BEŞİKTAŞ VE BALKANLAR

Türkiye'nin en eski kulübü olan Beşiktaş, kurulduğu 1903 yılında rengi Kırmızı–Beyaz iken, Balkan Savaşı'ndan Osmanlı İmparatorluğu'nun yenik çıkması ve ülkede büyük üzüntü meydana getirmesi sonrası, bu savaşta verilen kayıplar anısına formasındaki kırmızıyı siyaha çevirerek, siyah–beyaz renkleri oluşturdu. Beşiktaş'ın ilk renkleri Kırmızı-Beyaz'dı...

"Balkan Harbi" sırasında binlerce vatan evladının şehit düşmesi ve Balkanlar'ın önemli bir bölümünün kaybı üzerine teessüre kapılan Beşiktaş Kulübü, fevkalade kongreye başvurmuş, ittifakla aldığı kararla: Kırmızı-Beyaz olan renklerini "Siyah-Beyaz"a çevirmiştir.

Balkan savaşından Osmanlı İmparatorluğu yenik çıkmıştı. Koskoca Balkan toprakları artık yoktu. Ülkede bu durum büyük üzüntü yarattı. Özellikle gençler savaşın sonucunu uzun süre kabullenemediler. Bu ortamda, adı daha sonra Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü olarak değiştirilen kulübün üyeleri Balkan savaşlarında verilen kayıpların anısına renkleri içinde bulunan kırmızıyı siyaha çevirmeye ve Balkan toprakları geri alınıncaya kadar spor alanlarında siyah-beyaz renklerle mücadele vermeye karar verirler. Ama ondan sonraki yıllarda Balkan toprakları geri alınamadığından Beşiktaş'ın renkleri kırmızı-beyaz'a döndürülmeden siyah-beyaz olarak kalır.

1912 (1328) Balkan Harbi'nin çıkışı Beşiktaş Kulübünü adeta felce uğratmıs, yöneticilerin çoğu vatan müdafaasına koştuğu için bütün şubelerde faaliyetler durmuştur. Balkan Harbi'nin devamı sırasında 84 numaralı binanın kirasını ödeyemeyince kulüp bu yeri terketmeye mecbur oldu. Kulüp esyaları ve kupaları sahanın kenarında tek katlı binaya nakledildi. Harpten sonra Fuat Bey dönünce Akaretler'deki 33 numaralı bina kiralanarak tekrar faaliyete başladı. Rumelideki tarihi görevini ifa eden Fuat Balkan Bey de gizlice İstanbul'a geldiği bir dönemde, Akaretler'deki büyük dükkanlardan 66 numaralı dükkanı kiralayarak burasının kulüp lokali olmasını sağladı. Kurtuluş Savaşı esnasında Anadolu'ya silah ve asker gönderilmesini temin eden teşkilatların içinde Beşiktaş da olacaktı. Olmalıydı. Çünkü kurucu isimler zaten bu yapının içindeydi. Fuat Balkan Milli Mücadele öncesinde de vardı, sonrasında da olacaktı. Emirlerini en üst makamdan alıyor ve faaliyetlerini, başka ülkelerde oluşturduğu milislerle, sabotaj dahil olmak üzere “gizli” olarak sürdürüyordu. Beşiktaş'a özellikle Balkanlara yönelik kurtuluş hareketlerine soyadını Balkan olarak almış öncülerin katılmasından daha doğal bir şey olamazdı. Önce Teşkilat-ı Mahsusa elemanı olmuşlar, ardından Milli Mücadele'nin M.M. örgütünde bağımsızlık savaşını sürdürmüşlerdi.
“Devletin bekası” ile “kulübün bekası” birbirinden soyutlanmamıştı. Fuat Balkan'ın mücadele ve direnişte öncü isimlerinden biri olduğunu biliyor ve Teşkilat-ı Mahsusa' da olduğu kadar Karakol ve M.M.' de bu hüviyetini muhafaza ettiğine tarihin tanıklığını görüyorduk. Onlar Beşiktaş'ın yaşama sürecinde içinde bir “var”, bir “yok” tular. Var olduklarında Beşiktaş' ta, “yok” olduklarında bilinmez bir yerde savaşıyorlardı.

