Büyükbabası ve büyükamcasının 'Kızıl' sanını taşıması
ve daha birçok benzerlik doğru adresi veriyor
|
|
Atatürk'ün ata yurdu: Taşkale
*Atatürk'ün soy kütüğü Kızıl Oğuzlar'dan geliyor. Karaman'daki Taşkale kasabasının adı 1960'lara kadar Kızıllar. Fakat devlet bu adı sakıncalı bulduğu için kasabanın adını tüf kayalara oyulmuş mağaralardan esinlenerek Taşkale yapıyor.
Kara Harp Okulu öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Binbaşı Ali Güler , yaptığı araştırmalarla Atatürk 'ün atalarının izini Anadolu'da buluyor... Bu konuda üç kitabı yayımlanan Güler, Mustafa Kemal'in baba tarafından soyunu Anadolu'da bulmadan önce Makedonya'da arıyor...
Bugünkü Makedonya'nın ya da Osmanlı'nın Manastır vilayetinin Debre-i Bala sancağına bugünkü Jupa bölgesinin Debre kenti- bağlı Kocacık köyünde Ali Rıza Efendi 'nin babası Kızıl Hafız Ahmet Efendi dünyaya geliyor... Manastırda ''Kızıllar'' olarak anılan aile 1830'larda Selanik'e yerleşiyor...
11. yüzyıla dönüp Anadolu tarihine bakıldığında... Oğuzların Kızıl Oğuz boyu Alp Arslan 'ın yeğeni Sadettin Bey 'in komutasında Malazgirt Savaşı'na katılıp Anadolu'ya giriyor... Kocacık yörüğü de denilen Kızıl Oğuzlar, Selçuklu'nun iskân politikasına göre Konya ve Karaman'da yoğun olmak üzere Anadolu'nun geniş bir kesimine yerleştiriliyor... Selçuklu'nun yıkılışında kendi beyliklerini de kuran Kızıllar'dan Kızıloğlu Ahmet Bey 'i Osmanlı Beyi II. Murat ortadan kaldırıyor. II. Mehmet de Karaman Beyliği'ne son verdiğinde bölgedeki Kızıl Oğuz Türkmenlerini Rumeli'de fethettiği Selanik, Manastır ve Yanya bölgesine gönderiyor...
Atatürk'ün büyükbabası Ahmet 'in ve büyükamcası Mehmet 'in ''Kızıl'' sanını taşıması, Manastır'daki köylerine ''Kocacık'' adının verilmesi ve bugün de aynı folklor motiflerinin Anadolu'daki Kızıllarla örtüşüyor olması, doğru adresi veriyor: 'Komünistleri çağrıştırıyor'
Atatürk'ün soy kütüğü Kızıl Oğuzlar'dan geliyor...
Mustafa Kemal'in anne tarafından soy kütüğü de yine Konya tarafından Vodina kazasının Sarıgöl nahiyesine gönderilen yörük Türkmen oymaklarından Konyarlara dayanıyor... Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım 'ın babası Sofuzade Feyzullah Efendi sonradan Selanik yakınlarına yerleşiyor... Atatürk'ün kızkardeşi Makbule Hanım, bir söyleşide ''Bizim esas soyumuz Yörüktür. Konya-Karaman çevresinden gelmişiz'' diyor. Anadolu'da bugün Kızıl Oğuzlar'dan kalma ve ''Kızıl'' adını taşıyan birçok yerleşim bulunuyor... Karaman çevresindeki Kızılkuyu, Kızılyaka, Kızıllaragini gibi... Karaman'da bir de Taşkale var...
Taşkale kasabasının 1960'lara kadar adı Kızıllar...
Kızıllar sözcüğü ''komünistler'' i çağrıştırdığı için devlet, Kızıl Oğuzları da ''sakıncalı'' bulup kasabanın adını tüf kayalara oyulmuş mağaralardan esinlenerek Taşkale yapıyor...
Yrd. Doç. Dr. Güler kitaplarında kesin bir yer belirtmemesine karşın Taşkale Belediye Başkanı Hüseyin Yeşildal, ''Atatürk'ün ata yurdu Taşkale'dir'' diyerek bir adım önde gidiyor...
