün ve hatta ortak tarihimizin mirası olan tarihi eserleri buldozerle yok ediyorlar. Balkanlar 'da, restorasyon ve tamir diye göstererek Osmanlı eserlerini silmeye çalışıyorlar, niteliğini değiştirip kültürel kimliğini yok ediyorlar. Gerçekten bu bir kültür düşmanlığıdır, vandalizmdir. Arnavutluk'ta, Kosova'da ve bütün Balkanlar 'da Müslümanlar ağır ekonomik sıkıntı içinde. Suudi ler geliyor bedava 'restore edelim' diyorlar. Osmanlı Türk eserlerini temeline kadar yok edip yerine 'modern' mimari tarzında cami, mescit, şadırvan falan yapıyorlar.. 'Modern' diye en büyük ilkellik yapılıyor, tarihi miras yok ediliyor. Dışişleri'nin de girişimiyle, Kosova Diyanet İdaresi ile bir mutabakata varıldı. Kosova'da Osmanlı eserlerinin restorasyonunu Türkiye yapacak. Türkiye'nin izni olmadan başka restorasyon çalışmalarına izin vermeyecekler. Osmanlı eserlerini korumak ortak tarihi korumaktır. Bosnalılar, Arnavutlar, Kosovalılar bu kültür bilincine sahip. Macarların Osmanlı eserlerini özenle koruduğunu ve Mohaç Ovası'nda bir Kanuni Süleyman anıtının yapılmasına izin verdiğini hatırlayın. Ecyad Kalesi ni yıkan Suudi lerin, Balkanlar daki bazı Türk eserlerini de tahrip etti. Suudi Yardım Ajansı ve benzeri kuruluşlar; Kosova, Bosna ve Arnavutluk ta Türklerin yaptığı 6 tarihi camiyi, "yeniden inşa edeceğiz" bahanesiyle yıkıp yok etti. Suudi ler sadece kendi ülkelerinde değil, Balkanlar da da Osmanlı eserlerini yerle bir ediyor. Suudi lerin Osmanlı eserlerine verdiği zarar Ecyad Kalesi yle sınırlı değil. Balkanlar da Kral Fahd ın emriyle onarmak adı altında 6 cami yıktılar.