BEŞİKTAŞ ÜSKÜP'TE…YIL 1932

ŞEREF BEY BEŞiKTAŞ'IN YUGOSLAVYA MAÇLARINI MEKTUPLA BİLDİRİYOR
14 Mayıs 1932, Üsküp-Yugoslavya

Size ikinci mektubumun yazısını (Skobley) den yazıyorum, yarısını da yol¬da tamamlıyorum.
Bundan evvelki ilk yazımda Belgratta oynadığımız ilk iki maçın tafsilâtını vermiştim. Belgratta son maçı ayın ikinci Pazartesi günü oynamıştık. Akşamı Belgrad'dan hareket ettik.
Ertesi gün Saraybosnalıların yürekten kopan kardeş tezahüratile karşı1andık. Binlerce ihtiyar kadın erkek genç, çocuk binlerce halkın çığlıklar kopa¬ran ye sevinç göz yaş1arı döken kolları arasında idik.
Yarım asrı mütecaviz bir zamandanberı ilk olarak bir Türk kitlesi onları ziyaret edıyordu. Burada hakkımızda izhar edilen hissiyatı ifadeden acizim. Bütün Sırp, Hırvat, Boşnak sporcu insanların yek ahenk olarak aynı hisle meşbu idiler.
Bir gün sonra Saraybosnanın Sılâvyasının stadında ora şampiyonu Sılâvya külübüyle karşılaştık. Bu takım Yugoslâvya ye Beogradskı ile Milli şampiyonada çarpışmış ye aynı dereceyi tutan neticeler almış.. Binaenaleyh bu üçüncü rakibimiz de ihmâl edilmeyecek bir kuvvetti.
Bilhassa galibiyetimizi bekleyen bu muhitte.. Bizim takım ayağından sakat¬lanan Hüsnü ye Feyzinin bir gün evvel Ilıcalarda tedavi edilmelerine rağmen zaif denilebilecek şu kadro ile oynadı:

Sadri - Hüsnü, Tevfık - Fahri, Tahir, İbrahim - Hayatı, Salâhattın, Hakkı, Eş¬ref, Fuat.
Müsabakayı bir Sırp hakem idare ediyor. İlk dakikalardaki Sırp hücumları¬nı biraz sonra bertaraf ettik. Bizim akınlarımız ofsaytla ve faulle kesiliyor.. Rüzgâr altındayız. Hakemin hüküm ve kararları zaif. Böyle mütereddit hakem¬le rüzgâra karşı maç yapmak çok tatsız oluyor. 9 uncu dakikaya kadar kalelerinin önünde oynadık. Bizim kalemizin ilk geçirdiği tehlike bu dakikada sol açığın çektiği sıkı bir şuttan doğdu. Fakat Sadri bunu tuttu. Santrhafbekleri ha¬rikulâde yüksek bir oyuncu. Sol bek ye sağ hafta ondan aşağı değiller.
İstanbul'da bizim karşımızda Beogradskı saflarında oynayan meşhur şütcü soliç Mariç ye sağiç Krinayiç asker olduklarından burada ve bu takımdalar. Yani karşımızda ihmâl edilmeyecek bir hücum hattı mevcuttur.
Buna ve rüzgâra rağmen vakit vakit hakimiz. Bu ara bir çarpışma neticesinden Fahriyi de oyun haricine çıkarmaya mecbur olduk. Bu öyle bir çıkıntı oldu ki çocuk oyunun devamı müddetince bir daha uyanamadı. Solaçığa şe¬ref geçti, Salâhattın haf beke alındı.
Fakat oyunumuz gittikçe açılıyor ve hakimiyeti adım adım kendimize çe¬kiyoruz. Silâvya kalesi için her an gol bekleniyor. Böylece 44 üncü dakikayı bulduk. Onların kararlı bir hücumunda Tevfiğin tam yerinde ve nizamlı bir şekilde koyduğu ayağı hakem bir penaltı ile cezalandırdı. Sırp takımı bu suret¬le ilk devre 0-1 bitirmiş oldu. Haftayim arasında hakem yanıma geldi. “Penal¬tı verdim ama değildir. Heyecanla düdüğü çalmış bulundum, affedersiniz,, de¬di. Ne denir? Nazik adammışım!..
İkinci devrenin hemen dördüncü dakikasında bu haksızlığı telâfi ettik. Sol açık Şereften gelen ve Eşref tarafından ikmâl edilen bir pas. Hakkı karşısın¬daki müdafii atlatarak sıkı bur şutla Sırp kalesine soktu. Bu gol çok a1kışlandı. İkinci haftayim daha ziyade bizim tazyikimiz altında ceryan etmesine rağmen iki tarafa da sayı vermeden bitti.


