DÜNYA COĞRAFYASINDA OYUNCULAR VE BALKAN POLİTİKALARI Balkanlar Genel: Dünyanın en kritik etnik, milli ve siyasi boğumlarından olan bu coğrafya, hegemon güçlerin derdinin stoklar (petrol) değil, akışlar olduğunun en büyük kanıtı. Avrupa'nın dibinde olması, Balkanlara atılan bir taşın etkisini Kafkaslar'da yuvarlanan bir kayadan daha çarpıcı kılabiliyor. ABD - İngiltere: En fazla zorlanacakları coğrafya olacağı kesin. Almanya-Fransa ekseninin bölgedeki köklü varlığı ve Rusya'nın uzun kolu, bölgeyi bu ikili için hayli zorlu kılıyor. Sırbistan Başbakanı'nın, Bulgaristan'daki bir seri cinayetten sonra öldürülmesi, Sırp milliyetçiliğinin bölgesel bir araç olarak yeniden devreye sokulduğunun göstergesi. Almanya - Fransa: Avrupa'nın arka bahçesi üzerindeki hakimiyetleri dünyanın herhangi bir bölgesine göre çok daha güçlü ve derin. Almanya'nın Yugoslavya'nın parçalanışında oynadığı rolden, NATO'nun Sırpları kontrol etmede en çok bünyesindeki Fransız subaylarla sorun yaşadığı hatırlandığında ve Yunanistan-Rusya ekseni arasında bölgenin üzerindeki Ortodoks perde dikkate alındığında, Balkanlar Avrupa'nın her an ateşe verip dünya sahnesini dumana boğacağı bir barut fıçısı olma özelliğini koruyor. Rusya: Tarihsel, dinsel ve kültürel bağları uzun vadede endişeye mahal bırakmayacak kadar Rusya'ya bölgedeki konumu açısından güven veriyor. Orta Asya'dan başlayan ve Balkanlar üzerinden geçen trafiğin koordinatörlerinin Rusya merkezli olması, ülkenin bölgedeki konumunu doğal süreci içinde güçlü kılıyor.Çin: Bölgenin en önemli gözlemcilerinden. Bölgeye dair bir misyonu ve vizyonu olduğunu söylemek zor olsa da, derin teknoloji ve know-how transferi açısından Sırbistan'la ilişkileri kilit rol oynuyor. Çeper Avrupa: Doğu Avrupa ülkeleri Katolikleri ile Balkanların Ortodoksluğu karşısında bir denge unsuru. ABD-İngiltere ekseninin, bölgeyi çevreleme operasyonlarında kullanabilecekleri doğal bir üs ve Rusya'ya karşı bir tampon olma özelliği taşıyorlar. İran: Bölgedeki İslami unsurların, rakip İslami devletlerin kontrolüne girmesi İran'ın bölgeye ilgisinin ana kaynağı. Bölge ayrıca, diğer bölgeler açısından da önem taşıyan doğal ve kritik bir istihbarat havuzu; hele İran gibi kritik teknolojilerle ilgilenen bir ülke için. S.Arabistan: Kendi İslami anlayışını bölgeye hakim kılmak için giriştiği yoğun çaba meyvelerini veriyor. Bu bölgede elde edeceği manivelaları kendi devlet misyonu ve vizyonu ile doğrudan alakalı olduğu için değil, taşeronluk pazarlık faktörü olarak kullanacaktır. Bölgeden yetişen insan gücünün kullanım sahaları, S. Arabistan'ın asimetrik savaş uygulamaları için önem teşkil edebilir. Suriye: Suriye, Balkanlarda Bektaşilik-Nusayrilikle ilgileniyor, fakat bu ilgi çok canlı değil. Türkiye'nin sorunlarını ağırlaştırmak babında Yunanistan ve Sırbistan'a partnerlik yapıyor. Hindistan: Balkanlarda İslami unsurlara yapılan yardımın kendi bünyesindeki İslami unsurlara nasıl yansıyabileceğine dair etüd çalışması var. Balkanlardaki etnik farklılaşmanın kendi etnik yapısına benzemesi, bölgeyi kendisi için doğal bir laboratuvara çeviriyor. Pakistan: Bölgedeki İslami unsurlarla yardım babında ilişki bazında. Bölgeden mezhep ayrılıklarının nasıl giderilebileceğine dair bilgi toplamaya çalışıyor. kaynak: www.sesar.com.tr AVRUPALI DEVLETLERİN BALKAN POLİTİKALARI Balkanlar özellikle 19. yüzyıldan itibaren büyük devletlerin çatışmalarının odak noktası olmuştur. Çünkü, dışarıdan Balkanlar'a hakim olan devlet, Batı'da Avrupa'yı, Doğuda ise Rusya'yı tehdit etme gücüne sahiptir. 