------BALKAN TÜRKLERİ

  • Balkanlar'da Türkler Prof. Dr. Türkkaya Ataöv
  • Balkan Türkleri Http://Kutlualtay81.Sitemynet.Com/T_Rk_Topluluklar_.Htm
  • Bizim İnsanlarımız: Balkan Türkleri , Oğuz Çetinoğlu
  • Balkan Türkleri, Erhan Türbedar
  • Balkan Türkleri, Tayfun Candoğan
  • Ferai Tınç: Balkanların Sahipsizleri Türkler Ferai Tinç, 25 Mart 2001 Hürriyet
  • Balkan Türkleri http://www.ozturkler.com/data/0008/0008.htm
  • Balkan Türkleri, Ali Sami Alkış, 2-11-2004
  • Balkanlarda Osmanlı Öncesi Türk İzleri,Prof. Muzaffer Tufan
  • Tuna: İmparatorlukların Altın Kemeri, Prof.İlber Ortaylı
  • Balkanlar'da “Türk” Olmak, Prof.Haluk Ülman


Balkanlar'daki Türk varlığı katliamlar ve göçlerle azaldı
Balkanlar'da çağdaş Bosna soykırımını gerçekleştiren Sırplar,sokakta Türkçe konuştu diye Türkleri öldüren Bulgarlar ve yurtdışına çıkan Batı Trakyalı soydaşları geri almayan Yunanlılar Avupalı da…Türkler değil mi?
Türklerin Balkanlar'la ilgisi, Osmanlı döneminde bazı yönleriyle farklı olmakla birlikte, Cumhuriyet yıllarında da sürdü. Bu yıllar Türkiye'yi, daha çok büyük devletlerden kaynaklanan dış tehlikelere karşı ve Balkan ülkelerinin yakınlaşmasının öncüsü olarak gösteriyor. Tıptan posta işlerine değin çok sayıda Balkan işbirliği kuruluşunun yanı başında, iki dünya savaşı arasında bir Balkan Antantı ve Soğuk Savaş döneminde de bir Balkan Paktı imzalandı. Türkiye her ikisinde de ön saftaydı.

"Hükümetin yanlışlarından ötürü bir ulustan nefret edemem" diyen Atatürk, Yunanistan'la yakınlaşma işareti vermişti. İstanbul Rumları ve Batı Trakya Türkleri dışında bu iki ülkenin komşusundaki azınlıkların değiş tokuşu andlaşmasını, ikincisi İstanbul'da yer alan Balkan Konferansları izledi. İlk oturuma Atatürk ve İnönü hitap ettikten başka, Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras Bulgaristan'la Arnavutluk'un da desteğini sağlamak için çabalar harcadı. Antant 1934'te imzalandığında, Türkiye'den başka Romanya, Yugoslavya ve Yunanistan da katılmışlardı. Türkiye'nin o zamanki hedefi, orta büyüklükte ve küçük bazı devletleri faşist İtalya ve Nazi Almanyası gibi saldırgan nitelikli güçlü devletlere karşı bir araya getirmekti. İkinci Dünya Savaşı'nın olayları bu siyasetin herkes için ne denli doğru olduğunu kanıtladı.

Bükreş'ten K. Popişteanu'nun "1934 Balkan Antantı" konulu doktora tezinden bir kopyayı da, o zaman daha hayatta olan Aras'a getirdiğimde, bana şöyle demişti: "Balkanlı genç araştırmacıların bu konuya dönmelerinin nedeni, Atatürk'ün kurduğu bölge güvenlik sisteminin yararlı ve bugün için de dikkate değer olmasıdır." Balkan Antantı ile Orta Avrupa'da aynı hedefe hizmet edebilecek olan Küçük Antantı, kendi sınırlarını genişletmek umuduyla, Nazi Almanyası'na ödünler veren Bulgaristan'ın ve Macaristan'ın tavırları işlemez duruma soktu. Oysa, bu Avrupa devletleri grubu birbirlerine ve benzeri bölge kuruluşlarına birtakım ortak üyeler halkalarıyla bağlanmışlardı. 1930'lardaki Balkan siyasetimiz saldırganı durduracak bir güvenlik sistemiydi. Mevcut durumun değişmesinden yarar uman iki devletin işbirliğine yanaşmaması sonucu tüm Balkan ve Orta Avrupa ülkeleri ya işgale uğradılar ya da peyk oldular - Türkiye dışında- Atatürk'ün dışişleri bakanı, değerlendirmesinde haklıydı.