Mekke'de bir hacı, İslamiyet'in doğduğu muhiti ve coğrafyayı boşuna aramasın, Hz. Muhammed devrinden hiçbir iz kalmamıştır. En son Hz. Hatice'nin mezarını ortadan kaldırdılar. Sorunca "biz mezara taptırmayız" diyenler Vahhabi inançlarına sığınıyorlar. Beytullah'ın etrafı zevksiz bir yapılar manzumesine dönüştürüldü. Genetik Osmanlı düşmanlığı ile de beslenen bu tür ilkel uygulamaları, Kosova ve Bosna'da savaştan zarar gören Osmanlı eserlerini onarma bahanesi altında yıkarak, yerine petrodolarlarla yenilerini yapıp, kapılarına ' Suudi Arabistan Krallığınca restore edilmiştir' levhasını asmayı Vahabi liğin Balkanlar a taşınması için basamak yapmaktadır. Bazı tahrip olan eserler yeniden yapıldı. Ama “Kosova “körfezleşmeye başladı, savaştan sonra yapılan Suudi Arabistan tarzındaki camiler, Kosova'nın kimliğinin bir parçasını yok ediyor”. Bu sözler ABD'li araştırmacı Ted Siefer in Kosova basınında yayınladığı bir yazısında yer aldı. Uzmanlara göre Suudi tarzındaki camiler savaştan önce Kosova da yoktu. Hepsi Osmanlı tarzındaydı. Özellikle Suudi lerin etkisi ile çokça restorasyona tabi tutulan Türk eserleri tahrip olmuştur. Osmanlı mimari etkisinin bozulması olarak adlandırılacak bu operasyonlar bilinçli bir yok etme çalışmasıdır. Bu tahribatı önlemek için çeşitli anlaşmalar yapılarak mesela Kosova"da bundan sonra yapılacak tüm restorasyon çalışmaları Türklerle işbirliği halinde yürütülecektir. “Osmanlı döneminden kalan tarihi eserler bölgede yaşayan Arnavutlar kadar Türkler için de önemli”. Bu anons Kosova'daki Osmanlı tarihi eserlerinin, Türkiye uzmanları tarafından onarımının yapılması için ihtiyaç duyulduğu konusunda hazırlanan dosyada 7 Ocak 2001 yılında NTV'de yayınlanmıştı. Yayınlanan dosyadan sonra Türkiye hükümeti hemen harekete geçti, uzmanlar Türkiye'den geldi, çalışmalar ve iki hükümet arasında anlaşmalar konusunda ciddi adımlar atıldı. Uzmanlar Kosova'da Osmanlı'dan kalan tahrip olan ya da olmayan 200 anıtsal eserin bulunduğunu değerlendirdi. Tarihi eserler konusunda Türkiye'de Kosova ve Türkiye'nin kültür bakanları anlaşma imzaladılar. Priştine yakınlarında Sultan Murat Türbesi, Priştine'deki Fatih Camii, Prizren'deki Sinan Paşa Camii ve İpek'teki Kırmızı Camii onarıldı. İpek'teki Kırmızı Cami dışında olan diğer üç anıtsal eser savaş sırasında tahribe uğramadı. Balkanlar daki Suudi tahribatları Gjakova da 1594 tarihli Hadım Camii, Orahovac'da Çarşı Camii, İpek'te 17.yüzyıl Bulazade Camii, Rogovo'da 17. yüzyıl Rogovo Camii, Vuştri'de Gazi Ali Bey ve Karamanlı Camii. Tarihsel değerlerin restorasyonu için Kosova'da faaliyet gösteren Suudi Arabistan ekipleri, Sırp saldırılarında hasar gören Osmanlı dönemi mimarlık ürünlerini onarmak yerine tümüyle yok ettiğini ve yerlerine kendi mimari üsluplarında yeni yapılar inşa ettiği. Kosova'ya ‘kültürel yardım' gerekçesi altında uygulanmakta olan bu yıkım politikası sonucunda ise birçok cami, türbe, anıtsal yapı ve savaştan kurtulabilen diğer mimarlık eserleri bir daha geri kazanılamayacak şekilde tüm kalıntıları ve izleriyle ortadan kaldırılırken, Suudi ekiplerinin bu tutumlarıyla yine Osmanlı döneminden kalma mezarlıklar bile yağmalanmakta ve anıtsal mezar taşları parçalanarak adeta kültürel bir yok ediş tavrı sergilenmektedir. Araplar ve bilhassa Suudi Arabistan Kosova camiilerine belirli yardımlar yaparak sahip çıkma ve bayrağını astırma gayreti içindedir. Ayrıca, bilhassa kırsal bölgelerde ve Priştine'de Osmanlı mimari özelliği gösteren tarihi eserler, camiler yıktırılarak yeniden yaptırılma gayreti içine girilmektedir. Böylece Türk kimliği silinmeye