Taşkale, Toroslar'ın kuzey yamacında; güney yamacının altı Silifke...
Bölge, milyonlarca yıl önce volkanik Karadağ'ın yarattığı tüf kayalarla bezeli... Taşkale'nin antik çağdaki adı Manizan'dan gelen ve Manazan denilen mağaralarda beş katlı ve bine yakın odasıyla Kapadokya örneği bir yerleşim ayakta duruyor... Manazan'dan kopan kimi kayalarda ise milyonlarca yıl önceki volkanik patlamalardan çok daha önceki bir zamandan kalma yerküre hareketinin izleri gözle görülüyor; deniz kabukluları, fosilleri...
Burası belli ki bir içdenizmiş... 1356 metre uzunluğundaki İncesu Mağarası da sarkıt, dikit ve traverten havuzlarıyla başka bir âlem... Kasabanın girişinde 40 metre yüksekliğinde dimdik tüf kaya ise asıl âlem... Kaya, kat kat oyulmuş... 10 metreyi bulan derinlikleriyle 250 kadar odacık, tahıl ambarı olarak kullanılıyor...
Türkçe yaşatılıyor
Üst katlardaki ambarlara, düz duvardaki ''tutamak'' denilen yerleri tutup, ''sekemek'' denilen oyuklara parmak ucuyla basılarak çıkılıyor... Buğday çuvalları, makara sistemiyle çıkarılıp indiriliyor... Bu eziyet niye, diye sorarsanız... Bir kere eziyet değil, çok kolay inip çıkıyorlar... İkincisi, Toprak Mahsulleri Ofisi'nin yaptığı bir incelemeye göre bu ambarlarda saklanan buğdaylar yıllarca değerini yitirmiyor; 50 yılda ortalama yüzde 5 oranında unlanma görülüyor. Tutamak, sekemek... Öz Türkçe... Kızıllar adı yok edilse de Kızıl Oğuzlar, Taşkale'de Türkçeyi yaşatmayı sürdürüyor... Ekmeğin pişirildiği saca ''pişirgeç'' deniyor... 576 metrekare arsa ''evlek'' oluyor... ''Embel'', ''Çivrim'' , ''Gölük Sulu'' motifleri halılarda yaşama devam ediyor... Kızıllar halısının ipi, kendi yetiştirdikleri koyunun yününden elde ediliyor ve ipliği boyarken kızıl için karakamış kökü, sarı için saman sapı, kahverengi için karameşe kabuğu, kurşuni için sütleğen suyu, siyah için zift çamuru, yeşil için yabani nane yaprağı kullanılıyor. Bir yandan da seyirlik ''düzmece deve'' oyunu köy meydanında özenle sahneleniyor...
Belediye Başkanı Hüseyin Yeşildal'ın söylediği gibi burası; yeşil bir vadinin içine kurulmuş Taşkale ya da sakıncalı bulunan adıyla Kızıllar, Atatürk'ün ata yurdu mu? 1936 yılında düzenlenmiş bir Tapu Tahrir Defteri'nde 1017 sıra numarasıyla kayda geçirilmiş Sarıtay mevkiindeki çiftlik arazisinin sahibi:
''Reisi Cumhur Atatürk Kemal Hazretleri'.'
Atatürk'ün başta Ankara olmak üzere Anadolu'nun birçok yerinde modern çiftlikler kurduğu biliniyor... Bu belge, Atatürk'ün atalarının Taşkale'li olduğunu göstermiyor...
Fakat Taşkale kasabasının toprak yollarında yazılı olmayan başka bir belge var: CHP'li kadın başkanın ilgisizliği Çocuklar, yaşlılar, kadınlar, erkekler... 1041 yılında Hazar Denizi'nin güney ve güneybatısındaki Kızılören Irmağı'nın kıyısında yaşayan ve İldeniz hükümdarı Arslan Şah 'ın oğlu Kızıl Bey'in oymağı Kızıl Oğuzlar'ın genlerini taşıyan bu insanlar, Anadolu bozkırında mavi gözleri ve sarı saçlarıyla dikkat çekiyor... Yrd. Doç. Dr. Güler, belge olmaması sebebiyle Atatürk'ün ataları için Anadolu'da yer göstermekten kaçınıyor ama Taşkale Belediye Başkanı Yeşildal, sezgilerine dayanarak ''Atatürk'ün ata yurdu Taşkale'dir'' derken belki de yanılmıyor... İlginçtir... Atatürk'ün anne tarafından soyunun da Taşkale'nin birkaç kilometre yakınındaki Yeşildere kasabasından Rumeli'ye göçme olasılığı bulunuyor... Ve bir o kadar daha ilginç bir durum; Yeşildere'nin CHP'li kadın belediye başkanı bu konuyla hiç ilgilenmiyor...