Soğuk Savaş koşulları başka türlü bir Balkanlar yarattı. Etnik ve dinsel karmaşaya NATO ve Varşova Paktı üyeleri arasındaki çelişkiler de eklendi. O günün koşulları Türkiye ile Yunanistan'ı, 1948'de Sovyetler Birliği önderliğinde bir Doğu Bloku kuruluşu olan Kominform'dan çıkarılmış olan Yugoslavya ile yakınlaşmaya itti. Stalin'in "Küçük parmağımı oynatırsam Tito düşer!" kehaneti doğru çıkmadı. Tüm biyografilerinde bağımsızlık öğesinin sivrildiği Tito, ülkesini 1945'te Balkan Paktı'na soktu.
Cumhuriyet yıllarında Türkiye'nin Balkanlar'da bölge güvenliği ile ilgisinin yanı başında, o topraklarda kalan Türk azınlıklarıyla da yakın ilgisi sürdü. 19'uncu yüzyılın başında tüm Balkanlar'da yer yer çoğunlukta ve bazı yerlerde de en kalabalık azınlık olan Türklerin varlığı, katliam ve göç sonucu, sadece birkaç yerdeki azınlığa indirgenmişti.

En kalabalığı Bulgaristan'daydı. 1989'da 350.000'den fazla Bulgaristan Türk'ünün ülkemize baskı ve çaresizlik sonucu göç etmesine karşın, 1992 sayımına göre, çoğunluğu Arda çevresi ile kuzeydoğu Dobruca'da yaşayan 800.052 Türk vardır ki, toplam nüfusun yüzde 9.43'üdür. İlk işaretlerini 1958'te veren Bulgarlaştırma siyaseti 1984-85 değiştirmeden başka, sokakta Türkçe konuşanlara ya da çocuklarını sünnet ettirenlere ceza, hatta öldürme gibi akıl ermez ölçülere ulaştı. Türklerin birçok hakları 1989'dan bu yana geri verildiyse de Bulgar kökenlilerin yüzde 14'ü, ama Türklerin yüzde 25'i işsizdir. Bu durum onları bugün de göçe zorluyor. Yunanistan'ın Batı Trakya bölgesinde çoğunluğu Türk olan Müslüman azınlık yaşıyor. Lozan Antlaşması İslam dininden Yunanistan yurttaşlarının varlığını kabul ettiğinde, Batı Trakya'da toprakların büyük çoğunluğuna sahip olan Türkler nüfus yönünden ağır basıyorlardı. Azınlıklar değiş tokuşunda, Lozan Antlaşması çiğnenerek, Anadolu'dan gelen Rumların 60.000 kadarı buraya yerleştirildi. 1967-74 döneminin Yunan askeri faşist diktatoryası, Türklerin verimli topraklarını ellerinden aldı, onları yeni baskılar altına soktu. Bu yasakların çoğu bugün de sürüyor. En kabul edilemez olanı Yunan Yurttaşlık Yasası'nın 19'uncu maddesinin yurtdışına çıkan bazı Türklere uygulanması, bunların yurttaşlıkla birlikte mal ve mülklerini de kaybetmeleridir. 1995'te bir yönüyle kuşkulu bir trafik kazasında ölen Dr. Sadık Ahmet'in 1993'te parlamentoya girmesini, bu amaçla değiştirilen seçim sistemi engellemişti. Makedonya'ya Osmanlı yönetiminde yerleşmiş olan Türkler daha 1940'larda Türkiye'ye göçe başladılar. 1994 sayımında 77.000 görünen Türklerin bazı geri kalanı daha kalabalık olan Arnavutluk azınlık içinde erimeye yüz tuttular. Sırbistan'da, Müslüman Slav kökenliler dışında , 1991 sayımına bakılırsa, 12.000 kadar Türk var. Hıristiyanlaşmış Türkler olan Balkan Gagauzları Bulgaristan'da, Romanya'da ve Moldova'da yaşıyorlar.