çalışılmaktadır. Suudi Arabistan'ın, Balkanlar 'da harap durumdaki Türk-Osmanlı eserlerini de Suudi mimarisine dönüştürerek restore ettirdiği öğrenildi. Suudi ler, Balkanlar 'daki Osmanlı eserlerini yıkarak Sırpları da çileden çıkardı. Sırp internet sitesinde yayınlanan bir haberde, Suudi Vahhabi Yardım Ajansı'nın Balkan anıtlarını yerle bir ettiği ve yerine beyaz boyalı Arap Vahhabi tarzı camiler yaptığına dikkat çekildi. Haberde Kosova'daki çatışmalar sırasında zarar gören 18. yüzyıla ait bir kütüphane ve 16. yüzyıla ait medresenin Suudi inşaat işçileri tarafından buldozerle yıkıldığı belirtildi ve "1998-1999 yıllarında Kosova'da 200'den fazla Osmanlı dönemine ait cami ve tarihi anıt buldozerle yıkıldı. Mezar taşlarını bile tahrip ediyorlar" denildi. Suudi Arabistan yönetimi, Osmanlı'dan kalma kale ve camileri yıkarken, Macaristan yine Osmanlılar'dan kalma camisiz bir minareyi devlet koruması altına aldı. Osmanlı'nın Macaristan ın kuzeyindeki Eger şehrine inşa ettiği camiden geriye kalan 40 metre uzunluğundaki minaresi hükümetin verdiği destekle, Eger Belediyesi tarafından korunuyor. Saraybosna daki beş asırlık tarihi Gazi Hüsrev Paşa Camii, savaş sonrası Suudi ler tarafından restore (!) edildi. Ancak, Osmanlı izlerini taşıyan süsleme ve hatlar, Vehhabi anlayışına aykırıydı. UNESCO'da eskiden dünya kültür mirası müdür yardımcılığı yapan ve bugün Sınır Tanımayan Kültür Mirası Genel Sekreteri olan Said Zulfikar, şöyle diyor: " Suudi ler, dini nedenlerden dolayı yıkıyorlar. Onlar Vahabi tarikatına mensuplar. İslam'ın katı bir tarikatını oluşturan Vahabilik , 7. yüzyıldaki anlayışa geri dönmeyi arzuluyor ve hangi şekil altında olursa olsun sanattan nefret ediyor. İnsan görüntüsünün tasvirini kesinlikle yasaklayan Vahabi ler, ilke olarak tasvir ve put düşmanıdır." Dünya kültür mirası konvansiyonunu 1978'de imzalayan Suudi Arabistan'ın bu listede tek bir yeri yok. Sebebine gelince, İb-n Seud ailesi 20'li yıllarda Arabistan'da iktidara geldiğinden itibaren, kültür mirasına benzeyebilecek herşeyi yıktı: Peygamberin yakınlarına ait olan 7. yüzyıldan kalma mezarlar dahil binlerce mezarı, camileri, eski mahalleleri. Medine'nin eski mahalleleri, 70'li yılların sonunda, park yeri açmak için yerle bir edilmişti ve Mekke'de de Peygamberin evi aynı kadere maruz kalmıştı. Muhammed'in mezarı da mevcudiyetini, uluslararası Müslüman topluluğun protestolarına borçludur. Bosna ve Kosova'da da Suudi ler, mentaliteleri değiştirme girişimi başlattı. Bunun birçok örneği var. Kosova'daki eski el yazmalarıyla ünlü bir kütüphanesi de olan Hadum Camii bunlardan biri. 1594 tarihli bu tarihi Osmanlı eseri Sırp bombalarından zarar gördüğü zaman Suudi ler, restorasyonunu üstlenmeyi önerdiler. Restorasyon adına Haziran 2000'de orayı, mezarlık, kütüphane ve medrese dahil buldozerle tamamen yerle bir ettiler. Pec, Rogovo, Priştina ve Vushtrii'de 14 ile 18.yüzyıl dönemlerine ait en az dört tarihi cami, ayrıca yüz kadar taş mezar, Suudi lerin Kosova halkına destek komitesinin darbeleri altında böylece kayboldu. Bosna'da da yine Osmanlı döneminden kalma 150 kadar dini eser, aynı kadere maruz kaldı. Komite, "onları yeniden yapacağız, üstelik iki kat daha büyük ve iki kat daha İslami bir şekilde" demişti. Gerçekten de yeniden inşa ettiler. Ama betondan. Suudiler, Balkanlar'da Kral Fahd'ın emriyle ‘onarmak' adı altında 6 cami yıktılar . Asırlık Ecyad kalesini UNESCO'nun ‘yıkılamaz' kararına rağmen yerle bir eden Suudi Arabistan'ın, Balkanlar 'da da Osmanlı'nın izini silmeye çalıştığını, ‘yeniden yapıyoruz' diye altı camiyi temeline kadar yıktıkları bildirildi.

