Mart 31 Olayı:
İstanbul halkına:
1.Ulus, kendisini yıllardan beri zulümle yöneten baskı yönetimini parçaladı ve yasal meşrutiyeti kurdu. Bu kansız ve mutlu devrimden zarar gören çıkarcı eski yöneticiler eski duruma dönebilmek için bin türlü hile, düzen ve alçaklığa başvurarak meşrutiyet hükümetini yaralamak istediler, İstanbul faciasına neden olarak kan döktüler.
2.Ulus, yaşamının ve geleceğinin güvencesi olan meşrutiyetin parçalanarak şeri yasaların, toplumun kurtuluşu ve mutluluğunun temeli olan Anayasamızın ayaklar altına alınmak istendiğini gördü. Bu alçakça durumun yaratılmasına neden olanlara hak ettikleri cezayı vermek için İstanbul üzerine yürümeye karar verdi. İlk yapıcı kuvvet olmak üzere işte sizi, İstanbul surları karşısında gördüğünüz bu Hareket Ordusu (-)'nu buraya gönderdi.
3.Hareket Ordusu'nun amacı ve görevi yasal meşrutiyet hükümetimizi hiçbir gücün sarsamayacağı biçimde kuvvetlendirmek ve sadece şeriat kuvvetleriyle perçinlenen Anayasanın üstünde hiçbir güç olmadığını ve olamayacağını kanıtlamak ve yasal meşrutiyetimizin sürmesinden memnun olamayan vatan ve ulus hainlerine kesin bir ders vermektir.
4.Zulüm gören halk ve tarafsız askerler kesinlikle korunacaktır. Ancak, kışkırtıcılar ve fesatçılar hak ettikleri kovuşturmadan hiçbir biçimde kurtulamayacaklardır. 5.Erdemli din bilimi topluluğu başımızın tacıdır. Ama kişisel çıkarları ve aşağılık kar beklentileri için yalandan bilim adamı kılığına bürünen birtakım hafiyeler ve çıkar peşinde koşanlar elbette yasanın pençesinden kurtulamayacaklardır.
6Sayın Milletvekillerinin ve onların güvenine sahip Bakanlar Kurulunun hayatları ve Anayasanın kendilerine sağladığı haklar korunacaktır. 7.Vatanın ulusal esenliğinin ve mutluluğunun gerektirdiği bu askeri uygulama sırasında yardım, halkın düzen ve sükuneti, can ve mal güvenliği için gerekli her türlü önlem alınmıştır. 8.Sayın Elçilerin ve tüm yabancı konukların huzurlarının bozulmasına meydan verilmeyecektir. 9.İstanbul'un bu feci alayında kanları dökülen şehitlerin ruhları karşısında hesap vermeye, korku ve dehşete kapılmaya mahkum olanlar ancak bu kanlı facianın suçluları ve kışkırtıcılarıdırlar. Bu gerçeği herkes bilmeli, telaş ve heyecana kapılmadan gönül rahatlığı içinde olmalıdırlar.
asd:c. VI-s.243-244/19.4.1919/M.Kemal'in yazdığı ve Hareket Ordusu Komutanı Hüseyin Hüsnü Paşanın imzasıyla yayımlanan bildiri.
*
33 yıllık uzun ve uğursuz bir baskı devrinden sonra tüm Osmanlı ulusunun coşan vatanseverliğiyle kurtarılan yasal meşrutiyetimizi yine despotluğun cellat ellerine bırakmak gibi lanetli bir amaç güden, bin türlü hilelere ve fesatlara başvurarak, görünürde güya şeriat istiyormuş gibi, gerçekteyse dinimize temelden aykırı olarak kanlı bir ayaklanma başlatılmasına neden olan lanetli ve vicdansız despotluk yanlılarıyla birtakım alçak çıkarcıların iblisçe telkinlerine kapılarak başkentin ve milletvekillerinin kana bulanmasına ve ulusun temiz alnına silinmesi zor bir kara leke sürülmesine neden olan Hassa Ordusu mensuplarıyla Bahriye ve Tophane birliklerinin giriştikleri hareket 600 yıllık lekesiz ve disiplinli bir geçmişe sahip Osmanlı Ordusunu utanç verici bir duruma sokmuştur. Bu lekenin olağanüstü bir hızla temizlenebilmesi için Ayastefanos (Yeşilköy) ve Küçükçekmece'ye gelen 2. ve 3. Ordulardan ayrılan düzenli bir Osmanlı kuvvetine dayanarak Tanrının yardımıyla Anayasanın bundan böyle her türlü saldırıdan korunması başkentte düz.en ve güvenin sağlanması için gerekli önlemlerin alınması ve Martın 31. gününü Osmanlı ulusunun en uğursuz günü haline getirmeye neden olan hafiyelerle alçak yaradılışlı çıkarcıların hak ettikleri cezanın belirlenmesi