Balkan Savaşı:
Balkan Savaşı patladığında ben Trablusgarp'ta bulunuyordum. Eğer o sırada orada değil de Rumeli'nin herhangi bir noktasında bulunsaydım o Balkan faciası olmazdı. çünkü, Selanik Kolordusunda bulunduğum sırada küçük Balkan devletlerinin birleşerek ortak bir saldırı yapmaları olasılığını düşünüyorduk. Ben, böyle bir olasılık karşısında uygulanacak ve izlenecek savunma planı üzerinde çalışmıştım. Bir gün o savunma planıyla ilgili haritaları masamın üzerine sererek çalıştığım sırada içeriye Talat Bey (Paşa) ile o zaman İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Sekreteri olan Hacı Adil Bey girdi. Kolordu Komutanını ziyarete gelmişler. Bu münasebetle beni de anımsamışlar. Selamlaşmadan sonra Talat Bey laf olsun gibilerden bana sordu:
- Kemal Bey, çok dalmışsın, neyle meşgulsün? Dedi. Önümdeki haritaları göstererek bunların Rumeli savunma planı olduğunu söyledim. Bir gün küçük Balkan devletlerinin birleşerek ortak bir saldırı yapmaları olasılığına karşı askeri hazırlıklarımızdır.
Talat Bey, "Ben asker değilim, bu gibi askeri işlerden anlamam. Ama, bu, gösterdiğin savunma planlarını kim uygular?" diye sordu. Ben kendimi göstererek:
- Ben yaparım, dedim. Talat Bey bu konuda daha fazla konuşmadı, sustu. Zaten sadece hatır sorma, gönül alına gibilerden yanıma uğramışlardı. Veda edip ayrıldılar. Sonradan öğrendim ki benim Rumeli'nin savunmasıyla ilgili planlar hakkında söylediklerim Talat Bey'in pek garibine gitmiş. Odadan çıktıktan sonra yolda Hacı Adil Bey'e: "Gördün mü bizim deliyi!" demiş.
asd:c.VI-sç12-13/../.1913/ Asım Us: Gördüklerim Duyduklarım, Duygularım. Balkan Savaşına gelince, bu da Türk ordusunun savaşı kaybetmesi değildir, bir felakettir. Ancak, bu, Türk Ordusunun yenilgisi değildir. Türkiye'deki eski zihniyetin çöküşüdür. Türk Ordusunun başında bulunan bilgisiz komutanların geri çekilişidir. O sırada Türkiye'ye egemen olan bilgisiz kişilerin tutumu Balkan devletlerinin askeri sonuç almalarına neden olmuştur. Denebilir ki bu savaş Türkiye için bir sürpriz olmuştur. Ordu, toplanabilmek için yeterli zamanı bulamamış ve bir planı olmamıştır. Sadece sınır birlikleriyle savaş kabul edilmiştir. Asıl gerçek, büyük Türk Ordusu örgütlendirilmemiştir. Öyle anlar olmuştur ki, silahsız ulusa başvurulacak yerde küçük birlikler kurulmaya çalışılmıştır. Tam yetkiyle iktidarda bulunan bazı kişilerin bilgisizliği yüzünden ülkenin en değerli kısımları, ordu kullanılamadan -ki bu ordu büyük cesaretle savunmayı yapabilecek güçteydi- düşmana bırakılmıştır.