Suudi Arabistan'ın Balkanlar 'daki eserleri de ''Restore ediyoruz'' diyerek yıkmıştır. Mekke'deki Osmanlı döneminden kalma 220 yıllık El Cihad Kalesi'ni otel ve iş merkezi yaptırmak için yıktıran Suudi Arabistan'ın, Balkanlar 'da harap durumdaki Türk-Osmanlı eserlerini de Suudi mimarisine dönüştürerek restore ettirmiştir. Balkanlar 'da yıkılan Türk-Osmanlı eserlerinin restorasyonu için Suudi Arabistan'ın fon sağlarken yapıların Suudi mimarisine dönüştürülerek restore edilmesini dayatmaktadır. ''Yıkılmış, tahrip olmuş köprüler ve çeşitli Türk-Osmanlı yapıtlarının restorasyonunun yapılması sırasında gelen Suudi fonları ve kaynakları biraz gizli kapaklı olarak mimari yorumun değiştirilmesini, Arap mimarisini öneriyor. Sıkıntı burada doğuyor. Parayı veren ülke, ağırlığını koruyor''. Balkanlar , Kafkasya ve Orta Asya'da Suudi Arabistan, İran ve Türkiye arasında yaşanan rekabet . Balkanlar d a da bir başka istila alttan alta sürüyor. Tarihi boyunca Arap İslamcılığını benimsememiş Balkanlar 'a şimdi Arap fanatizminin damgası vuruluyor. Suudi Arabistan'ın prenslerinden Riyad Valisi Selman bin Abdülaziz , Saraybosna'da Avrupa'nın en büyük İslam kompleksini açtı. Suudi parasıyla yapılan tesisin adı, ''Kral Fahd Camii ve İslam Kültür Merkezi'' ydi. Bugüne kadar Sırpların yakıp yıktığı camilerden 160'ını onaran Suudi ler, gelecek beş yıl içinde bu ülkedeki etkinliklerini daha da arttıracaklarını, yeni yeni camiler ve dinsel tesisler kuracaklarını da açıkladılar. Suudi Prens'in katıldığı görkemli törenler sırasında bazı Bosna gazeteleri seslerini yükseltmeye çalıştılar. Dediler ki: '' Suudi Arabistan'ın buraya para akıtmasının ve dinsel kurumlar oluşturmasının tek bir amacı var: Geleneksel olarak liberal ve Avrupa'ya dönük Bosnalı Müslümanlara, katı Suudi İslamcılığını kabul ettirmek. Balkanlar 'daki bu sinsi yayılma. Suudi lerin, camileri onarıyorum diye, Osmanlı mirası mimariyi nasıl yok edip Araplaştırdıklarından hiç söz etmediler. Kosova'daki savaşta hasar gören Osmanlı yapılarının 'onarım' adına yok edilip yerine ''Arap kültürünü simgeleyen'' binalar yapan Suudi yardım ekiplerinin Kosova'ya ''kültürel yardım'' gerekçesiyle yıkım politikası uyguladığını belirterek savaştan kurtulabilen cami, türbe ve diğer mimarlık eserlerinin bir daha geri kazanılamayacak şekilde ortadan kaldırılmıştır. Kosova Kültürel Miras Projesi sözcülerinden Andras Riedlmayer 'in, '' Suudi ler, bir bakıma Sırpların etnik çetelerinden daha tehlikeli bir şekilde tarihi mirası tehdit etmektedir'' sözlerini anımsattı. Suudi Arabistan sadece kendi ülkesinde değil, Balkanlar 'da da benzer yöntemlere başvuruyor. Balkan camileri Arap dünyasındakilere, hatta Türkiye'dekilere benzemiyor. Özellikle tarihi camiler daha güzel mimariye ve iç dekorasyona sahip. Kimi Balkan camilerinin içinde doğa resimlerinin bulunduğunu görünce kendimi bir an güzel bir sanat galerisinde hissetmiştim. Suudi ler restore edelim önerisiyle milyonlarca dolar akıtırken camilerin bu özelliklerini de bozup kendi damgalarını vuruyorlar.