Bu arada devlet... Yaptığı yanlışı düzeltmeli, Taşkale'ye gerçek adını, ''Kızıllar'' ı geri vermeli...
Ve Kızıllar'da yaşanmış bir öykü... Moğol istilası sırasında, köyün erkekleri savunmaya geçebilmek için dağlara saklanırken 40 kişi karda aynı ayak izine basarak yürüyor... Fakat, tersten yürüyorlar...
Ayak izi, dağdan bir kişinin köye geldiğini gösteriyor! Zekâ ürünü bir savaş taktiği...
3 Eylül 2001, Cumhuriyet gazetesi
1857 doğumlu Zübeyde Hanım ile 1839 doğumlu Ali Rıza Efendi 1870 veya 1871 yılında evlendiler. Bu evlilikten altı çocukları olmuştur: Fatma (1871/72-1875), Ahmet (1874-1883), Ömer (1875-1883), Mustafa (Kemal Atatürk) (1881-1938), Makbule (Boysan, Atadan) (1885-1956) ve Naciye (1889-1901). Bu çocuklardan Fatma dört, Ahmet Dokuz, Ömer sekiz yaşlarında o senelerde Rumeli'yi kasıp kavuran salgın kuşpalazı (difteri) hastalığından çocuk yaşlarında öldüler En küçükleri Naciye Mustafa Kemal Harp Okulu'nu bitirdiği sene, oniki yaşında hayata gözlerini kapadı. Ailede çocuklardan en uzun yaşayan Makbule Hanım olmuştur.
Babası Ali Rıza Efendi'nin hastalanarak 28 Kasım 1893 tarinde vefat etmesi üzerine 12 yaşında yetim kalan Mustafa Kemal ve iki küçük kardeşin (Makbule ve Naciye) büyütülmesi ve yetiştirilmesi görevi, büyük Türk kadını Zübeyde Hanım'a düştü.
|
|
Ali Rıza Efendi |
Zübeyde Hanım |
SUNUŞ
İnsanın doğuştan getirdikleri dışında, yaşamı içerisinde edindiklerinin
bütünü olarak tanımlanan kültür kavramı, toplumsal yaşamın sürekliliği
açısından da çok önemlidir.
Bir kültür öğesinin sürekliliğini sağlamak iki şekilde mümkün olmaktadır;
bunlardan birincisi kültür öğesinin toplum hafızasında kuşaktan kuşağa
aktarılarak yaşatılması, diğeri ise, bilim disiplinlerinin kültür öğesini
yazıya geçirerek nakledilmesinin sağlanmasıdır.
Araştırmacı- Yazar Numan KARTAL tarafından hazırlanan ve Bakanlığımız
yayını olarak bize sunulan "Atatürk ve Kocacık Türkleri" adlı bu eser,
özgün bir halkbilim çalışması olarak, kültürün yazı yolu ile aktarımı
açısından güzel bir örneği oluşturmaktadır.
Bu eserin Atatürk'ün babasının memleketi ve Balkanlardaki ilk yerleşim
bölgelerinden biri olan Kocacık'ta yaşayan halk kültürü ürünlerinin
derlenip, değerlendirilerek, kamuoyu ve konu ile ilgilenen bilim
insanlarının dikkatine sunulması açısından da önemli bir işlevi yerine
getireceği inancını taşıyorum.
Kitabın hazırlanmasında, başta yazarı Numan KARTAL olmak üzere tüm emeği
geçenlere teşekkür ediyor, kültür alanında önemli bir yer olacak bu
araştırma kitabını sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.