amacıyla tüm çalışmalarında hareket serbestliğini koruyabilmek, böylelikle Osmanlı Ordusunun namusunu kurtarabilmek için İstanbul'da bulunan kara ve deniz silah arkadaşlarımdan aşağıdaki hususlara uyulmasını ister: Önce: Martın 31. gününden önce İstanbul'daki kara ve deniz birliklerinde ve gemilerde görevli yüksek rütbeli subayların birliklerine geri dönmelerine kesinlikle engel olunmayarak, bunların tüm buyruklarına körü körüne uyacaklarına, bundan böyle siyasi işlere hiç karışmayarak sadece kutsal askerlik görevleriyle ilgileneceklerine, Şeyhülislam (*) ve Fetva Emini (*) ile Ders Vekilleri (*) ve kendi amirleri önünde Kuran'a el basarak İstanbul'daki tüm erler ve astsubaylar and içeceklerdir. İkinci olarak: "Şeriat isteyiniz" diye halkı kandırarak vatanı tehlikeye düşüren alçakların cezalandırılması için ordumuzca alınacak önlemlere karışmayarak, hatta ordu mensuplarına yan bakmayarak onları kardeşleri gibi bilecek ve kendilerini kandırmış olan hafiyelerle alçakları kendi subaylarına bildireceklerdir. Bu iki isteğimizin İstanbul'da bulunan kara ve deniz kuvvetlerine bağlı tüm silah arkadaşlarımızca iyi niyetle benimsenip tam bir uyum ve ciddiyetle hareket etmeleri halinde kendilerine hiç dokunulmayacağının erlere anlayacakları bir dille anlatılması ve boyun eğme derecelerinin acele olarak bildirilmesi rica olunur.
asd:c. VI, s.244-245/19.4.1919/M. Kemal'il1 yazdığı ve Hareket Ordusu Komutanı Hüseyin Hüsnü Paşa'nın imzasıyla yayımlanan ikinci bildiri.
Harekat Ordusu Trablusgarp'ta ve Bingazi'de bir takım şeyhler, kabile reisleri orada vali ve komutan bulunan Recep Paşa'nın harbiye nazırı olmak üzere ayrılmasını fırsat bilerek "Meşrutiyet'in ilanıyla halifenin bir takım yetkileri elinden alındı" diye ayaklanmışlardı. Bunlar orada hükümet kurmuş gibiydiler. Onlarla konuşup ikna ederek devlet otoritesini yeniden kurdum ve Selanik'e döndüm. Çok geçmeden 13 Nisan 1909'da "31 Mart Vak'ası" denilen, İstanbul'da yeni rejime karşı bir gerici ayaklanma başgöstermişti. Bir ordu kurarak bu ayaklanmanın bastırılmasını önerdim. Ordu kuruldu, ben de kurmay başkanlığını üstlendim. Komutan Hüsnü Paşa idi. Harekat Ordusu ismini ben buldum. O zaman bunun manasını kimse anlayamamıştı. Mesele şundan ibaretti. İstanbul'a hitaben bir beyanname yazmak lazım geldi. Bunu ben yazdım. Sonra sefirlere hitaben ikinci bir beyanname yazdık. Buna ne imza konulması münasip diye düşündük. Bazı arkadaşlar Hürriyet Ordusu dediler. Halbuki bütün ordu hürriyet ordusu vaziyetinde idi. Hareket halinde bulunan kuvvetlerin vaziyetini gösterrnek için hürriyet ordusu operasyon kuvvetleri denildi. Ben operasyon kelimesinin Türkçeye tercümesini düşünerek 'Harekat Ordusu' tabirini kullandım. İstanbul'a gelip 31 Mart ayaklanmasını bastırdıktan sonra Selanik' e döndük. Ordunun İttihat ve Terakki Cemiyeti ile ilişkisini kesmesi ve politika ile uğraşmaması fikrini bu kere daha içtenlikle savunmaya başladım. İttihat ve Terakki Cemiyeti kongresine beni Trablusgarp'tan delege seçmişlerdi. Fikirlerimi bu kongrede savundum ve olumlu karar da aldırdım. Ama bu karar ne yazık ki yalnızca kongre tutanaklarında kaldı, yürürlüğe konmadı. İttihat ve Terakki'nin bazı kişileri ile aramızda Meşrutiyet'ten sonra başlayan anlaşmazlık artarak devam etti. Kendimi askerliğe vermiştim. Bu sırada Cumalı Tatbikatı başlamış, orada tutuğum notları Cumalı Ordugahı adı altında bastırmıştım. Henüz kolağası rütbesinde idim. Ordunun talim ve terbiyesi ile uğraşıyordum. Bu itibarla, sözlü ve yazılı pek çok eleştiriler yapmak gerekiyordu. Bu eleştiriler özellikle eski komutanları kınıyordu. Bunun, benim ameliyattan ziyade nazariyatçı olduğumdan ileri geldiğini sandıklarından, bir ceza olmak üzere 38. piyade alayına komutan yaptılar. Bu atama gazap yüzünden rahmet oldu. Alay komutanlığı yaptığım sırada Selanik'te bulunan bütün garnizon kıtaları alayın tatbikatına