Netice fena değildi. Hele bu Belgratta iki maçı arka arkaya oynamış ve çok zedelenmiş takımın bu görgüsüz hakeme ve 33 saat devam eden dar hatlı tren yolculuğuyla rağmen olursa.. O akşam Boşnak kardeşlerimiz bize Elkamer kulübünde ikindi bir veda ziyafeti çektiler... Bu ziyafet ve teati edilen çok sa¬mimi nutukları unutamayacağım.
Hemen o gece saat onbirde Skobley yani eski Uskübe haraket ettik. İki de¬fada tren değiştirmek suretile 34 saatlik çok yorucu seyahatten sonra oraya vardık ve daha mütezait bir hararet ve muhabbetle karşılandık.
Ertesi gün cenubi Yoguslavya şampiyonu Sport klüp Skobley ile oynuyoruz. Bu kulüp Selaniğin meşhur Arisini yenmiş oldukça kuvvetli bir ekibe ma¬lik. Bizim takım şeyle:
Sadri - Tevfik, Hüsnü - İbrahim, Tahir, Feyzi -Hayati, Selâhattin, Hakkı, şe¬ref, Eşref. Hakem Ninolçic isminde genç Macar. Belgratta aldığımız neticeler ve ora gazetelerinin paskalya tatilini müteakip yaptığı neşriyat cenubi Yugos¬lavya şampiyonunu bize karşı çekingen ve maneviyatsız bir oyun tarzı kabul etmeye mecbur bırakmıştı. Daha ziyade müdafaalarına yüklenen bir oyun oy¬nuyoruz. Milli takımın ihtiyat kalecisi olan bugünkü rakip kaleci cidden kıymetli... Nihayet devamlı tazzikız ilk semeresini beşinci dakikada verdi. Hakkının yerinde bir pasını hüsnü istimal eden Eşref sıkı bır şüt1e birinci golü yaptı. Bir dakika sonra şayanı hayret bir gol fırsatını kale çizgisi üzerinde bir aşağı bir yukarı dolaşan topa beş muhacim bir tek darbe indirmediği için ge¬ne şayanı hayret bir şekilde kaçırdık.


Bundan sonra rakip gayrete geldi. Bizim müdafaa buna karşı bütün ihtar¬larıma rağmen ofsayda düşürme sistemini takip ediyor. Halbuki hakemin bir görmemesi bu vazıyette bir gol demektir. Nitekim Belgrat takı birinci maçınızda da on onbeş ofsaydı hakem görmemiş ve bunlardan bir tanesi gol olmuştu. Fakat bu sistem, fazla yorgun olan Beşiktaş takımı müdafaa hattının işine geliyordu. Yanı hareket imkânı azaldığı için tembel bir tabiye..
Bu suretle top mütekabil hücumlarda bizim tarafa geçtikçe beni korkuyordu.. Nitekim 23 üncü dakikaya kadar kaybettiğimiz üç mühim gol fırsa¬tına mukabil bu dakikada ofsayd tatbik eden müdafaanın bu yanlış tebiyesinin kurbanı olarak hakemin göremediği bir vaziyette ofsayttan gol yedik. Şimdi 1 - I berabere olmuştuk. Bizden zafer bekleyen yüzlerce insanı endişeye sevk etmiştik Bu golden sonra halkın teşcıkâr bağrışmaları arasında üstüste yaptığımız hücumlar bir netice vermedi. -
İkinci devrede ofsayt usulünü terk ederek oynuyoruz. For hattımızda canlı bir kudret izhar ediyor. Topu ekseriyetle rakip nısıf sahasında tutuyoruz. 12 nci dakikada Eşref aldığı bir pası ikinci defa olarak ağlara taktı. Galip vazıyete geçmiştik. Halk mütemadiyen bizi alkışlıyor ve bu ses çocukları daha güzel oynatıyordu. 6 dakika sonra Hakkı Eşreften gelen uzun bir vuruşu iki çal¬ımlı hareketle kalecıle karşılaştırdı ve kenardan içeri soktu. Bu suretle 3-1 olmuştuk.