Balkanlar'da Türk azınlıkların dışında, Türkiye'nin Müslüman Bosnalılarla kendine özgü tarihsel bağları oldu. Kendi istekleriyle Müslüman olan Bosnalılar, daha önce, Hıristiyanlığın Bogomil mezhebindendi. Onuncu yüzyılda Bongomil adlı bir papazın Bulgaristan ve Makedonya'da yaymaya başladığı bu mezhep tüketim eşitliği düşüncesinden hareketle komünal mülke inanarak feodalizme karşıt bir akımı besledi. Hıristiyan haçını ve ikonları reddediyor… ama duaya inanıyordu. Balkanlar'da köylü başkaldırmalarına öncülük etti ve Bizans boyunduruğuna karşı Osmanlıları destekledi.
Müslüman oluşları içtenlikliydi. Sonraki yıllarda elde kalan Osmanlı topraklarına Boşnak göçmen dalgalarının hızlanması doğaldı. Bir önemli nokta, Osmanlılar'ın, Boşnak kökenli askerleri Balkan halklarına karşı kullanmamalarıdır. Bosnalılar, örneğin , Bağdat seferine yollanırdı. Yugoslavya'nın parçalanmasıyla Bosnalı Müslümanların etnik temizleme, göç ve soykırımla karşılaşmaları karşısında Türkiye'nin tepkisinde şaşılacak bir yan yok. Bu kanlı olayların baş sorumlusu Sırplarla dış tutumunu önemli ölçüde Türk düşmanlığına dayamış olan Yunanlıların, Türkiye'nin bu ilgisini "Osmanlı İmparatorluğu'nu yeniden diriltme" biçiminde yorumlamasının mantıklı yanı bulunamaz, kabul edilemez olan, Sırpların acımasız tutumu, Yunanistan'ın mazlumun karşısında yer alması ve Batı'nın, Kuveyt gibi petrolü olmayan Bosnalılara karşı kayıtsızlığıdır. Avrupa, Türkiye'nin Batı'yı Bosna için zorlamasından memun kalmamıştır. Bazı devletler Türkiye'nin Balkanlar da haklı bir davaya sahip çıkmasını kaldıramıyorlar.
Türkiye'ye karşı duyarlılığı arttıran bazı yeni nedenler daha var. Ankara'nın Balkan başkentleri Üsküp ve Tiran'a yakınlaşması, Yunanistan'ın tepkilerini arttırmıştır. Bulgaristan'la ilişkilerimizin düzelmekte oluşu Yunan kuşkularını daha da büyütmektedir.
Balkanlar'da çağdaş Bosna soykırımını gerçekleştiren Sırplar, sokakta Türkçe konuştu diye Türkleri öldüren bulgarlar ve yurtdışına çıkan Batı Trakyalı soydaşları geri almayan Yunanlılar Avrupalı da..Türkler değil mi?

Balkan Türkleri

Türkler'in Balkanlara yerleşmesi çok eski tarihlere dayanmaktadır. Türkler Balkanlar'a iki ayrı yoldan gelmişlerdir. Birincisi Hazar Denizi-Karadeniz kuzeyinden, ikincisi ise güneyden Anadolu üzerindendir.

Balkanlar'a gelen ilk Türk kavimleri MS 300 yıllardan itibaren Karadeniz'in kuzeyden geçerek bölgeye yerleşmişlerdir. Bunlar Oğur (Utrugur, Kutrugur), Bulgar, Peçenekler, Oğuzlar, Kumanlar (Kıpçaklar) gibi Türk boylarıdır. Ancak bu Türk kavimlerinin büyük bir çoğunluğu Hıristiyanlığı kabul ederek Slavlaşmışlardır. Sayıları yediyi bulan bu Türk boyları tarihçiler tarafından "Kayıp Türk Kavimleri" veya "Asimile Kavimler" "olarak adlandırılmıştır. Tarihçilere göre Orta Asya'daki göçebe hayatını devam ettiren, bir türlü yerleşik ve organize olmayan bu boyları birbirleri ve/veya bölgedeki Bizans, Slav, Lâtin vb. gruplarla girdikleri amansız çatışmalar, özellikle Slav ve Bizanslıların ideolojik baskıları sebebi ile kimliklerini kaybetmişlerdir.