1970'lerin petrol şoku S. Arabistan ve öbür Arap ülkelerinde yeni bir orta sınıf oluşmasını sağladı. Oralarda tüccarlar, bankerler, esnaf sınıfı palazlandı. 1990 lı yıllarda Sovyetler'e karşı cihadın temellierini attılar. Sonuçta da siyasi hedeflerine ulaşabilecek ekonomik güçler haline geldiklerini gördüler. Aynı zamanda da Müslümanlığın en koyu köktendinci mezhebi olan Vahabilik le ittifak kurdular. Böylece din, siyasi bir ittifakın ideolojik şemsiyesi olmuştu. Bu güçler yarı aç Müslüman halk kitlelerini yanlarına çektiler. Bugünkü hedef sömürgecilik döneminin bitiminden bu yana Müslüman ülkeleri yöneten yolsuzluklara batmış oligarşik rejimler ve onları bütün güçleriyle destekleyen Batılı güçlerin etkilerini ortadan kaldırmaktır. 1990'lı yıllarda Orta Asya, Kafkaslar ve Balkanlar' a girdiler. 18. yüzyılda Suudi Arabistan'da bir akım olarak başlayan Vehabilik, Osmanlı Devleti'nde sünni kökenli Osmanlılara karşı mücadele vasıtasıydı. Özellikle İngiltere, Ortadoğu'daki çıkarlarını korumak için Osmanlı Devleti'ne karşı Vehabileri kullandı. 20 yüzyıla gelindiğinde ise büyük güçleri tehdit eden bir başka büyük devlet Sovyetler Birliği'ydi. Vehabilik bu kez Sovyetler Birliği'nde Tacik radikallerin komünistlere karsı mücadele vasıtası oldu. Siyasi gözlemcilere göre, başka bir ifadeyle 'yüksek çıkarların korunması' Osmanlı İmparatorluğu'na karşı da, SSCB'ye karşı da Vahabilik ile mümkün oldu. Türkiye'nin hemen yakınında bulunan Balkanlar 'da durum farklı gözükmüyor. Bosna Hersek Savaşı ile bölgeye gelen ve yardım adı altında Vehabilik propagandası yapan Riyad destekli Vehabi örgütleri, bölgede hem Vehabizm propagandası yapıyor. Hem de Suudi Arabistan'daki Osmanlı eserlerinin bir bir ortadan kaldırılmasında olduğu gibi, Balkanlar 'da da Osmanlı'dan miras kalan kültür eserlerini sistematik bir şekilde yok edilmesinde rol oynuyor. 90'lı yılların başında dünya, tarihte bir dönemin bitişini ve bir sistemin iflasını izlerken, alttan alta parlamaya başlayan Vahabizm , Osmanlı'nın yıkılışından sonra yattığı uykudan uyanıyordu. S.Arabistan kendi İslami anlayışını bölgeye hakim kılmak için giriştiği yoğun çaba neticesinde bölgeden elde edeceği manivelaları kendi devlet misyonu ve vizyonu ile doğrudan alakalı olduğu için değil, taşeronluk pazarlık faktörü olarak kullanacaktır.

.....
sayfa başına dön


 

 
Nutuk (Sesli ve Görsel)
 
Etkinlik Takvimi
Mart , 2024
PzrPztSalÇrşPrşCumCts
1 2
3 4 5 6 7 8 9
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28 29 30
31
 
 
 
 
 
Copyright Aralık 2002 © balkanpazar.org
tasarım ve uygulama Artgrafi.net