kendiliklerinden katılmaya başladılar. Verilen konferanslara öteki subayların da geldiği görüldü. Bu sırada subayların meslek bilgilerini arttırmak için meslek yayınlarının yapılmasını gerekli görüyordum. O sırada değişmiş olan piyade talimatnamesinin uygulanmasını kolaylaştırmak için General Utzmann'ın "Seferler Mevcudunda Takım, Bölük ve Tabur'un Muharebe Talimleri" adlı kitabından takımın muharebe talimi ile bölüğün muharebe talimi başlıklarını taşıyan bölümlerini türkçeye çevirdim. Selanik'teki büyük kumandanlık kurmayında yüzbaşı rütbesiyle talim ve terbiye masası şefi bulunduğum sırada Osmanlı Ordusu hizmetinde bulunan Alman Mareşali Von der Goltz, Makedonya'daki Türk Ordusuna garnizon tatbikatı yaptırmak üzere Selanik' e gelecekti. Mareşal' e Selanik civarında uygun gördüğüm bir mesele hazırlamıştım. Bunu kumandan Hadi ve Ali Rıza paşalar'a haber vermek istedim, Paşalar benim bu cüretimi hayretle karşılamışlar, "canım, buraya gelecek olan Goltz bizden ders almak için değil, bize ders vermek için geliyor" demişlerdi. Ben de "büyük alim, filozof "Millet-i muselleha" yazarı olan Goltz' dan yararlanmak, üzerinde durulacak mühim bir noktadır. Ancak, Türk Genel Kurmay ve kumanda heyetlerinin, kendi vatanlarını nasıl müdafaa etmek lazım geleceğini gösterebilmeleri elbette ondan daha mühimdir. Bir de buraya yorgun gelecek olan mareşale fazla yük yükletmemek de uygun olur düşüncesindeyim" dedim. Bu sözlerim karşımdakileri ikna etmeye yetmedi ve ayıp olur düşüncesini silemedi. ilave ettim. "Efendim benim hazırlayacağım meseleyi Mareşal'e göstermek ayıp değildir. Bunun aksi ayıptır. Benim eserim mareşalin fikrine uygun düşmez veyahut mareşal benim eserime alaka göstermezse kendi istediğini tatbik ettirmek onun elindedir. Fakat bütün Makedonya'ya şamil büyük bir Türk Ordusu kumanda ve kurmay heyetinin hiç bir şeyi düşünmez ve hiç bir müdafaa tertibatı alamaz insanlardan teşekkül ettiği kanaatini onda uyandırırsak işte asıl Türklüğe ve Türk askelerine yakıştırılamayacak hareket bu olur". Mareşal Selanik'e gelerek Splendid Palas'a yerleşmişti. O günün gecesinde Mareşal'den bir davet aldım. Otele gittiğim de koridorda kurmay başkanı beni karşıladı, ve Mareşal'in planımı çok beğendiğini müjdeledi. "Ancak bazı izahat almaya lüzum gördüğünden sizi davet etti" dedi. Ben de "merak etmeyiniz, gerekli açıklamayı veririm" dedim. Halde Mareşal'le karşılaştık. Salona girerek büyük bir masa etrafında toplandık. Gereken açıklamayı verdim' münakaşasını yaptık. Sonunda benim planımın tatbik edilmesine karar verildi. Ertesi gün Vardar nehri havzasında tatbikat başlamış, karşılıklı kuvvetler harekete geçmiş bir muharebe tatbikatı yapılmaktaydı. Muharebenin cereyanı esnasında Mareşal beni aratarak yanında bulunup yardım etmemi emretmiş ve tatbikat başarıyla tamamlanmıştı. 1910 yılının güz ayında Arnavutluk'ta başkaldırmalar olmuş, ihtilal yatıştırılamadığından Harbiye Nazırı Mahmud Şevket Paşa oradaki kuvvetlerin başına geçmeye karar vermişti. Paşa Selanik'ten geçerken beni de kurmay başkanı olarak yanına aldı. Bu harekat başarı ile sonuçlanmış, ben de özel bir görevle Sırbistan'a gitmiştim. O sırada orada bulunan tugay komutanı olan Albay Fevzi Bey'le (Çakmak) tanıştım, kendisinden büyük yardım gördüm. 1910' da Fransa' da büyük bir manevra yapılacaktı. Bu manevra "Picardie Manevraları" diye anılır. Bu manevralara hükümet benimle Binbaşı Selahaddin Bey'i göndermeye karar vermişti.
|