Balkanlar'a giren ikinci Türk kuşağı ise Anadolu üzerinden olmuştur. Orta Asya'dan gelip Anadolu'ya yerleşen Türkler, Osmanlı Beyliği zamanında Çanakkale boğazını geçerek Balkanlar'a ayak basmış, 1526 yılında kazanılan Mohaç zaferi ile Balkanlar'da kesin ve mutlak Türk egemenliği başlamıştır. Anadolu'dan seçme aileler Batı Trakya, Bulgaristan, Makedonya, Eski Yugoslavya ve Romanya'ya yerleştirilmiştir. XIX.nci yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun zayıflamaya başlaması ile Balkanların yavaş yavaş yitirilmesi ve 1830 yılında Yunanistan'ın, 1878 Berlin Anlaşması ile Sırbistan, Romanya ve Karadağ'ın bağımsızlığının kabulü, 1909 yılında yapılan Petersburg anlaşması ile Bulgaristan'ın, 1911-12 Balkan Savaşı esnasında Arnavutluğun bağımsızlığını kazanması sonucu Balkanlar Türk hakimiyetinden çıkmıştır.

Özellikle 1830 yıllarından sonra Balkanlar Türk insanı mezbahası haline gelmiş, Türk şehirleri yakılıp yıkılmış, Türk mal varlığı yağmalanmış, Anadolu'ya akın akın göç başlamıştır. Bütün bunlar sonucu Türkler Balkanlarda kimliklerini muhafaza etmeye çalışan azınlık haline düşmüştür.

Batı Trakya Türkleri

Balkanlardaki Türk Kültürel varlığı şu andaki bilgilerimizin ışığı altında milattan hemen önceki yıllara kadar uzanmaktadır. Bundan önceki dönemlere ait bir takım veriler son zamanlarda ortaya çıkmakla beraber kesin bir değerlendirme yapabilmek için yeterli görülmemektedir. Balkanlardaki Türk kültürel varlığı iki koldan gerçekleşen kitlevi göçler sonucunda oluşmuştur. Kuzeyden Onogur-Bulgar, Peçenek, Uz, Kuman-Kıpçak göçleri, güneyden de Oğuz Türklerinin göçleri ve yerleşmeleriyle Balkanlar Türkleşmeye başlamış, 14 ve 15. y.y. da tamamen Türk kültürünün hakim olduğu bir bölge haline gelmiştir.

Bundan daha sonraki gelişmeler sonucunda Balkanlardan bir med-cezir hareketi gibi bir çekilme söz konusu olmuş, dünyadaki değişmeler, gelişmeler, kuzeydeki Slav kültürünün gelişmesi ve buradan gelen baskı ve çatışma, hem de politik mücadeleler ve aynı zamanlarda büyükçe bir sömürge imparatorluğu kurmuş olan İngiltere'nin baskıları arasında kalma sonucunda Balkan savaşına kadar Osmanlı adım adım geri çekilerek bugünkü Türkiye sınırlarına kadar ulaşmıştır. 1912-1913 yıllarından sonraki gelişmelerle de son sınırlar çizilmiş, bununla beraber Türk kültürel varlığı bölgedeki hem Oğuz hem Kıpçak Türklerinin bakiyeleri şeklinde hayatlarını devam ettirmektedir.