asd: c. VI-s.282-283/14.7.1918/Trablusgarp, Balkan savaşları ve Osmanlı ordusu üzerine: Tarihten Geleceğe. Balkan Savaşlarına Katıldım
Picardie Manevraları'na o zaman general rütbesinde olan ve Birinci Dünya Savaşı'nda İngiliz ve Fransız Ordularına başkomutanlık eden Mareşal Foch komuta etmekte idi. Manevra sonunda söz alarak bazı eleştiriler yapmıştım. Bu Mareşal Foch'un dikkatini çekmiş, o akşam verilen ziyafete albay rütbesinden daha küçük rütbeler çağrılmadığı halde mareşal benim mutlaka çağrılmamı istemişti. 13 Eylül 1911 tarihinde İstanbul'a Genelkurmay Başkanlığımda bir göreve atandım. Bu atanmadan çok az sonra 27 Eylül 1911'de İtalyanlar Trablusgarp'a saldırmışlardı. Ben de Trablusgarp'a giderek İtalyanlar ile savaşmaya karar verdim. Zaten beni İstanbul' da fiilen işsiz bırakıyorlardı. Ama Harbiye Nazırı Mahmud Şevket Paşa İngilizlerin beni Mısır' dan geçirmeyeceğini söyleyerek izin vermek istemedi, direnince izin vermeye mecbur oldu. Eylül 1911' de İstanbul' dan yola çıkarak 1 Ö Ekim'de İskenderiye'ye vardım. Buradan, bir kaç arkadaşımla beraber İngilizlerin eline geçmemek için gizlice Tobruk'a gittik. Tobruk'ta komutan bulunan Ethem Paşa'nın kurmaylığını üstlendim. Tobruk'taki İtalyan mevzilerini ve kuvvetlerini derhal taarruza geçirdim. 9 Ocak 1912'de yapılan Tobruk Muharebesi o çevrede ilk muharebe ve ilk başarı oldu. Bundan sonra Derne'ye giderek oradaki kuvvetlerin başına geçtim. Trablusgarp'a gittikten yaklaşık bir ay sonra 27 Kasım 1911' de binbaşılığa yükse1tildiğimi haber aldım. Biz Trablusgarp'ta iken Balkan Savaşı başlamıştı. Savaş haberini alır almaz bu yeni savaş alanında görev almak için yola çıktım. İstanbul'a dönerken Mısır'da Komanova yenilgisini, Selanik'in düştüğünü, Bulgarların Çatalca önlerine geldiğini haber alarak büyük üzüntü duydum. Türk ordularının bu kadar kolay ve çabuk yenilmesine bir türlü inanamıyordum. Avrupa yolu ile Romanya üzerinden İstanbul'a geldim. Durumu inceledikten sonra Gelibolu Yarımadası kuzeyindeki dar geçidin Akdeniz'den İstanbul'a gelip gidişi denetlemedeki önemi üzerine sorumluları uyardım. Bunun üzerine Bolayır'da kurulan Akdeniz Boğazı Kuva-i Mürettebesi Komutanlığı Harekat Şubesi Müdürlüğü'ne 25 Kasım 1912'de atandım. Bu birliğin kurmay başkanı Fethi Bey'le birlikte Harbiye Nezareti ile Başkomutan Vekili Ahmet İzzet Paşa'ya bir yazı yazıp Bulgarlara saldırarak Trakya ve Edirne'nin kurtarılmasını önerdik. Ama bu önerimize Başkomutan Vekili büyük tepki gösterdi. Zira gerek başkomutan gerekse Sadrazam Mahmud Şevket Paşa bir an önce Bulgarlarla barışın imzalanması ve Edirne'nin Bulgarlara bırakılması yanlısı idiler. Bu nedenle Başkomutan bir yazı ile Sadrazam Mahmud Şevket Paşa'ya bizi şikayet etmişti. Daha sonra bu kuvvetin adı Bolayır Kolordusu olmuş, ben de kurmay başkanı olmuştum. Fakat kolordunun komutanı olmadığı için komutanlığını da üstlenmiştim. Akdeniz Boğazı Kuva-i Mürettebe Komutanlığı ile Başkomutan arasındaki anlaşmazlıklar sürerken 1913 Martının ortalarında Edirne Bulgarlara teslim olmak zorunda kaldı. Bu sırada 11 Haziran 1913'de Sadrazam Mahmud Şevket Paşa bir suikast sonunda hayatını yitirmişti. Sait Halim Paşa başkanlığında kurulan hükümet zamanında, Balkan devletleri arasında 5 Temmuz 1913'te çıkan anlaşmazlıklar üzerine Bulgarların durumu sarsılmış olduğundan, Osmanlı Orduları da Trakya'da saldırıya geçmişti. Bu arada benim kolordum da Dimetoka ve Edirne üzerine yürüdü. Edirne 21 Temmuz 1913'te Bulgarlardan geri alındı ve sonunda Bulgarlarla barış imzalandı.