Galibiyeti garanti eden takım, yorgunluğa rağmen adeta canını dişine takarak kesiklik ve durgunluk göstermeye çalışıyor ve muvaffak olmak istiyordu. Fakat ne olursa olsun ayaklarda bir ağırlık, topu baştan savmak isteyen bir hal var. Maamafıh oyunun bu son safhası kısmen aleyhimize cereyan etmesine rağmen gol yaptırmayarak dördüncü maçımızı 3-1 gibi çok iyi bir netice ile bitirmiş olduk. Galibiyet burada leyimize büyük bir aks yaptı.
24 kez Türkiye Ulusal Takım forması giyen efsane futbolcu Niko Yunanistan'da antrenörlük yapıyor Beşiktaş Niko'yu, Niko Beşiktaş'ı unutmadı HÜSEYİN KIVANÇ
ATİNA - Niko Kovi , 1973 yılında, Vefa'dan Beşiktaş'a transfer olduğunda olay olmuştu. 20 yaşındaydı ve 20 yaşında A Milli Futbol Takımı'nın formasını giymişti. A, Ümit ve Genç Milli olmak üzere toplam 24 kez milli formayı giydi. 1978 yılına kadar Beşiktaş'ta futbol oynadı. Aynı yıl, Yunanistan'ın Panathinaikos futbol takımına transfer oldu. 1985 yılına kadar da bu takımda oynadı ve futbolu bıraktı. Futbolu bıraktıktan sonra Almaya'da teknik direktörlük kurslarına katıldı. Yunanistan'da hem 1. futbol liginde hem de 2. futbol liginde antrenörlük yaptı. İki 2. lig takımını şampiyon yaparak Yunanistan Birinci Futobol Ligi'ne çıkardı. Evli, 22 yaşında üniversitede okuyan bir oğlu var.

Niko Kovi ile arkadaşım Kosta Karamanlı 'nın sağladığı randevu ile Atina'daki Flisvos Restoran'da buluştuk ve söyleştik:
- Bize yaşamöykünüzü anlatır mısınız?
NİKO - 1953 yılında İstanbul'da Kınalıada'da doğdum. İstanbul'da Avusturya Lisesi'ni bitirdim. 1967 yılında Vefa A takımına geçtim. 1973 yılında Beşiktaş'a transfer oldum.
- Yunanistan'a ne zaman ve niçin geldiniz?
NİKO - 1978 yılında Panathinaikos futbol takımına transfer oldum. 7 yıl bu takımda futbol oynadım. Futbolu bıraktıktan sonra Almanya'da antrenörlük kursunu bitirdim. 15 yıllık teknik direktörlük yaşamımda, Yunanistan 1. ve 2. liginde birçok takımı çalıştırdım. İki 2. lig takımını şampiyon yapıp 1. lige çıkardım.
- Futbol yaşamınıza yön veren insanlar var mı?
NİKO - Teknik direktör Metin Türel , benim futbol babamdır. Türel, hem Vefa'da hem Beşiktaş'ta bana hocalık yapmış ve futboldaki çizgimi belirlemiştir.
- Türkiye'deki futbol sürecini izliyor musun?
NİKO - Türkiye'deki futbol sürecini çok yakından; gazeteler, internet ve televizyonlar aracılığıyla izliyorum. Son 20 yılda futbol kulüplerinin altyapıya yönelmesi ve tesisleşmeye gitmesi Türk futbolunda patlama yaptı.
- Türkiye'den çalışma önerisi gelse, ne yaparsın?
NİKO - Türkiye'de çalışma arzusunda değilim. Ama emekliliğimi İstanbul'da yaşamak isterim. Kaldı ki her yıl bir aylığına tatile İstanbul'a gidiyorum. Oradaki dostlarla, arkadaşlarla eski günleri anıyoruz.
- Unutamadığımız maç var mı?
NİKO - 1974 yılında Türkiye Kupası finalinde Trabzonspor'la oynadık. Bir gol de ben atmıştım ve maçı 2-1 kazandık, kupayı aldık. Bir de hiç anmak istemediğim bir maç var. 1975 yılında Bulgaristan A Milli Futbol Takımı'yla Bulgaristan'da bir maç oynadık. Kendi kaleme gol atmıştım. Maçı 5-1 kaybettik.
- Son olarak Türkiye'ye ne mesaj göndermek istersin?
NİKO - Futbolda dünya üçüncüsü olmak çok büyük başarı. Bu sonuç Türkiye'yi dünyada çok iyi tanıttı. Ama kimse bulutlarda dolaşmasın. O yüzden hem başarılara ve hem de başarısızlıklara hazırlıklı olunmalıdır. Ayrıca Türkiye'nin Avrupa Topluluğu'na girmesini destekliyorum. Çünkü Türkiye'nin yeri Avrupa'dır. Bir de eğitime önem verilmelidir. Eğitimdeki yükseliş, futbolda da kaliteyi arttırır.
Beşiktaş'ın 1974 yılında Türkiye Kupası'nı kazanan kadrosu: Ayaktakiler: Sanlı, Ahmet, Niko, Vedat, Mete, Lütfü. Oturanlar: Zekeriya, Ahmet, Sinan, Kahraman, Tuğrul.

 

.....
sayfa başına dön