19.yüzyılda beş büyük Avrupa Krallığı ve Balkanlar üzerinde üstünlük sağlama yarışındaydı. (Rusya, İngiltere, Fransa, Avusturya ve Prusya.) A-Rusya: Rusya, Avrupa siyasetinde önemli bir rol oynamaya başladığından beri, Osmanlı İmparatorluğu'nu parçalamayı ana politikası olarak kabul etmişti. Bu politikanın mimarı 2. Katherina'dır. Rusya 18. yüzyıldan itibaren önce Karadeniz'in kuzeyini ele geçirmiş, sonra da Kafkaslara, Boğazlara ve Balkanlar'a inme politikası gütmeye başlamıştır. 1768-74 Osmanlı-Rus savaşı sonunda imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması, bu amaçların gerçekleştirilmesinde önemli bir adım teşkil etmiştir. Bu antlaşma ile Rusya Ortadoks Hristiyanları himayesine alarak, Osmanlı'nın iç işlerine karışma fırsatını yakalamıştır. Rusya, bundan sonra Avrupa'da Osmanlı himayesindeki toplulukları ayaklanmaya teşvik etmiştir. Rusya bu şekilde "Akdeniz'e açılma" politikasını gerçekleştirmek amacıyla Balkan milletlerini himayesi altına almaya çalışırken, Osmanlı-Rus savaşlarının hemen hepsi Balkanlardan kaynaklanmıştır. B-İngiltere: İngiltere'nin Balkanlar ile ilgisi hiçbir düşman ve güçlü devletin Akdeniz'e hakim olmaması şeklinde idi. Osmanlı Devleti bu yolun bekçiliğini yapıyordu. Fakat kuzeyde Rusya'nın güçlenmesi ve Fransa'nın Mısır'a asker çıkarması, İngiltere'nin 1878 Berlin Antlaşmasına kadar Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünden yana olmasını sağlamıştır. Fakat bu tarihten sonra İngiltere, Balkanalr'da küçük ve güçsüz devletlerin bulunmasını politikası açısından daha uygun görmüştür. 1856 Paris Antlaşmasına kadar Fransa'nın Osmanlı'yı da içine alan bir sömürge imparatorluğu kurma hayali vardı. Fakat 1856 Paris Antlaşmasında sonra Balkanlar'da hürriyet fikrini teşvik ederek, kurulacak milli devletlerin Fransa himayesinde kurulmasını ve kendi siyaseti etrafında toplanmalarını istiyordu. C-Fransa: 1856 Paris Antlaşmasına kadar Fransa'nın Osmanlı'yı da içine alan bir sömürge imparatorluğu kurma hayali vardı. Fakat 1856 Paris Antlaşmasında sonra Balkanlar'da hürriyet fikrini teşvik ederek, kurulacak milli devletlerin Fransa himayesinde kurulmasını ve kendi siyaseti etrafında toplanmalarını istiyordu. D-Avusturya: Bir Orta Avrupa ülkesi olarak, Osmanlı Avrupasında doğuya doğru genişlemek ve denizlere inmek politikası güdülüyordu. 19. yüzyılda ise Rusya'nın güçlenmesine karşı Osmanlı İmparatorluğunun toprak bütünlüğünden yana olmuştu. Bu nedenle Balkanlar'da ilerlemeyi durdurdu. 1871 yılında Alman ve İtalyan birliklerinin kurulmasıyla faaliyetlerini Balkanlar'a yöneltti ve burada genişleme yoluna gitti. E-Prusya: 1871'den sonra Alman Birliği'ni kurdu. Ve Balkanlar'da asıl faaliyetleri bu şekilde başladı. 20. yüzyılda, özellikle Nazi İmparatorluğu döneminde, Balkanlara sahip olmak en önemli dış politikaları haline geldi. Tüm Alman kökenlileri birleştirme isteği bu politikanın uygulanma nedeniydi. Özellikle 19. yüzyıldan sonra başlayan Balkanlar'da küçük devletler kurup hakim olma çabaları, milliyetçilik akımının yayılmasıyla en üst seviyeye çıkmıştır. Fakat günümüz dünyasında hiçbir devlet Balkanlar'a sahip olamadığından, Avrupa devletlerinin yeni politikaları, Balkan Devletleriyle farklı, diplomatik ilişkiler kurmak şeklinde değişmiştir. Ama çoğu zaman Avrupalı Devletler Balkanlar'daki önemli olaylarda sessiz kalmayı tercih ettiler. Örneğin: Bosna, bağımsızlık savaşında tek başına bırakıldı. Bu dünya siyasi kamuoyunda A.B. ve NATO gibi kuruluşların varlığının tartışılmasına neden oldu. Özellikle Rusya'nın dağılmasıyla NATO'nun gereksizliğinden bahsedilmiştir. Bu nedenle NATO hem güçlenmeli, hem de genişlemeliydi. Bosna savaşından sonra çıkan Kosova savaşında NATO tarihi bir fırsat yakaladı ve bir yandan Irak üzerinde saldırılarına devam eden A.B.D. de tüm dünya ülkelerine üstünlüğünü ispatlama ve demokratik bir ülke olduğunu gösterme konularında şans buldu. Kaynak: http://bucatarih.sitemynet.com/seminer/balkan/balk/avrupa.html
|