BALKAN HARBİ'Nİ ENGELLEME PLANI (1913)
Atatürk, Balkan Harbi ile ilgili anılarını Vakit gazetesi başyazarı Asım Us'a sofra sohbetlerinde anlatmış, Asım Us da bu konuşmaları aynen not etmiştir. Yazar bu konuda şunları yazıyor: Balkan faciası, Osmanlı Devleti için önüne geçilemez bir felaket mi idi? Yahut Bulgarların, Sırpların, Yunanlıların Türkiye aleyhinde ittifak ederek taarruz hareketine girişmelerinden sonra panik şeklinde bir mağlubiyetten kurtulmak çaresi yok mu idi?
Bir gün Atatürk'ün sofrasında bu mesele konuşulmuştu. Atatürk Garp Trablusu ve Balkan Harplerine ve Rumeli'nin müdafaasına ait hatıralarından bahsederek şöyle demişti: Balkan Harbi patladığı zaman ben Trablusgarp'ta bulunuyordum. Eğer ben o sırada orada bulunmayıp da Rumeli'nin herhangi bir noktasında bulunsaydım, o Balkan faciası olmazdı. Çünkü Selanik kolordusunda bulunurken küçük Balkan devletlerinin birleşerek müşterek bir taarruz yapmaları ihtimalini düşünüyorduk. Ben böyle bir ihtimale karşı tatbik ve takip edilecek müdafaa planı üzerinde çalışmıştım. Bir gün bu müdafaa planına ait haritaları masamın üstüne sererek meşgul bulunurken içeriye Talat Bey (Paşa) ile o zaman İttihat ve Terakki Cemiyeti Genel Sekreteri olan Hacı Adil Bey girdiler. Kolordu kumandanını ziyarete gelmişler. Bu münasebetle beni de hatırlamışlar. Selamlaşmalardan sonra Talat Bey söz olsun kabilinden bana sordu:
- Kemal Bey çok dalmışsın, ne ile meşgul oluyorsun? Dedi. Önümüzdeki haritaları göstererek bunların Rumeli müdafaa planı olduğunu söyledim. Bir gün küçük Balkanlı devletlerin birleşerek müşterek bir taarruz yapmaları ihtimaline karşı askeri hazırlık1arıffilzdır. Talat Bey: "Ben asker değilim bu gibi askeri işlerden anlamam. Fakat bu gösterdiğin müdafaa planlarını kim tatbik eder?" Diye sordu. Ben elim ile kendimi işaret ederek:
- Ben yaparım.
Dedim. Talat Bey bu mevzu üzerinde daha fazla konuşmadı, sustu.
Esasen sadece hatır ve gönül almak kabilinden olarak benim yanıma uğramışlardı. Veda ederek ayrıldılar. Sonradan öğrendim ki benim Rumeli'nin müdafaa planları hakkındaki sözlerim Talat Beyin pek garibine gitmiş. Odadan çıktıktan sonra giderlerken Hacı Adil Beye: "Gördün mü bizim deliyi?" Demiş.
(Asım Us, Gördüklerim, Duyduklarım, Duygularım, s.168)
Balkan Savaşı |
Balkan Savaşı esnasında Atatürk ve yakın arkadaşı Hamidiye Kruvazörü Komutanı
Hüseyin Rauf Orbay ile (1912)
Balkan Savaşı Başlıyor: Binbaşı Mustafa Kemal, Balkan Savaşı'nın başladığını duyunca, 24.10.1912'de Avrupa yolu ile Romanya üzerinden İstanbul'a dönmüş, Gelibolu'da kurulan, Akdeniz Boğazı Mürettep Kuvvetleri Harekât Şubesi Müdürü olarak görevlendirilmişti. Aynı zamanda Bolayır Kolordusu denilen bu Kuvvetin Kurmay Başkanı olmuştu. Bu sırada Hamidiye Kruvazörümüzün Komutanı bulunan Hüseyin Rauf Orbay, sefere çıkmazdan bir gün önce Mustafa Kemal Bey'le bu hatıra fotoğrafını çektirmiştir.
|
|
|