Tabii bunların bir kısmı Türkiye üzerinden göçerek Balkanlarda iskan edilen Evlad-ı Fatihan torunları, Oğuz Türkleridir. Diğerleri de yine kuzeyden gelerek yerleşen, Onogur-Bulgar, Peçenek, Uz, Kuman-Kıpçak Türkleridir. Bütün bu Türkleridir. Bütün bu Türk toplulukları günümüzün Türk kültür varlığını teşkil etmekle beraber aralarındaki çok küçük farklılıklar, içinde yaşadıkları kültürlerin yöneticileri tarafından kullanılarak birbirlerine düşman edilmeye de çalışılmıştır.

1950'li yıllardan sonra Türkiye'deki siyasal değişime paralel olarak uygulanan yanlış politikalar sonucunda Balkanlardan Türkiye'ye göçler büyük ölçüde devam etmiş, göçmenleri oy deposu olarak gören bütün siyasi partiler belki de bilmeden Balkanlarda Türk kültür varlığının budanmasına, azalmasına yol açmışlardır. Bütün bu gelişmelere rağmen, yine de Türk ve Müslüman kültürel varlığı Balkanlarda aşağı yukarı 12 milyonluk bir nüfusu oluşturmaktadırlar.

Günümüzde, Balkan ülkelerindeki Türk kültür evleklerinin yukarıda kısaca anlatılmaya çalışılan özellikleri sebebiyle teker teker ele alınarak değerlendirilmeleri de bir zaruret olarak ortaya çıkmaktadır. Son 60-70 yıllık dönem içinde Balkan ülkelerinin büyük bir çoğunluğu komünist rejim baskısı altında kültürel açıdan deforme olmuş, bunun dışında kalan Yunanistan ise, Batı Bloku'na dahil olmasına rağmen, daha acımasız asimilasyon politikalarını uygulayarak Türk varlığının demografik verilere göre: normal nüfus artışıyla 500-600 bin kişiyi bulması icap ederken, günümüzde 120 bin civarında bir Türk kültür varlığı Batı Trakya bölgesinde kalmış durumdadır. Bu da; iki farklı ekonomik politikaya sahip olan kültürlerin bir noktada birleştiğini gösteriyor.

Kültürel açıdan her iki rejim de aynı şekilde asimilasyon politikaları uygulanmıştır. Yunanistan'ın uyguladığı asimilasyon politikaları daha ziyadre psikolojik olarak yıldırma, güven duygusunu azaltma, insanlar arasındaki güvensizliği aşılama, yaygınlaştırma ve bu şekilde göçe zorlama şeklinde olmuştur. Buradaki soydaşlarımızın büyük bir kısmı Türkiye'ye diğer bir kısmı da Avrupa'nın değişik yerlerine ve bunun dışında kalan bir kısmı da Avustralya'ya yerleşmek, göç etmek zorunda kalmışlardır. Buradaki kültürel kimlik savaşı halen devam etmektedir. Bölgede kurulmuş olan hükümet dışı organizasyonların isimlerindeki Türk ismi, son yıllarda kaldırılmış, buradaki bütün hükümet dışı kuruluşlar, gönüllü kuruluşlar baskı altında varlıklarını devam ettirmeye çalışmaktadırlar.

Bulgaristan Türkleri

Nüfusları 1.200.000 olup bulundukları başlıca şehirler :Sofya, Şumnu, Kırcaali, Filibe, Dobruca, Varna, Rusçuk, Silistre, Plevne, Tınova, Sofya.

Tarihçe

Güney Rusya bozkırlarından 7. yüzyılın başlarından itibaren çeşitli sebeplerle göç eden ve Balkan Yarımadasına gelen Bulgarlar, aslında Türk soyludurlar. Ancak yeni geldikleri bu bölgede zaman içinde Slav halkları tarafından asimile edilmişler, kültürel kimlik bakımından büyük çoğunluğu Slavlaşmıştır.15. yüzyıldan sonra Osmanlı Devleti Anadolu'dan Türk nüfusu getirerek bölgeye yerleştirmiştir. Buna rağmen genel nüfus içinde Türkler hep azınlıkta kalmışlardır.