Prof. Dr. B. Suat ÇAGLAYAN
Kültür Bakanı
ÖNSÖZ
Atatürk ve Kocacık Türkleri ile Kocacık Folkloru, Türk tarihi ve kültürü
yönünden bizi yakından ilgilendirmektedir. İlgi, Kocacık'ın Balkanlarda
ilk Türk yerleşim bölgelerinden biri olması, Kocacık folklorunun otantik
özellikler taşıması yönünden ileri gelmektedir. Çağdaş önder ölümsüz
Mustafa Kemal Atatürk'ün babası tarafından Kocacıklı olması ve Kocacık
Türklerine dayanması ilgimizi daha da arttırmaktadır.
Bu nedenle, değerli bilim adamımız Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, 6 Kasım 1977
tarihli Vatan gazetesinde yazdığı "Makedonya Türkleri" adlı yazısında: "
... Atatürk, Manastır'da okumuştur. Babası KOCACENK (KOCACIK) Türk
köyündendir. İskender Bey zamanında Debre kasabasına bağlı olarak
Türklerin yerleştikleri bu köy, bizce de ayrıntılarıyla araştırılmalı,
ilk Türk yerleşmeleri hakkında bilgi toplanmalıdır." diyerek Kocacık ve
Kocacık Türkleriyle ilgili araştırmaların önemine işaret etmiş
olmaktadır.
Öte yandan folklor (halkbilimi); toplumlar ile ulusların geçmiş kültürünü
araştırıp gün ışığına çıkaran bilim dalıdır. O kültürde toplumun geçmiş
yaşantısı, gelenekleri, görenekleri, ince beğenisi; doğa, insan, evren
sevgisi ile yaşam felsefesi vardır. Gelecek kuşakların daha iyiye, güzele,
doğruya yönelmeleri, mutlu bir yaşamın yolu ile yöntemini öğrenmeleri bu
kültürü iyi bilmelerine ve çağdaş kültürle birleştirip yeni bir senteze
varmalarına bağlıdır. Bir yerde folklor, geçmişle geleceği birbirine
bağlayan bir köprüdür, geleceğin temelidir.
Kocacık, folklor açısından incelenmeğe değer bir yöredir. Çünkü,
Kocacıklılar "Evlad-ı fatihan" dır. Kendi deyişleriyle; "Anadolu
Türklüğü’nün Rumeli'deki seçkin ve onurlu temsilcileridir." Anadolu'dan
getirdikleri öz kültürlerini, yüzyıllar boyunca, yaşadıkları yeni
vatanlarında korumasını bilmişlerdir.
Onlar, Balkan Savaşı'nın ardından göçtükleri anavatanları Türkiye'de de
Kocacık'ta olduğu gibi Türkçe konuşmakta; dil, tarih, kültür, ülkü
birliği içinde Türk varlığının değerli kaynakları ve seçkin üyeleri
olarak yaşamlarını sürdürmektedirler.
Ne var ki, gelişen çağdaş teknoloji ile göçler toplumlarda hızlı bir
değişim yaratmakta, halk kültürünün çok çabuk yok olmasının nedeni
olmaktadır. Bu kültürü bilenler, halkın deyimiyle "çarıklı kurmaylar";
yani tarih diyebileceğimiz yaşlılar evrenden birer birer göçmekte, göçüşte
birlikte halkbilimi de toprağa gömülmektedir. Bu gömülüş, geçmiş ile
gelecek arasında kopukluk yaratmakta, gelecek kuşakların geçmişten
habersiz yetişmelerinin nedeni olmaktadır.
Bu gerçeğin ışığında eli kalem tutanlar, halkbilimine (Folklor'a) ilgi
duyup gönül verenler, konudan anlayanlar ivedi davranmak zorundadırlar.
"Kocacık Folkloru", bu düşüncelerle ele alınıp hazırlanmış yorucu bir
emeğin ürünüdür. Rumeli'nin fethi ile Anadolu'nun değişik yörelerinden
Kocacık'a yerleştirilen ve beşyüz yıl boyunca orada kader birliği yapmış
olan Türklerin ortak kültürüdür. Bu kültürün öz Anadolu kültürü ile
bütünlük göstermesi ise, Kocacık'ın, Kazım Nami Duru'nun deyimiyle;
"Arnavut gölünde bir Türk adası" olarak yaşamasının doğal sonucudur, bu
da insana heyecan vericidir.