Nüfus

Bulgaristan 1940'ta Türk nüfusun yoğun olduğu Dobruca'yı yeniden elde etmiş ve o günden sonra da sınırlarda değişiklik olmamıştır. Dobruca bölgesinde Türklerden başka Türk dili konuşan iki Türk azınlık daha bulunmaktadır.Bunlar, sayıları 7 bin kadar olan Tatarlar ve Gagavuzlardır. Bulgarlar ülkedeki azınlıkları sürekli asimile etmeye çalışmış; 1984-1985 yıllarında ise Türkçe isimleri yasaklayarak göçe zorlamıştır. Türkler bu hadiseye tepki göstermiş; ancak, 1989 yılında 160.000 kadar Türk Türkiye'ye göç etmiştir. Sonraki yıllarda bu sayı 300 bine ulaşmıştır.1985 yılından sonra Bulgaristan'da kalan Türkler, bazı alanlarda Bulgar yurttaşların hak ve hürriyetlerine sahip olmuşlardır.1965 nüfus sayımı verilerine göre Türkler 850 bin'e yakın sayıları ile genel nüfusun % 10'unu oluşturmaktaydılar. 1985 sayımında ise Türk nüfus 1.600 bin civarına ulaşmıştı. Bu durumda Türkler, genel nüfusun % 15'ini teşkil ediyorlardı. Bu nüfus yoğunluklarıyla Bulgaristan'da Türk toplumu en kalabalık azınlık durumundaydı. 1989'dan sonra gerçekleşen göçler, bu sayıyı aşağı çekmiştir.Nüfusun büyük çoğunluğu çiftçilik ve hayvancılıkla geçimini sağlamaktadır.

Göçler

Balkan Türklüğü, 1940 tarihinden itibaren sürekli olarak Türkiye'ye göç vermiştir. 1944'e kadar 140 bin kişi, 1950-1951'de 155 bin kişi, l978 yılında ise 130 bin kişi Türkiye'ye gelmiştir. 1989 yılındaki göçmen sayısı ise 160 bin civarındadır. Bu göçlerden sonra Bulgaristan Türkleri kırsal alanlarda kalmışlardır.

Siyasi Varlıkları

1993'den sonra Bulgaristan'da Türklerin "Hak ve Özgürlükler Partisi" Bulgar Parlamentosu'nda yerini almış ve üçüncü siyasi güç olarak 15 milletvekili çıkarmıştır. Ülkede halen 27 Belediye başkanı, 653 köy muhtarı Türk'tür.Devlet dinî kurumları denetim altında tutmakta ve dini çalışmaları yönlendirmektedir.2001'de yapılan seçimlerde ise 30 milletvekili çıkararak Bulgaristan'da ciddî manada siyasî bir güç olmuştur.

Eğitim

Bulgaristan'da eğitim devlet denetimindedir. Ülkede konuşulan Türkçe, Türkiye Türkçesine oldukça yakındır . Türkçe ilk yıllarda azınlık okullarında öğretim dili olarak okutulurken daha sonra kaldırılmıştır (1960). 1939' da Türklerin yüzde 15'i okula giderken 1957' de bu oran yüzde 97'ye çıkmıştır. 1993'ten sonra ise yeniden Türkçe eğitim başlamıştır. Bulgar Millî Radyosu'nda Türkçe yayınlar başlamış, "Filiz Gazetesi" adlı Türkçe bir gazete yayına girmiştir.

Gagavuzlar (Gökoğuzlar)

Ortodoks Hristiyan bir Türk topluluğu olan Gagavuzlar

1989 nüfus istatistiklerine göre eski Sovyetler Birliği sınırları içinde sayıları 197.164'tür. Bulgarlar, Gagauzları "Türkleşmiş Bulgar" kabul ettikleri için Bulgar istatistikleri bu konuda sessiz kalmakta, bu sebeple de bunların oradaki sayılarını tespit etmek mümkün olmamaktadır. Ama Gagauzlar bütünü hesap edildiğinde, bunların tahminen 250 bin olduğunu söylemek mümkündür.

Gagauzlar, din, dil ve kültürel özellikler bakımından kendine has bir Türk topluluğudur. Gagauzya=Gagauz yeri diye anılan Güney Moldova başta olmak üzere Ukrayna'nın Odesa ve eski bir Baserabya toprağı olan Bolgrad'dan başka Kabardina-Balkar, Kazakistan, Kırgızistan, Türkiye, Yunanistan ve Romanya'da yaşamaktadırlar.

Bugün halâ halis bir Rumeli Türkçesi konuşan Gagauzlar Ortodoks Hristiyanlardır. Günümüzde Moldova, Bulgaristan, Ukrayna, Yunanistan, Romanya, Makedonya, Türkiye, Kazakistan, Özbekistan ve hatta Arjantin'e yayılmış bir coğrafyada yaşamaktadırlar. Gagauzlar menşe'i ve buna dayalı olarak da Gagauz adı üzerinde faraziye ileri sürülmüştür. Bunlardan "Gagauzların İslâmiyeti kabul etmemek için Orta Asya'dan Avrupa kıtasına kaçmış olan Türklerin torunları olduğu" gibi, tamamen gayri ciddi ve mantık dışı olanlarını da bir yana bırakırsak, diğerlerini şöylece sıralamak mümkündür.

1. Gagauzların Uz (Oğuz)ların torunları olduğu. Gagauz adının da Gök Uz'dan geldiği.
2. Gagauzların Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykavus'u takiben Sarı Saltuk liderliğinde Dobruca'ya gelip yerleşen Anadolu Selçuklu Türklerinin torunları olduğu, Gagauz adının da "Keykavus'tan geldiği".
3. Gagauzların "Türkleşmiş Bulgar" oldukları.

Günümüz genç Gagauz araştırmacıları, Gagauzların, Oğuzların torunları olduğunu kabul etmekte, Gagauz adının da Hak Oğuz'dan geldiğini ileri sürmektedirler. Gagauzların, Oğuzlardan geldiği tezine katılmakla birlikte, Gagauz adının Hak Oğuz'dan geldiğini kabul etmek mümkün değildir. Bir kavmin adını (Gagauz) kendi dilinde bulunmayan bir kelime ile ifade etmesi mümkün değildir.

Sonuç itibariyle en aklî ve tarihî gerçek, Gagauzların, Peçenek, Uz (Oğuz) ve Kıpçaklarla Anadolu Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykâvus (1236-1276)'u takiben Dobruca'ya yerleşen Selçuklu Türklerinden olduklarıdır.

Bu Türk topluluğu tarih boyunca Bizans, Selçuklu, Osmanlı, Bulgar, Romen ve Rus egemenliğinde kalarak, dil, din, kültürel yabancılaşmalara ve baskılara karşı koyma mecburiyetiyle yaşamıştır. Ayrıca Bulgaristan'da Provadya yakınında, Varna bölgesinde köylerde, Dobruca ve Kavarna ile Bulgaristan'ın güneyindeki Yanbol ve Topolovgrad çevresinde de Gagavuzlar yaşamaktadırlar.

VII. yüzyıl ortalarında batı Göktürk devletinin çözülmesi sonucu batıya başlayan ve ilkini Peçeneklerin meydana getirdiği göç dalgası Türk tarihinin önemli olaylarından birini meydana getirir. Türk illerinde başlayan iç mücadeleler sonunda Peçenekler batıya doğru hareket etmiş, 860-880 yıllarında Don-Kuban nehirleri havalisine gelmişlerdir. Daha sonraları bu hareketlerini sürdüren Peçenek kitleleri Don'dan Tuna'ya kadar uzanan bozkırları işgal edip Kiev Rusyası ile komşu olmuş, 948 yılında da Kive'i kuşatarak Knez Svyatoslav'ı öldürmüşlerdir.

Peçeneklerin bu sahada bulunmaları Ruslarla düşman olmaları, Rusların Karadeniz'e inmelerini engellemesi yanında, Peçeneklerin Bizansla dost olmasını sağlamış ve bu andan itibaren Peçenek-Bizans ilişkileri başlamıştır. Bu sırada Peçeneklerin doğu sınırına hücumlarını artıran Uz (Oğuz)lar, Peçenekleri sıkıştırdılar. Bir yandan Oğuz kitlelerinin, diğer yandan Rusların baskısı sonucu Peçenek reisleri arasında anlaşmazlık çıktı. 1046 yılında Belçer Oğlu Kegen 20 bin Peçenek ile Kağan Turak'a karşı ayaklandı. Bu zor durumda kurtulmak isteyen Kegen, Bizans İmparatorluğuna sığınmaya karar verdi. Hristiyanlığı kabul etti.