Kitabımız, 1955 yılından başlayarak günümüze dek sabırla sürdürülen bir
çabanın ürünüdür. Elden geldiğince otantik olmasına özen gösterilen bu
eserin eksiksiz olduğunu söylemek elbette ki mümkün değildir. Eksikliğin
zaman içerisinde başka derleyici ve araştırmacılar tarafından giderileceği
umudunu ve inancını taşımaktayım.
Elde edilen bilgiler ve halk verimleri, konularına göre: 1- GENEL KÜLTÜR,
11- HALK EDEBİYATl VERİMLERİ, III- GELENEK-GÖRENEK,İNANÇLAR, IV- MADDİ
KÜLTÜR gibi ana bölümlerde toplanmıştır. Her bölüm gözden geçirilip
incelendiğinde Kocacık Folklorunun ne kadar zengin, ilginç ve içtenlikli
olduğu görülecektir. İnanıyorum ki, ileride, bu folklor verimleri yeni
derlemelerle, araştırma ve incelemelerle daha da zenginleşecektir.
Derlenen verimlerin ve konuların anlatımında Kocacık ağzı esas alınmıştır.
Bu nedenle okuyucu sözcüklerin yanlış yazıldığı yargısına varmamalıdır.
Eserde konularla ilgili olarak konulan fotoğraflar amatörce yapılan bir
çalışmanın ürünüdür. Gönül, elbette daha güzel örneklerin profesyonelce
çekilmiş fotoğraflarının olmasını istemektedir. Ne yazık ki bu istek, kimi
zorluklar yüzünden gerçekleştirilememiştir. Var olan arşivlerde de otantik
görüntüler bulunamamıştır. Kimi fotoğrafların çekim tarihi yeni olmasına
karşın, örnekler çok eskidir. Fotoğraflar, sandıklardan çıkarılan en az
yüz yıllık çeyizlerin görüntüleridir.
Kitabın hazırlanmasında gerekli yardımlarını esirgemeyen, beni gerek
mektuplarıyla ve gerekse verdikleri bilgileriyle yüreklendiren
yazarlarımızdan İskender Ohri, halkbilimcilerimizden Mehmet Şakir
Ülkütaşır ve Necip P. Alpana; ünlü yazar ve tarihçi Enver Behnan
Şapolyo'ya; eğitimci yazar Ahmet Köklügiller'e; Üsküp'te yaşayan
yazarlarımızdan eski Makedonya Kültür Bakanı İlhami Emin'e; araştırmacı
eğitimci Kocacıklı Adem Şengöz'e; yabancı dillerdeki kaynakların
sağlanmasında yardımlarını esirgemeyen değerli bilim adamlarımızdan Prof. Dr. Gündüz Akıncı ile
Ankara Barosu avukatlarından Nurettin Davud Çelebi'ye; değerli gazeteci
Oktay Balamir'e; büyük bir özveriyle türküleri notalandıran değerli
müzisyen Reha Sağbaş ile yazımını yapan A. Başak İlhan'a; gerek Atatürk ve
gerekse Kocacık ile Kocacıklılar hakkında bana bilgi vermek inceliğini
gösteren, adları kitabın kaynakça bölümünde yazılı olan ve yer darlığı
nedeniyle adları yazılamayan Kocacıklılara; Kocacık'ta öğretmenlik yapan
ve Kocacık Türklerinden olan Adem Tevfik'e; Kocacık Nüfus Memuru olan
Kocacıklı Hasan Novak ile Debre'de maliye memurluğu yapan Bayram
Mustafa'ya ve Debre'de yaşayan Kocacıklı emekli binbaşı Durak Hasan'a
teşekkürü yürekten bir borç bilirim. Herbiri birer bilgi hazinesi olan,
Kocacık Folkloruna katkıda bulunan bu değerli insanların dünyadan
göçenlerine Tanrı'dan rahmet, yaşayanlarına da sağlık ve mutluluk dolu
nice yıllar dilerim.
Yorucu bir çabanın ürünü olan bu emeğimi, annem ile babaanneme adarken, bu
eserimle Türk kültürüne yararlı olabilirsem mutluluk duyacağım.
Son söz okuyucunundur.
Numan KARTAL
Ankara 2002
|