Bizans İmparatorluğu'ndan Kegen'in iadesini isteyen Turak, isteğinin reddedilmesi üzerine, kendisine bağlı kuvvetlerle Tuna'yı geçerek Bizans ülkesini yağmalamaya başladı. Fakat aralarında çıkan salgın hastalık ve Turak'ın durumu iyi değerlendirememesi sonucu Turak'a bağlı kuvvetler yenildi. Bunlardan 140 Peçenek büyüğü İstanbul'a getirilerek Hristiyan edildiler. Esir edilen diğer Peçenekler ise Sofya-Niş arasındaki ovalık bölgelere yerleştirildiler. Diğer kalanlar ise Makedonya'ya iskan edildiler.Sofya-Niş arasına yerleştirilen Peçenekler, birkaç defa Bizans'a başkaldırdılarsa da başarılı olamadılar. Ve 29 Nisan 1091 yılında Kıpçak-Bizans ittifakı sonucu mağlup edilen Peçenekler askeri güç olmaktan çıktılar. Bunların da bakiyeleri Balkanların değişik yörelerine yerleştirildiler.

Bizans ordusuna da pek çok Uz alınmıştır. İşte bu Uzlar daha sonra Bizans tarihinde önemli rol oynayacak olan Türkopol adlı askeri kıtaları meydana getirmişlerdir. Bu kıtaların 1071 Malazgirt Meydan muharebesindeki hizmetleri bir gerçektir.

Uzların diğer bir kısmı ise, geriye dönerek Rusya'ya sığınmış, onların sınır muhafızlığını yapmışlar ve Karakalpakların teşekkülünü sağlamışlardır. Rusların etkisi ile Hristiyanlaşan bu Oğuzlar, 1233 yılında Ruslarla-Kıpçaklardan müteşekkil ordunun Moğol tarafından imhası üzerine kitleler halinde göç etmeye mecbur kalarak ikinci defa Tuna nehrini geçmiş ve Türk kitlelerinin yoğun olarak bulunduğu Dobruca'ya yerleşmişlerdir.Günümüzde ise Romanya'da sadece birkaç Gagauz köyü bulunmaktadır. İstilalara ve sürekli değişen yönetimlere bağlı olarak sık sık göç etmek zorunda kalan Gagauzlar'ın etnik çekirdeği de değişime uğramıştır.

Kültür, edebiyat, gelenek ve görenekte Anadolu Türkleriyle birçok benzerlik taşıyan Gagauz Türkleri bugün uzun mücadeleler sonucunda Maldova Cumhuriyeti içinde ve Moldova Anayasasına eklenen bir maddeyle sağlanan Özel Hukuki Statüye istinaden Gagauz Yeri Özerk Cumhuriyeti çatısı altında varlıklarını sürdürmektedirler.

Makedonya Türkleri

Nüfus: 97.500

Bulundukları başlıca şehirler :Üsküp, Manastır, Gostivar, Kalkandelen, Ohri, Resne

Bölgedeki Türk toplulukları bulundukları ülkenin idari yapısına uymaktadırlar. Kosova ve Sancak'ta Türk Demokratik Birliği Hareketi Türkler'i temsil etmektedir.

Tarihçe

Makedonya'dan bir çok kavim gelip geçmiştir. Hunlar, Avarlar, Kumanlar, Peçenekler ve Osmanlı Türkler'i uzun süre bölgede yaşamışlardır.1300 yılından sonra da Anadolu'dan Makedonya'ya çok sayıda Türk göçmen yerleştirilmiştir.1953 yılında, Makedonya'da 203 bin Türk yaşarken bu nüfus bugün 97 500'e inmiştir.

1 2 3 4

.....
sayfa başına dön